Her yanımız denizlerle çevrili de olsa maalesef su fakiriyiz. Tek su kaynağımız yağışlarla dolan baraj ve göller. Onlar da ya kurudu ya da kurumaya yüz tuttu. Yer altı rezervimiz çok az
Susuzluk riski kapımıza dayandı. Tam da hijyenin hayati derecede önem taşıdığı salgın döneminde hem de… Kuraklık nedeniyle Ege ve Marmara başta olmak üzere birçok barajda su kalmadı. Çanakkale’de şebeke suyuyla halı ve araç yıkamak yasaklanırken, İzmir’deki barajın durumu Belediye Başkanı Tunç Soyer’in uykularını kaçıracak seviyeye ulaştı.
Aslında rakamlara baktığımızda hepimizin uykusu kaçabilir. Çünkü kişi başına düşen yıllık su miktarımız (1300 metreküp), “Su stresi” yaşadığımız anlamına geliyor. 1000 metreküpün altı ise “Su kıtlığı” demek. Çok değil 30 yıla kadar “Su kıtlığı” kategorisine gireceğimiz öngörülüyor. Bunun emarelerini yaşamaya başladık bile. Projeksiyonlara göre; bugün kişi başı günlük 216 litre suyumuz varken, 2050 yılında 150 litreden az suyla yaşamak zorunda kalacağız. Yüzyılın sonunda ise 100 litremiz olursa ne âlâ!
Su fakiriyiz
Yani her yanımız denizlerle çevrili de olsa maalesef su fakiriyiz. Tek su kaynağımız yağışlarla dolan baraj ve göller. Onlar da ya kurudu ya da kurumaya yüz tuttu. Yer altı rezervimiz çok az. Deniz suyunu arıtmak ise hâlâ çok pahalı ve meşakkatli. Şimdi İstanbul için bu yöntemin gündeme alındığı belirtiliyor. Prof. Dr. Derin Orhon, 1 metreküp deniz suyunu içilebilir kıvama getirmenin 70 sente mal olduğunu söylüyor: “Bu maliyete rağmen deniz suyunu arıtmak kentin sigortasıdır çünkü İstanbul yağmura bakıyor. Başka su kaynağı yok. Su ihtiyacını karşılamak ise her gün güçleşiyor. Adalar’dan başlayarak ufak ölçekte uygulama yapılabilir. Eskiden 1 metreküp suyu arıtmak 1 dolardı. Şimdi 70 sente kadar geriledi, zamanla daha da düşecek.”
Sadece bu örnek bile suyun ne derece değerli olduğunun kanıtı. Ancak biz hâlâ bu değerin farkına varamadık. Boşa akıttığımız her damla, çocuklarımızın susuzluğu anlamına gelse de kentlerde suya karşı son derece hoyratız. İçebileceğimiz kadar temiz suyun yüzde 70’ini tuvalet ve banyoda tüketiyoruz. Oysaki biraz tasarrufla bu rakamları azaltmak mümkün.
Nasıl tasarruf ederiz?
Gelin uykularımız kaçmadan neler yapabileceğimize bakalım:
Salgın döneminde en önemlisi, sık el yıkadığımız için suyu açık bırakmadan elleri yıkamak. Bu da her el yıkamada 1-2 litre su tasarrufu demek. Diş fırçalarken, tıraş olurken musluk kapalı tutulmalı.
Sifonlar boşa çekilmemeli. Rezervuar büyükse litrelik şişeler konulmalı.
Yine bu kış döneminde kombide su ısınana kadar geçen sürede akan su, mutlaka biriktirilmeli.
Tesisat kaçağı olup olmadığı sayaçtan kontrol edilmeli. Çünkü dakikada 50 damla su kaçıran bir musluk, ayda 750 litre suyun kaybı anlamına geliyor.
Musluk ve bataryalara su kullanımını yarı oranda azaltan tasarruf aparatları eklenmeli. Lavabo altındaki su vanasının kısılması da etkili bir yöntem.
Banyo yerine kısa duşları tercih ederek yılda 20 ton su biriktirebilirsiniz.
Bulaşık ve çamaşırlar makinede, tam doluyken ve ekonomik seçenekte yıkanmalı.
Sebze-meyvenin yıkandığı kaptaki su ev veya bahçedeki bitkilere dökülmeli.
Otomobilleri her gün 1 buçuk milyon kişiye yetecek suyla yıkıyoruz. Bunu azaltmak için geri dönüşümlü su kullanan oto yıkamacıları tercih edin. Kendiniz yıkadığınızda hortum yerine kova kullanın.
Halı yıkamak yerine silmek tercih edilebilir.
Yazın bahçeler, sabah erken veya akşam sulanmalı.
Gıda israfı aynı zamanda su israfı demek. 1 dilim ekmek, 40 litre suyla üretiliyor. 1 kilo tavuk etini çöpe atmak 5 ton suyu çöpe atmak anlamına geliyor.
Et yerine sebze tercih ederek de su tasarruf etmek mümkün. Çünkü 1 kilo dana eti için 15 ton su harcanırken, 1 kilo sebze 322 litre suyla sofraya geliyor.