İklim krizinin önüne geçemezsek gelecekte yaz tatili hayal olacak. Uzmanlara göre, Antalya ve çevresi 2070 yılı sonrası 48 derece sıcaklık ortalamasıyla kavrulacak
Bu yıl yaz adeta bitmedi. Bu gidişle de hiç bitmeyecek. Bütün yıla yayılacak. Zaten mevsimler birbirine karıştı, daha da karışacak. Mesela 50 yıl sonra tatil sezonu eylül-ekim ya da nisan-mayıs olacak. Çünkü temmuz ve ağustosta Antalya’ya tatile gitmek, ölümcül sonuçlar doğuracak. Bu elbette bir tahmin değil. Türk iklim bilimcilerin yaptığı araştırmadan (1) çıkan sonuç.
İklim krizinin gelecekte tatil bölgelerini nasıl etkileyeceğine yönelik araştırmaya göre, Antalya’da 2070 sonrası temmuz-ağustos ayları gün içi hissedilen en yüksek sıcaklık ortalaması 48 dereceye ulaşacak. Bu da ısı çarpmalarının artacağı anlamına geliyor. Özellikle gündüz saatlerinde bırakın denize girmeyi, klimasız ortamdan çıkmak dahi yürek ister.
Diğer yandan yaz tatilinin bahar tatiline dönüp dönmeyeceği de meçhul. Öyle pırıl pırıl güneşli eylül-ekimler yaşar, keyfimize bakarız diyebilmek pek de mümkün gözükmüyor. Zira araştırma ekibinden Doç. Dr. Osman Cenk Demiroğlu’na göre, iklim değişikliği sadece sıcaklık ve termal konfor anlamına gelmiyor. Demiroğlu “Plaj turizmi için aşırı hava olaylarının şiddet ve sıklığıyla deniz seviyesinde göreceğimiz artışlar da belirleyici olacaktır” diyor. Yani, plaj turizmi için rezervasyon yapmışken, kasırganın ortasında kalabiliriz.
Diğer taraftan Akdeniz’de yaşayacağımız kaybı Karadeniz’le telafi etmek de akla gelebelir. İsveç Umea Ünversitesi’nden Demiroğlu’na göre orada da şöyle bir sorunla karşı karşıyayız: “Yüksek emisyonlu küresel ısınma senaryosuna göre sadece Antalya değil, daha serin olması beklenen Karadeniz kıyıları bile ciddi risk altında. Fosil yakıt tüketmeyi ve başlıca karbon yutaklarımızdan ormanları yok etmeyi sürdürdüğümüz bir gelecekte tatil zaten en son düşüneceğimiz şey olacak. Çünkü su, gıda, sağlık, göç ve küresel güvenlik gibi sorunlar ciddi krize dönüşecek.”
Tarımsal kuraklık endişesi
Tabii hesaplamalara göre iklim krizi sadece plaj turizmini etkilemeyecek. Kış turizmi ve hac turizmi de küresel ısınmadan payını alacak. Bilim insanlarına göre; Türkiye de dahil olmak üzere tüm Avrupa genelinde kayak yapılabilir kar örtüsünde ciddi kayıplar yaşanacak. Bu da yapay karlama teknolojisine yönelik ilgiyi artıracak. Hac mevsimi yaza isabet ettiğinde de ciddi sıkıntılar baş gösterecek. Bunun önlenmesi için de iklimlendirme çalışmaları gerekecek.
Sera gazlarını azaltamazsak karşı karşıya kalacağımız tabloda bir diğer endişe kaynağı da; tarımsal kuraklık. Çünkü Türkiye’de tarımsal üretimin büyük bölümü, yağışa bağımlı. Mevsiminde yeterli yağmur düşmezse geniş tarım alanlarını ekmek mümkün değil. Daha şimdidien Trakya’da çiftçilerin kuraklık nedeniyle toprağı ekemez hale geldiğini görüyoruz. Sulamak isteseniz, barajlar kuru. Yeraltı suları deseniz o da tükenmeye yüz tutmuş durumda. Zaten ülkemiz için su krizi de kapıda. Projeksiyonara göre, su varlığımız birkaç on yıl içinde yetersiz hale gelecek.
Gezegenin dengesinin bozulmasında en büyük paya sahip olmasak da, maalesef iklim krizinin en sert etkileri doğrudan bizim coğrafyamızda yaşanacak. O etkilerden bazılarını yaşyoruz bile. İşte hastalık yayan Asya Kaplan sivrisineği, gelip ülkemize yerleşti. Daha nice yeni türler gelip ekolojik dengeyi altüst edecek. Besin halkasında olası kopmalar ve habitat değişimi nedeniyle bitki ve hayvan türlerinde ciddi kayıpları göreceğiz. Kuş türlerinin 8’de 1’inin yok olacağı hesaplanmış durumda. Deniz suyunun ısınmasıyla bulaşıcı hastalık taşıyan bakterilerin çoğalacağı ve zehirli yosunların oluşacağı tahmin ediliyor. Orman yangınları daha sık yaşanacak. Toprak erozyonunu artacak. Kısacası zor bir dünya bırakıyoruz çocuklara.
(1) Future Holiday Climate Index (HCI) Performance of Urban and Beach Destinations in the Mediterranean