Mersin’de avokadoya ilgi yoğun. Şehirde 3 bin dönüm avokado bahçesi var. Üreticilere son dönemde avokado tarımına girişen inşaatçı ve sanayiciler de eklenmiş
Herhalde son yıllarda popülaritesi avokado kadar artan bir başka meyve yoktur. Hem besleyici bileşenleri hem de kötü kolesterolü uzaklaştıran yağ içeriği sayesinde metropollerin gözde meyvesi oldu avokado. Süpermarket raflarından semt pazarlarına uzanan yolculuğu sırasında da fiyatı hemen hiç ucuzlamadı. Uzun süredir pazarda tanesi 8 liradan satılıyor. Tabii haliyle bu durum üretime; yani çiftçiye de yansımış.
Bugün Mersin-Antalya hattında avokado fidesi bulmak neredeyse imkânsız. Art arda yeni avokado bahçeleri kurulduğu için fideler adeta kapış kapış satılıyor. Mersin’deki Erdemli Fidancılık, 2022 yılının nisan ayına kadar yetişecek bütün fidanları şimdiden satmış. Bitkiyi Orta Amerika’dan Türkiye’ye getirmekte kilit rol oynayan Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü ise yoğun talep nedeniyle 1 yıl önceden sıraya giren çiftçilere
Bizzat Atatürk’ün direktifiyle 1926 yılında kurulan Sakarya’daki Mısır Araştırma Enstitüsü, geliştirdiği yerli ve kaliteli tohumlarla hem mısır hem de buğdayda dışa bağımlılığı azaltma adına stratejik bir rol oynuyorSakarya yemyeşil bir tarım kenti. Şehrin yarısı tarım alanı. Her iki çalışandan biri tarım işkolunda istihdam ediliyor. 5 büyük ovada ayvadan kiviye, mısırdan enginara farklı iklimlere uygun çok çeşitli tarım ürünleri yetiştirilebiliyor. Verimli ovalarda sulamaya gerek olmadan bir sezonda ikinci ürünün yetiştirilebilmesi de cabası. Kentin başlıca tarım ürünleri ise fındık, ayva ve mısır. Ayva üretiminde Geyve ilçesi, coğrafi tescilli ayvasıyla artık bir marka olmuş. Pamukova’da ayva üretimi oldukça yaygın. Pazardaki her iki ayvadan biri Sakarya’dan geliyor. Yazın habercisi ayva çiçeklerinin açması, kentin siluetini de değiştiriyor. Sakarya Nehri’nin içinden geçtiği Pamukova ve Geyve ovalarının bulunduğu havzanın mikroklima özelliği, narenciye dışındaki tüm ürünlerin
Kahramanmaraş’ın sembolleri dondurma ile kırmızıbiber. Maraş dondurması cephesinde salep bitkisi için Tarım ve Orman Bakanlığı’nın eylem planı hazır, Maraş biberinde ise standardı sağlamak için kurulacak laboratuvar oldukça önemliKahramanmaraş denildiğinde, hemen herkesin aklına ilk olarak “Maraş dondurması” gelecektir. Gerçekten de Maraş dondurması, hem kıvamı hem de tadıyla sınırları aşan bir üne sahip. Kent için önemli bir gelir kaynağı aynı zamanda. Geçimini dondurmacılıktan sağlayan hatta dondurma ustalığı sayesinde büyükşehirlerde iş bulan yüzlerce Kahramanmaraşlı var.
Maraş dondurmasını özel kılan yönü, tamamen keçi sütünden ve bölgeye has yabani orkide türlerinden elde edilen saleple yapılması. Aslında varlığı da coğrafi bir lütuf. Kentin sırtını dayadığı Ahir Dağı’nın karlı iklimi, yöre halkını keçi beslemeye iten engebeli mera yapısı ve elbette saleplerin elde edildiği endemik orkideler sayesinde biz bugün Maraş dondurmasını yiyebiliyoruz.
Salep için eylem planı
Ancak salep bitkisi orkidelerin geleceği ko
Sanayileşmeden önce tam bir tarım ve hayvancılık cenneti olarak bilinen Kocaeli, tarımda atağa kalkmış durumda
Sanayi kenti” olarak bilinen Kocaeli, tarımda atağa kalkmış durumda. Ekili tarım alanları her geçen yıl artan kentte, hayvan varlığı da 1960’lı yılların rakamlarına yaklaştı. Neden ‘60’lı yılları baz aldığımı Kocaeli’nin eskileri muhakkak bilecektir. Zira sanayileşmeden önce kent aslında tam bir tarım ve hayvancılık cennetiymiş. 60’lı yıllarda Kocaeli nüfusu geçimini metropolleşen İstanbul’a ulaştırdığı gıda ürünleriyle sağlıyormuş. Bugün tekrar o yıllara doğru bir gidiş söz konusu. Bunda Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin payı oldukça büyük.
Belediyenin verdiği fide destekleriyle son 10 yılda kentte ekili arazi oranı ikiye katlanmış. Özellikle yem bitkilerine yönelik ciddi bir tarımsal üretim söz konusu. Bunun en önemli nedeni de Kocaeli’de hayvancılığa yönelik ilginin artması. 2010 yılında kentte 65 bin olan küçükbaş-büyükbaş hayvan sayısı şu an 125 bini aşmış. Manda yetiştiriciliği,
İklim krizinin önüne geçemezsek gelecekte yaz tatili hayal olacak. Uzmanlara göre, Antalya ve çevresi 2070 yılı sonrası 48 derece sıcaklık ortalamasıyla kavrulacakBu yıl yaz adeta bitmedi. Bu gidişle de hiç bitmeyecek. Bütün yıla yayılacak. Zaten mevsimler birbirine karıştı, daha da karışacak. Mesela 50 yıl sonra tatil sezonu eylül-ekim ya da nisan-mayıs olacak. Çünkü temmuz ve ağustosta Antalya’ya tatile gitmek, ölümcül sonuçlar doğuracak. Bu elbette bir tahmin değil. Türk iklim bilimcilerin yaptığı araştırmadan (1) çıkan sonuç.
İklim krizinin gelecekte tatil bölgelerini nasıl etkileyeceğine yönelik araştırmaya göre, Antalya’da 2070 sonrası temmuz-ağustos ayları gün içi hissedilen en yüksek sıcaklık ortalaması 48 dereceye ulaşacak. Bu da ısı çarpmalarının artacağı anlamına geliyor. Özellikle gündüz saatlerinde bırakın denize girmeyi, klimasız ortamdan çıkmak dahi yürek ister.
Diğer yandan yaz tatilinin bahar tatiline dönüp dönmeyeceği de meçhul. Öyle pırıl pırıl
İstilacı bir böcek türü olan “leptoglossus occidentalis”, muhtemelen fıstık çamına zarar veriyor ve üründe yaşanan rekolte kaybı, çam fıstığının kilo fiyatının artmasına yol açıyor. Soruna 45 akademisyenin yer aldığı projeyle çözüm aranıyor.
Adı “leptoglossus occidentalis”; Kuzey Amerika orijinli istilacı bir böcek türü. Bugün, dolmalık fıstık fiyatının altınla yarışır duruma gelmesinin müsebbibi; muhtemelen bu küçük tohum zararlısı. Hortumuyla fıstık çamının endospermini emdiği için, dolmalık fıstık tohumları yeterince gelişemiyor. Yaşanan rekolte kaybı da markette çam fıstığı kilosunun 700 liraya yükselmesiyle sonuçlanıyor. Tam bir “kelebek etkisi” örneği. Nihayetinde kelebek de bir böcek ya!
Sorunun en yakıcı şekilde hissedildiği coğrafya ise çam fıstığı üretiminin yüzde 80’inin yapıldığı Bergama Kozak Yaylası. Önceden, fıstık tarımı sayesinde Türkiye’nin en zengin köylerini barındıran yaylada, şimdilerde fıstık çamları (Pinus pinea) kesilmeye
Hemen her gün hayvanların kurbanı olduğu bir vahşetle karşı karşıyayız; hayvan sahipli olsa bile caydırıcı bir ceza öngörülmüyor. “Kalbimiz, kulağımız Meclis’te” diyen hayvan hakları savunucuları bir an önce raporda uzlaşılan düzenlemelerin yasalaşmasını bekliyor
Bugün, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü. Ama bu coğrafyada onları pek de koruyabildiğimiz söylenemez. Hemen her gün hayvanların kurbanı olduğu bir vahşetle karşı karşıyayız maalesef. Arşivler, masum yüzleri ve yaralı bedenleriyle aklımıza kazınan yüzlerce canla dolu. Failler ise aramızda elini kolunu sallayarak dolaşmaya devam ediyor.
Neden? Çünkü mevcut Hayvanları Koruma Kanunu’na göre, işkenceye de uğrasa tecavüz de edilse eğer hayvan sahipsizse ortada bir suç yok; sadece kabahat var! O kabahati işlemenin karşılığı da sadece 700-800 lira para cezası! Ödüyor ve suç işlemeye devam ediyor fail. Üstelik araştırmalar, hayvanlara yönelik suç işleyenlerin, bir sonraki adımda saldırganlıklarını insanlara yönelttiğini ortaya koyduğu halde…
Yasa taslağı
Biri malzeme mühendisi, diğeri fizik öğrencisi iki genç, plastik kirliliğine çözüm ararlarken atık ekmekten elde ettikleri biyoplastikle plastik kullanımını yüzde 20 azaltmayı başardılar
Atık ekmekten biyoplastik elde etme projesinin başlangıcı, Büşra Köksal’ın lise yıllarına uzanıyor. Lisedeki bilim etkinliğinde biyoplastikleri araştıran Büşra, o dönem nişastadan biyoplastik üretildiğini öğrenince, önemli ölçüde nişasta barındıran atık ekmekten biyoplastik üretme fikrini geliştiriyor. Ancak laboratuvar desteği olmayınca projenin hayata geçmesi biraz zaman alsa da artık o fikir hammaddeye dönüşmüş durumda. 20 yaşındaki Büşra Köksal ve 25 yaşındaki Mert Sugür’ün ekmekten ürettiği dolgu maddesi, plastik kullanımını yüzde 20 oranında azaltıyor. Hedefleri ise bu maddeyi geliştirerek biyoplastik oranını yüzde 70’e çıkarmak. Henüz yolun başındalar ama kat ettikleri yolda önemli başarı elde etmişler. Girişimcilik programlarında aldıkları derecelerin yanı sıra Social Impact Award’da