Parası olmayan da dertli. Parası olan da...
Parası olmayan, “Ben parasız ne yapacağım?” diye dertli. Parası olan “Ben bu parayı ne yapacağım?” diye dertli.
Üç kuruş birikimi olan, ”Altın mı alayım, dolar mı? Yoksa bankada hesap mı açtırayım?” diyerek sual eyliyor. Eskiler, “Paran var mı, derdin var” derlerdi. İşte o biçim...
Bir gün altın, dolar kazandırıyor. Ertesi gün kaybettiriyor. O nedenle parası olana “Altın al, dolar al, mevduat hesabı aç” diyerek “akıl vermek” imkânsız oldu.
Enflasyon köpüğünü alırsak...
Genelde parası olanlar yıl sonlarında “Acaba birikimimiz bir yıl ne getirdi? Getirmedi ise ne götürdü?” diyerek bir hesap yaparlar.
Getirinin bir brütü var. Bir de neti var. Brüt getiriden, önce enflasyon köpüğünü almak gerekir. Daha sonra da vergiyi düşmek gerekir.
Mülkiye’li büyüğümüz Cahit Kayra (1917 İstanbul) “Marjinal İktisat Teorileri” isimli kitabından sonra şimdi de “Marjinal Siyaset Teorileri”ni yazdı. Tarihçi Kitabevi tarafından bastırılan Marjinal Siyaset Teorileri’nde Cahit Kayra, “mizahi bir anlatım ile” politikaya yeni soyunacaklara yol gösterir gibi yaparak, Türkiye’de politika sahnesindeki oyunları sergiliyor.
Ustamızının politikaya yeni soyunacaklara önerilerinden bazılarını özetleyerek aktaracağım.
- Politikada yalan söylemek helaldir.
Yalan ne kadar gerçek dışı olsa da, bir tortu bırakır. Eski Yunan’lılar derler ki: “Sonsuz doğrular yoktur ama sonsuz yalanlar vardır.” İhtiyatlı yalan işe yaramaz. Uyduracaksanız okkalı yalan uydurmalısınız.
- Suçlayanı suçlayın.
Siyasetçi suçlama ile karşılaşabilir. Suçlamanın delilleri de olabilir. Ana gerçek bir siyasetçi suçlamadan yılmaz. Suçlayanı suçlar. Suçlayarak hücum eder: “Kanıtla. Kanıtlayamazsın... Çünkü yalancısın. Şerefsizin birisin. Komünistsin. Eşcinselsin...” Böylece deliller gürültüye gider. Suçlanan değil, suçlayan suçlu duruma düşer.
- Devamlı mağduru oynayın.
Kasım ayında sanayi üretimi 2013 Kasım ayına göre yüzde 1.2 oranında geriledi. İmalat sanayii üretiminde gerileme yüzde 2.5 oranında.
Sanayi üretimini, TÜİK’in aylık üretim endekslerinden izliyoruz. TÜİK her ay sanayi kuruluşlarından üretim miktarını (üretim değerini değil miktarını) soruyor. Böylece ülke genelinde sanayi üretiminin değişimini belirliyor.
Sanayi üretim göstergeleri çok önemlidir. Ülkeyi yönetenler bu göstergelere bakarak, ekonomide olan biteni görürler. Ne var ki bizde aylık sanayi üretim endekslerine en az ülkeyi yönetenler ve de politikacılar ilgi gösteriyor.
Endeksler ekonominin aynasıdır
Aylık sanayi üretim endekslerindeki değişimi izlemek neden önemlidir?
- Üretim her şeyin başıdır. Üretim artmazsa, insanların geliri artmaz. İstihdam imkânları artmaz. Ülke ekonomisi büyümez.
- Üretim artmazsa, gelir artmazsa, büyüme artmazsa, devletin vergi gelirleri de artmaz. Devlet yapması gereken zorunlu harcamaları yapamaz veya borçlanmak zorunda kalır.
Karadeniz’de sismik araştırma ve sondaj yapması için kiralanan bir geminin Boğaz’dan geçmesi nedeniyle önceki gün bir tören yapıldı.
Sismik araştırma yapmak, sondaj ve üretim kuyusu açmakla sorumlu bir devlet kuruluşumuz var. Adı “TPAO- Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı”dır. (TPAO bir devlet kuruluşudur. 1954’te milli petrol şirketi olarak kuruldu. Arama, sondaj, üretim, rafineri, taşıma, pazarlamada faaliyet gösterirken, 1983’te kolları ve kanatları kesildi. Sadece arama, sondaj ve üretim faaliyeti göstermesine karar verildi.)
TPAO Doğu Anadolu’da petrol aramakla işe başladı. 1974 yılında Ecevit Hükümeti döneminde Deniz Kuvvetleri Kumandanı Oramiral Kayacan, Enerji Bakanı Cahit Kayra’yı uyardı. “Yunanlılar Ege ve Akdenizde, bizim kıta sahanlığı sınırlarımıza yakın petrol aramaya başladılar. Hariciye konuya gereken ilgiyi göstermiyor. Bir şeyler yapalım” dedi. O tarihte bizim sismik arama yapma imkanımız yoktu. Ecevit’in onayı ile Cahit Kayra ve Oramiral Kayacan, mayın tarama amaçlı kullanılan, donanmanın “Manyometrik” Çandarlı gemisini, muhripler refakatinde Ege’ye çıkardılar. Yunanlılar kıyameti kopardı. Dışişleri Bakanlığı telaşa kapıldı.
Petrol arama
Koskoca, 12 milyon nüfuslu İstanbul’da yaşayanların gelirleri, talepleri farklı. İşte bu farklı gelirlere ve taleplere göre de çarşılar farklı, çarşılardaki fiyatlar farklı. Tüketici genelde istediği, alabileceği malı nerede bulabileceğini biliyor.
Eminönü’nde Çeşnici sokakta kapısında Beceren Tekstil yazılı binadan içeri girince şaşırdım. Eski tip ama çok büyük bir manifatura dükkânı. Ne var ki raflardaki toplar azalmış.
Tezgâhın üzerinde çeşit çeşit, top top kumaş var. Şükrü Kahraman’a, “Basma var mı? Hani eskiden Sümerbank’ın ürettiği basmalardan?” diye sordum. Artık basma yapan fabrika kalmadı. Ham bezi Çin’den getirtiyoruz. Desenleri vererek Bursa’da ham beze baskı yaptırıyoruz. Basma talebi de kalmadı. Basma alıp elbise diken veya diktiren kalmadı” dedi.
Basmanın metresi 4 TL. 5 metreden kadın elbisesi çıkarmış. Şükrü Kahraman, “Şimdilerde çok kişi hazıra döndü. Kumaş talebi azaldı. Eskiden dükkânın içi kumaş dolu idi. Kapının önünden Anadolu’ya günde en az 3 kamyon kalkardı” dedi.
Beceren’in karşısındaki dükkânda Hikmet İşman örmelik yün satıyor. Çile çile, renk renk yünler dikkatimi çekti. ‘Satışlar nasıl?’ diye sordum. ”Çilesi 100 gr. 2 TL. 5 çileden bir kazak
Yıllar önce Ankara’da Küçük Sahne’de Turgut Özakman’ın “Duvarların Ötesinde” isimli piyesini seyretmiştim. Hapishaneden kaçan iki mahkum bir kişiyi rehin alır. Mahkumların rehineye zarar vermemesi için isteklerini sorarlar. Mahkumlar açtır. Biri öbürüne, ‘soğan ekmek isteyelim’ der, sonra ekler: ‘Ama soğanın cücüğünü göndersinler.’
İşte o biçim... Soğan ekmek yiyen için lüks, soğanın cücüğüdür. Dağdaki çoban için sıcak bir çorba, soğuk geçirmeyen bir gocuktur. Kimine göre buzdolabı, TV’dir. Kimine göre 100 liralık saat lükstür. Kimi 100 bin liralık saat ister.
Emek ile kazanılmış, vergisi ödenmiş geliri isteyen istediği gibi harcar. Önemli olan geliri yetersiz olanların borçlanarak, gereksiz harcamalar yapmalarıdır. Tasarruf, geciktirilmiş tüketimdir. Bir faninin bugün harcayacağı parayı harcamayarak bir yana koyması için öncelikle gelirinin harcamaları karşılayacak ölçüde olması gerekir. Geliri yaşamını sürdürmeye bile yetmiyor ise tasarruf edemez.
Haneler, gelirlerini çarçur ettiğinden mi, yoksa gelirleri yetmediğinden mi borçlanıyor? TÜİK’in belirlemelerine göre hanelerin yüzde 65’inin borcu var. Hanelerin yüzde 26’sı bu borcun yüksek borç olduğunu söylüyor. 100
1- Ev almak güçleşiyor
Ev almak güçleşiyor. Bankaların konut kredisi vermemeleri veya faizin yüksek olması nedeniyle değil. Fiyatların artmasından. Önce arsa fiyatlarının sonra da inşaat maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle şimdilerde metrekare fiyatı 2.500 TL’den ucuz konut yok.
Brüt 100 m2, net 75 m2 bir konutun en ucuz, en ucuz fiyatı 250 bin TL. Bu gibi evler Tuzla ve Hadımköy’de var. Evi alan İstanbul’dan başka şehirde yaşayacak.
Beylikdüzü’nde m2 fiyatı 3 bin TL. Eski sel yatağı Cendere Deresi çevresinde yeni yapılan konutların m2’si 7 - 10 bin TL. Fikirtepe’de m2 fiyatı 7 bin TL dolayında. Şehir merkezine yaklaştıkça, Kadıköy’e yaklaştıkça fiyatlar artıyor.
Alıcı olarak birkaç ‘marka konut müteahhidi’nin satış bürosu yetkilileri ile konuştum. Ödeme gücüm yok deyince ‘taksit yaparız’ diyorlar ama... Taksidi kim, nasıl ödeyecek?
2- Tahtakale’de döviz canlı
Kapalıçarşı “hem piyasanın, hem halkın” olaylar karşısındaki davranışının sergilendiği en ilginç mekândır. Kapalıçarşı’nın Kılıççılar Kapısı’nın önünde Muhafazacılar Sokak ile Altıncılar Sokak “Tahtakale” diye ün salan döviz ve altın piyasasıdır. Türkiye’de döviz fiyatını Merkez Bankası değil, bu ayakçılar
Pastırma, sucuk, peynir, zeytin gibi gıda maddelerinde fiyata bakarak ucuz mu, pahalı mı diye karar vermek zor. Çünkü kalite farklı olabiliyor. İstinye'de pazar, şarküteri ve market fiyatlarını karşılaştırdım. Örneğin şarküteride pastırmanın kilosu 120 TL, markette 80 TL. Şarküteride siyah zeytin 29 TL, pazarda, markette 18 TL'ye zeytin var. Beyaz peynir şarküteride 28 TL. Pazarda, markette 12 TL. Eski kaşar şarküteride 56 TL, pazarda, markette 22 TL.
Şarküterideki gıda maddelerinin nasıl mutlaka kaliteli olduğu söylenemez ise pazarda ve marketlerde satılan malların kalitesiz olduğu da söylenemez.
Ayşe Hanım Teyzemgiller büyük ölçüde pazardan ve ucuzculuğu söylenen marketlerden alışveriş yapıyor. Marketlerin bir özelliği var. Müşteriyi cezbetmek için dönem dönem belli gıda maddelerinin fiyatlarında ucuzluk yapıyorlar. İşte bu önemli bir fırsat.
Özellikle ambalajlı, üreticisi bilinen gıda ürünlerinde tenzilatı izlemek, daha az ödeme ile doğru dürüst gıda maddesi alma fırsatını yaratıyor.
İşte onun için 'ucuzcu market'lere ilgi giderek artıyor. Ben de mahallemize yakın 'ucuzcu market'ten alışverişe alıştım. Özellikle yaş meyve ve sebze ile ambalajlı kuru gıda maddesi