Sahtecilik ülke sınırlarını çoktan aşmış! Zaten her tağşiş listesinde balları görmeye alıştık. Tağşişten bıkan yetiştiriciler, balın kayıt altına alınmasını, tüm kovanların plakalandırılmasını öneriyor.
Uluslararası organizasyonlarda ‘Balı, arılar ve Türkler üretir’ denilerek alay konusu oluyoruz.” Bu ifade, Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık’a ait. Nevzat hoca bu sözleri, Arıcılık ve Arı Ürünleri Sempozyumu’nda baldaki sahtecilikten yakınırken sarf etti. Uluslararası kodeks toplantılarında böyle anılıyormuşuz maalesef. Anlaşılan, baldaki sahtecilik sınırları çoktan aşmış. Zaten her tağşiş listesinde balları görmeye alıştık. Bu coğrafyada yaşayıp da yediği baldan ya da zeytinyağından şüphe etmeyen çok azdır. Çünkü her ikisinde de sahtecilik yaygındır ve sahtesi ancak analizle anlaşılır. Tüketicinin ise tek dayanağı denetimdir. Bir de varsa analiz raporu.
Aslında bal almadan önce üreticiden analiz raporu talep edilebilir. O rapordaki birkaç parametreye bakarak, balın arıdan mı yoksa laboratuvardan mı geldiğini anlamak mümkündür. Mesela C4 oranının yüzde 7’nin üzerinde olması, sakkaroz değerinin yüzde 5’i aşması, maltoz değerinin yüzde 4’ten fazla olması sahteciliğe işaret eder. Haliyle de bu değerlerin üzerindeki ürünler zamanla tezgâhtan çekilir.
Etkin denetimin caydırıcılığı
Diğer yandan etkin bir denetim de bal yerine şurup satanları tedirgin edecektir. Çünkü cezalar 2 ay önce yeniden düzenlendi. Artık sahte bal tezgâhta yakalanırsa üretici 50 bin liradan az olmamak kaydıyla yıllık gelirinin yüzde 1’i oranında cezaya çarptırılacak. Analizde o balda insan sağlığını tehdit eden bir madde varsa da, ek olarak üretici 5 yıla kadar hapisle yargılanacak. Ayrıca düzenleme, sahte balı üreten kadar satanı da cezalandırıyor. Eğer tağşişli bal satan bir kişi ya da işletme, o balın kaynağını gösteremezse o da 5 bin liradan az olmamak üzere yıllık gelirinin yüzde 1’i oranında cezaya çarptırılacak.
Doğru bildiğimiz yanlışlar
Hapis ve 500 bin liraya kadar cezaların öngörülmesi ağzımızın tadının kaçmaması adına önemli. Tabii bizim de doğru bildiğimiz bazı yanlışları düzeltmemiz gerekiyor. Öncelikle balın kristalleşmesi iyi bir şey. Balın ham olduğunun, ısıl işlem uygulanmadığının bir işareti. Zira bal pastörize edilince vitamin ve minerallerini ciddi oranda yitiriyor. O yüzden artık etiketinde “Ham bal” yazanı tercih etmek besleyicilik açısından en doğrusu. Hatta artık yeni tebliğ ile balın, filtre edildiği bile etikette belirtilmeli. Balın, filtre ve pastörize edilme gibi işleme proseslerinden geçtiğini tüketici bilmeli. Öte yandan alacağınız bal “kestane balı” etiketiyle satılıyorsa, en az yüzde 70 oranında kestane poleni içermesine dikkat edin. Geven veya ayçiçeği balıysa da en az yüzde 45 oranında ilgili bitkinin poleni olmalı. Bu ballara filtre edilmiş balların karıştırılması yasak. Kars, Marmaris çam ve Pervari balı gibi coğrafi işaretle satılan ballara da, başka bölge balının katılmaması gerekiyor. Ayrıca, neredeyse yok sayılan ayçiçeği balının kestane balıyla yarışacak derecede antioksidan içerdiğini de söyleyelim.
Kovanlara plaka
Balın sağlık etkilerini araştıran Prof. Dr. Mehmet Emin Duru’nun yaptığı bal analizleri; ayçiçeği balının flovanoid zenginliğinin birçok baldan fazla olduğunu gösteriyor. Prof. Duru, “Antiinflamatuar etkisi oldukça güçlü ama biz ayçiçeği balının değerini bilmiyoruz. Bilimsel çalışmalar balın demans ve Alzheimer gibi hastalıklara karşı koruyucu etki gösterdiğini söylüyor. Ayçiçeği balını krema şeklinde ayrı bir ürün halinde tüketmeliyiz. Balımızın manuka balından altta kalır yanı yok” diyor.
Yazıyı Türk Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği (TAB) Başkanı Ziya Şahin’in sahteciliğe karşı önerisiyle bitirelim: “Tağşişten bıktık. Gelin balı kayıt altına alalım. Tüm kovanları plakalandıralım. Bakanlığa da bu teklifi götürdük.”