Çipras dış borcu yeniden yapılandırırsa Yunanistan rahatlayacak. Bugüne kadarki kemer sıkma, bu oyunun olmazsa olmazıydı. Ülke borcu, ülke halkı fakirleşmeden ödenemez. Yunanistan’da eskisi gibi drahmi kullanılsaydı, drahmi devalüe olur, değer kaybeder, Yunanlılar fakirleşir, borçlar ödeme yoluna girerdi. Ne var ki Yunanistan euro sistemi içinde. Euro’yu Yunanlılar için devalüe etme şansı yok. O zaman borcun ödenmesi için halkı fakirleştirmenin tek yolu, bütçe harcamalarını kısarak, borca daha çok pay ayırmak. AB ve IMF işte bu nedenle Yunan hükümetlerine baskı yaparak hem bütçeyi denkleştirmelerini hem de bütçeden borç için para ayırmalarını sağlamaya çalıştı. Bu nedenle maaşlar kısıldı. Sosyal harcamalar azaldı. Yunanlılar kemer sıktı. Sonunda Yunanlılar fakirleşecekleri kadar fakirleşti.
Bugün gelinen noktada;
* Yunanlılara kabul ettirilen kemer sıkıcı politikalarda değişiklik yapılması gerekiyor.
* Bunun için de borcun yeniden yapılandırılması gerekiyor. Yeniden yapılanma demek ise borcun miktarını azaltmaktır. Borç ödeme işini gevşetmektir.
Yapılandırma kaçınılmaz
Çipraş’ın çıkışlarıyla alacaklılar seçimden önce “borcun yeniden yapılandırılacağını” satın
Sözü uzatmadan net bir dille açıklayayım... Bir ülkede eğer milli gelir büyümesi yavaşlar ise, ülkenin üretimi ve buna bağlı olarak geliri azalıyor. İşsiz sayısı artıyor. Eğer büyümedeki yavaşlama bütçe açığı ile körüklenir ise, ülke açığı kapatmak için borçlanıyor. Borçlar büyüdükçe de borç servisinin bütçeye ve ekonomiye yükü büyümeyi daha da yavaşlatıyor, bütçe açığını daha da büyütüyor. Yunanistan örneğine bir de bu gözle bakalım.
Komşu’nun bütçeleri kaldırılamaz açık verdi
AB kurallarına göre bütçe açığı milli gelirin yüzde 3’ünden az olmalı. Komşu’da bütçe açıkları giderek büyüdü. 2010’da bu rakam yüzde 15.7’ye çıktı. Açık artıkça hükümet daha fazla borçlandı.
Dış borç hızla yükseldi
Yunanistan’da genç lider Çipras’ın yükselişi karşısında çok kişi “Bizim ülkemizde neden yok? Neden gençler politikaya soyunmuyorlar? diye dertleniyor.
Gençler “Bir gün akıllarına eserek, ben politika yapacağım diyerek” pat diye politikacı olamıyorlar. Gençlerin politikacı olmaları için bir fideliğe, zemine ve de zamana ihtiyaç var.
Türkiye’de gençleri politikaya çekmeyi hedef alan tek ciddi hareket 1994 yılındaki YDH (Yeni Demokrasi Hareketi) idi. Bu hareketin zemini düzgündü de harekete katılan gençler fidelikte yetişmeyi ve zaman harcamayı göze alamadıklarından “pes ettiler”.
YDH, Ankara’daki öğrenci hareketlerinin, fikir kulüplerinin bir uzantısı idi. YDH’nin öncüsü ve mimarı Hüseyin Ergün (Hınıs, 1945) “Fikir Kulüpleri Federasyonu”nun kurucusu ve başkanı, TİP üyesi ve yöneticisi idi. YDH için hazırlıklar uzun süre Kuruçeşme’de Hüseyin Ergün’ün başkanı olduğu İstanbul Mülkiyeliler Birliği’nde yapıldı.
YDH’nin öncüleri ve kurucuları, eğitimi, kişiliği, gençliği ve karizmasıyla bu hareketi Cem Boyner’in sürükleyeceğine inanarak Cem Boyner’e liderlik önerdiler.
Bir yılda netice alınamıyor
Kemer sıkma önlemleriyle bunalan Atina’da geçen yaz esprili bir duvar yazısıyla karşılaştım: “Yakında tüm Yunanlar IMF yüzünden burada olacak” diye hapishane benzeri parmaklıklı bir pencereye işaret ediliyor.
Yunanistan’ın yükselen politikacısı, genç sosyalist (cesur ve atak) Syriza ne yapabilir?
- Ne yaparsa yapsın, Yunanistan batmaz. AB ülkeleri Yunanistan’ın batmasına (1) Göz yumamaz. Yunanistan Avrupa medeniyetinin beşiği olarak kabul ediliyor. (2) AB‘nin mali gücü Yunanistan’dan gelecek zararı kaldıracak güçtedir. (3) Yunanistan batarsa Euro sistemi çöker.
- Ne yaparsa yapsın Yunanistan‘ın borçlarının tamamını ödememezlik edemez. Yunanistan’ın borçlarını ödememesi AB bankalarını çökertmez ama Yunan banka sistemini yıkar, bitirir. Ülkenin dış dünyayla finansal bağı kesilir.
Ama her şeye rağmen yapabileceği çok şeyler var. Her şeyden önce (1) Yunanistan’da ümit yaratır. Kırılan moralleri güçlendirir. (2) AB’de kargaşaya, kuru gürültüye zemin hazırlar. (3) AB ülkelerinde mutsuzların, sosyalistlerin cesaretlenmesine imkân verir.
Doların değer kazanması, euro’nun değer kaybetmesi “bugüne kadar kabul edilmiş - ekonomiye yön vermiş ilkelere aykırı”dır.
Ama bir gerçek var: Dolar değer kazanıyor, euro kaybediyor. Dolar euro çapraz kuru ne olacak? Unutalım 1 dolar 1 euro olur mu, olmaz mı’yı... Doların değer kazanması, euro’nun değer yitirmesi “normal” midir?
Ekonominin çarkları nasıl işliyor? Ülke paraları birbirlerine karşı nasıl değer kazanarak kaybediyor?
1) Temel bir teori vardı. Ülke paralarının değerini cari açık veya fazlanın belirleyeceğine inanılıyordu.
- ‘Kur, cari işlemler dengesini sıfıra götüren bir mekanizmadır’ deniliyordu.
- Bu teoriye göre ülkelerin cari açığı ne kadar büyür ise, parası o kadar değer kaybediyor. Tersine cari fazla veren ülkelerin parası değer kazanıyordu.
İstanbul Modern’de, Mehmet Güleryüz’ün 1963 yılından bu yana yaptığı tablolardan, heykellerden, çizimlerden seçmeler sergileniyor.
Mehmet Güleryüz (1938) çok yönlü ve farklı bir sanatçımız.
Ünlü yabancı yazarların sosyopolitik içerikli, “eleştirel ve ironik” metinlerine dayalı oyunlarını sahneleyen tiyatrolarda oyuncu olarak hayata başladı.
Daha sonra, sahnede oyuncu olarak verdiği mesajları, ülkedeki gelişimi, dönüşümü gene “eleştirel ve ironik” yaklaşımla, çizimleriyle, renkleriyle tuvale yansıtır oldu.
Güleryüz’ün farklılığının arkasında, 1960’lı yılların güçlü tiyatro hareketi var. O yıllarda çok sayıda tiyatro topluluğu, ünlü yabancı yazarların sosyopolitik ağırlıklı eserlerini sahneledi.
O yıllarda bu oyunlarda rol alan sanatçılar, sahneledikleri oyunlardaki rolleriyle bir anlamda bütünleşti.
Dün TÜSİAD’ın 45’inci Genel Kurul Toplantısı yapıldı.
TÜSİAD‘ın 597 üyesinin çoğunluğu toplantıya katıldı. Üye dedik ise her biri “babayiğit üye”... Ekonomide en fazla üretim yapan, istihdam yaratan, vergi veren, “varlıklı kesim” mensupları.
Ekonomide neler oluyor, neler bitiyor en fazla onlar biliyor. Çünkü onların “parmakları taşın altında”.
Yılda bir defa bir araya geliyorlar. “Fırsat bu fırsat”, ekonominin durumunu anlatırlar, “politikaya bulaşmadan” her biri kendi sektörlerindeki gelişmelerden söz ederler beklentisiyle toplantıya katılanlar “beklediklerini bulamadılar”.
Sadece eski Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ile eski Yönetim Kurulu Başkanı konuştu. İkisi de ekonomide olan bitene değinmedi. Sonra da “önceden belirlenen” yeni görevlilerin “aday listeleri” hakkında ve “memleketin ahval-i umumiyesi” ve de TÜSİAD’ın “ahval-i hususiyesi” hakkında söz alan olmadığından, “seçim formalitesi” tamamlandı. 2015 yılı için 30 bin TL üyelik aidatı ödemek ve de gelecek yılın başında birlikte olmak ümidiyle “evli evine, köylü köyüne” gitti.
“Hal ve gidiş” nedir?
Tekrarda yarar var, ekonomide en fazla üretim yapan, istihdam sağlayan, vergi veren bu kadar “babayiğit işadamı”
2 Nisan 1971 tarihinde 12 sanayici (Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı, Selçuk Yaşar, Raşit Özsaruhan, Ahmet Sapmaz, Feyyaz Berker, Melih Özakat, İbrahim Bodur, Hikmet Erenyol, Osman Boyner Muzaffer Gazioğlu) TÜSİAD’ı kurmak için bir protokol imzaladı.
Protokolde, TÜSİAD’ın “Anayasamızın öngördüğü, karma ekonomi prensiplerine ve Atatürk ilkelerine uygun olarak... Türkiye’nin demokratik ve planlı yollardan kalkınması ve Batı uygarlığı seviyesine çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla” kurulacağı belirtiliyordu.
TÜSİAD’a kuruluşunda üye sayısı 98 idi.
Bugün TÜSİAD’ın 45’inci genel kurul toplantısı yapılıyor.
TÜSİAD’ın üye sayısı 597’ye yükseldi. Bu 597 üyenin 302’si işveren statüsünde. İşveren statüsünde olanların 127’si üretim, 175’i hizmet sektöründe. Üyelerin 295’i ise profesyonel yönetici.
Kuruluşundan bu yana Türkiye değişti, TÜSİAD değişti. Ama TÜSİAD marka olarak saygınlığını ve gücünü korudu.
İş çevrelerinde TÜSİAD’ın saygınlığı o ölçüde yüksek ki 28 bin TL giriş ücreti ile yılda 28 bin lira üyelik aidatı ödeyerek TÜSİAD’a üye olmak isteyenlerin sayısı her yıl artıyor.