Ateş çemberi her geçen yıl daralıyor. Küresel iklim değişikliğinin etkileriyle er ya da geç yüzleşeceğiz. Önemli olan ne kadar hazırlıklı olduğumuz
Böyle olacağı belliydi. Daha mayıs ayında kavurucu sıcaklarla karşı karşıya kaldık. Birkaç hafta sonra da Sibirya’dan 38 derecelik rekor sıcaklık haberi geldi. Geçen hafta ise bozulmadan kalan Kanada’daki son Arktik buzulunun eriyerek çöktüğünü öğrendik. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınladığı “İklim Değişikliği ve Tarım” raporu, sıcaklık artışıyla birlikte temel gıda ürünlerinde sıkıntılar yaşanabileceğini haber veriyor. Önümüzdeki 30 yılda kuraklık ve verimsizlik nedeniyle gıda fiyatlarında yüzde 85’e varan artışlar yaşanması olası. Her 1 derecelik artışın buğday veriminde yüzde 6’lık kayba neden olacağı hesaplanmış.
TÜSİAD’ın mart başında yayınladığı raporda da benzer vurgular vardı. Ürün bazında yapılan hesaplamalara göre, 2050 yılına kadar fındıkta yüzde 10, kayısıda yüzde 40, üzümde ise yüzde 20 verim kaybının
Yaz aylarında dolup taşan tatil beldeleri, baş edilemeyecek denli çöp sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Çöpümüzü yönetebilmeyi öğrenmeliyiz.Fotoğraflar geçen hafta Şile Ağva plajında çekildi. Mangal artıkları, pet şişeler, gıda ambalajları, sigara izmaritleri ve elbette maskeler… Diğer tatil beldelerinde de manzara benzerdi. Yazlık misafirlerini ağırlayan beldeler, çöp dağlarıyla karşı karşıya kaldı. Hatta Marmara Ereğlisi’nin belediye başkanı, “Bari çocuk bezlerini kuma gömmeyin” diyerek, halipürmelalimizi ortaya koyan haklı bir isyanı tarihe kazıdı!
Başkan haklı. Maalesef, çöp konusunda karnemiz çok ama çok kötü. Nerede piknik yapılacak bir ağaç gölgesi varsa, biliriz ki dibi çöplüğe döner. Yapan da arkasını döner gider. Etkin bir ceza sistemi olmadığı için bu durumu değiştirmek çok güç olacak. Doğayı çöpten arındırmak için uygulamaya geçmesini beklediğimiz en önemli enstrüman, depozito. Önümüzdeki yıl, artık başta
Ne demiştik geçen hafta: “Tarım kimyasalları çiftçileri de zehirliyor!” Buna dair çarpıcı bir araştırma ilişti gözüme. Araştırma; tarım çalışanlarının kan ve saçlarının, uyguladıkları pestisitler nedeniyle adeta zehir deposuna döndüğüne işaret ediyor.
Çalışma, Adana Ceyhan’daki 66 tarım çalışanından saç ve kan örnekleri alınarak yapılmış. Ve bunlar laboratuvarda incelenince görülmüş ki, çiftçilerin her birinin saçında en az 1 pestisit aktif maddesi var: Yani zehir! 66 çiftçinin saçında 31 farklı zehir saptanmış. Çiftçilerin saçından ortalama 6 farklı pestisit çıkarken, bulunan kimyasalların yüzde 16.1’inin kullanımı yasak zehirler olması ise içler acısı. Kan örneklerinde sonuçlar daha da kötü.
Çiftçilerin neredeyse tamamının (yüzde 94) kanında en az 1 zehir tespit edilmiş. Kanında 5 ayrı tarım kimyasalı bulunan çiftçi dahi var.
Bile bile lades!
Tarım çalışanlarının kanında toplam 15 ayrı zehrin izine rastlanırken,
Ülkemizde tarım kimyasallarının bilinçsiz ve aşırı kullanılması sonucu birçok tarım ürünü, ihraç edildiği ülkenin sınırından geçmeyi başaramıyor! Bu kimyasallar tüketiciler kadar, kimyasalı tarlaya sıkan çiftçiyi de zehirliyor.
ABD merkezli Çevre Çalışma Grubu, her yıl ot ve böcek zehri (pestisit) içerme riski yüksek gıdaların listesini açıklar. “Kirli 12” olarak anılan listenin ilk sırasında bu yıl çilek var. İkinci sırayı ıspanak, üçüncü sırayı ise lahana alıyor. Dört ve beşinci sırada, sırasıyla nektarin ve elma bulunuyor. Bu ürünlerin diğer gıdalara nazaran daha çok pestisitle yetiştirildiğini ortaya koyan liste, ABD Tarım Bakanlığı’nın analiz sonuçlarına dayanılarak hazırlanıyor.
Listedeki sıralama Türkiye’ye birebir uymasa da endüstriyel tarım sonuçta aynı yöntem ve kimyasallarla yapılıyor. Yani aynı gıdalarda benzer risk, burada da geçerli. Zaten bu köşede elmanın yılda 11.3 kez ilaçlandığı daha önce yazılmıştı. Şeftali ve armutta da durumun
İnsanoğlunun yaşamak için ağaçlara, ormana ihtiyacı var ama orman yangınlarının çoğu yine insan eliyle çıkıyor. Buna karşın, öyle duyarlı ellere sahip olanlar var ki; muhtarı, emekli öğretmeni, işçisi esnafı, orman yangınlarına karşı gönüllülükle mücadeleye koşuyor
Bir kızılçam ağacı 20 yaşına kadar atmosferden 80 kilo karbondioksit alıp, 58 kilo oksijen üretiyor. Türkiye’de yaşayan bir birey ise 20 yaşına geldiğinde, atmosfere ortalama 100 ton karbon kirliliği salıyor. Yani, dengeyi sağlamak için her birimizin 1250 kızılçam ağacına ihtiyacı var. Neredeyse her insana bir orman gerek!
Hal böyleyken, insanoğlu ne ağacın ne de ormanın kıymetinin farkında. Özellikle de bu coğrafyada ormanlar hep, ağaç katliamları, çöp yığınları ve yangınlarla anılıyor. Tüm bu felaketlerin baş sorumlusu da biziz. Son 10 yılda yaşanan orman yangınlarının yüzde 88’i insan kaynaklı. Ya bahçe temizliği yaparken yakıyoruz ormanları ya da piknikte yaktığımız ateşle. Bazen de umursamadan attığımız çöp veya izmaritle. Bunun son örneğini
Uzunbacak kuşu; bir çizgi film karakteri gibi! Sevimli, narin, alımlı. Minicik gövdesi, küçük kırmızı gözleri ve upuzun bacaklarıyla bakmaya kıyamayacak kadar eşsiz bir güzellik. Ama bu güzelliğe bile tüfek doğrultanlar oluyor.
Ateş gözlü bir uzun bacak, geçtiğimiz günlerde saçma parçalarıyla vurulmuş halde bulundu. Gökyüzündeki sonsuzluğun kucağından insanın zalimliğinin hüküm sürdüğü yeryüzüne düşmüştü. Yarası kanadındaydı. Şansı, başta yaver gitmişti. Bir grup duyarlı genç, onu bulmuş ve evinde avcılık kurbanı flamingolarla yaşayan doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş’e ulaştırmıştı. Tüydeş de onu hayatta tutmak için büyük çaba harcadı. Veterinere götürüp yarasını sardı. Kuvvetlenip tekrar uçabilsin diye derelerden balık ve kurbağa topladı. Ama bir türlü olmadı. Minik bedeni saçma yarasını kaldıramadı. Ne de olsa yaşamı zalim bir namlunun ucundaydı. Aynı, av olarak görülen diğer hayvanlar gibi.
Yıllardır kullandığım kredi kartımdan aidat ücreti tahsil eden ve talebime rağmen iade etmeyen bankaya karşı açtığım davadan, milyonlarca kredi kartı kullanıcısını ilgilendiren emsal bir karar çıktı. Anadolu 3. Tüketici Mahkemesi, tüketiciyle müzakere edildiği ispatlanmadan kart üyelik ücreti alınmasının haksız şart olacağına hükmetti. Mahkeme, bankaların kart ücreti için dayanak gösterdiği BDDK düzenlemesinin tüketici mahkemelerini bağlamayacağını da hüküm altına alarak, Yargıtay kararı uyarınca sadece zorunlu masrafların tüketiciden istenebileceğini, ancak kart üyelik ücretinin zorunlu masraf olmadığını kararlaştırdı. Tüketici Başvuru Merkezi Onursal Başkanı Aydın Ağaoğlu, “BDDK yönetmeliğinde yer alan, ‘kredi aidatı alınabileceğine’ dair husus bu karar sonrası artık tüketiciler açısından bağlayıcı değildir. Kendileriyle müzakere edilmeden kartlarından ücret kesilen her tüketici parasını geri talep etmeli” dedi.
Her şey geçtiğimiz yılın yaz aylarında kredi kartı ekstremde yıllık kart üyelik bedelini
Coğrafyamızın genetik zenginliğinden biri de nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmışken, kurtarma çabalarına girişilen Çine çaparı! Eti de sütü de verimli olan bu koyun türünün sıcağa dayanıklı olması, küresel ısınma karşısında Türkiye’nin bir şansı.
Çine çaparı, Anadolu’ya özgü bir koyun türü. Sıcağa çok elverişli. Yeterli ot bulamadığı kurak dönemlerde kuyruğundaki yağdan beslendiği için, küresel ısınmaya karşı da dayanıklı. Et verimi de iyi süt verimi de... Ancak bu özel tür, neslinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıyaydı! Sadece 130 baş koyun kalmıştı adını aldığı Aydın’ın Çine ilçesinde. Nedenleri bilindik: Kırdan kente göç, ithal koyun ırklarının baskısı ve hayvancılığın endüstriyelleşmesi... Oysa Çine çaparı, bu coğrafyanın genetik zenginliği! Belki de iklim değişikliği sonrası, ona duyulan ihtiyaç artacak.
Nesli kurtarma çalışmaları
Neyse ki bu durumun farkına varanlar var. Başta bu türün son yetiştiricisi olan Erdoğan Aktürk.