Aralık ayında işsizlik oranının yüzde 10.9’a yükseldiği açıklandı. Yüzde 10.9 işsizlik oranı yüksek bir işsizlik oranı.
- Çalışmaya hazır 28 milyon 787 bin kişi var.
- Bunların 25 milyon 642 bininin işi var.
- 3 milyon 145 bin kişi işsiz.
Her ayın özelliği var. Bazı aylarda tarım, bazı aylarda sanayi, bazı aylarda inşaat, bazı aylarda turizm gibi faaliyetler öne çıkıyor. Bu nedenle aylar arası karşılaştırmada yanılgılar olabiliyor. İşte bunun için TÜİK istihdam rakamlarını mevsim ve takvim etkilerinden arındırarak düzeltmeler yaparak yayımlıyor.
Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış verilere göre,
- Çalışmaya hazır nüfus (işgücü) 1 yılda 1 milyon 876 bin arttı.
Acaba bir ülke “anonim şirket” olarak yönetilebilir mi? “Anonim şirket ne yapar? Ne işe yarar? Sayın okuyucularıma anonim şirketin ne olduğunu, ne işe yaradığını kabaca anlatmak istiyorum.
Şirketler veya firmalar bir veya daha fazla gerçek veya tüzel kişinin tek başlarına veya bir araya gelerek, emek veya mallarını belli bir amaçla bir sözleşmeye bağlamaları sonucu ortaya çıkan tüzel kişiliklerdir.
Şirketler ikiye ayrılır: Kişi (şahıs) şirketleri ve sermaye şirketleri. Şahıs şirketleri adi, kolektif, komandit şirketler; sermaye şirketleri ise, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler, limitet şirketler ve anonim şirketlerdir.
Anonim şirketi kuranlar, şirkete ortak olanlar, şirkete yatırdıkları para ölçüsünde yönetimde söz sahibi olurlar. Şirkete yatırdıkları para ölçüsünde şirketin kârından pay alırlar. Hem yönetimi ele geçirir hem de kâra sahip olurlar.
Şirkete katılım payı ödeyemeyenler şirketin faaliyetlerinden kârından yararlanamazlar.
Örneğin Arçelik bir anonim şirkettir. Sermayesinin çoğunluğu Koç ailesine ait olduğu için yönetimde sadece Koç ailesi söz sahibidir. Kârın büyük kısmı şirkete koydukları sermaye ölçüsünde Koç ailesinindir. Parası olan, borsadan
Şehir şehir geziyorum. Çarşı, pazar dolaşıyorum. “Merhaba” diyen, ardından soruyor: “A’bi... N’olacak?”
Önceleri “Doları, faizi, çözüm sürecini veya seçim sonuçlarını” merak ediyorlar sanıyordum. Sonra anladım ki, halkımızın ana gündemi “Geçim... Yaşam savaşı...”
Halkın mutluluğu, işinin, aşının olmasına bağlı. Halkın aşının, işinin olması üretimin artmasına, ekonominin büyümesine, ülke gelirinin ve sonuçta kişi başı gelirin artmasına bağlı.
2012 yılında büyüme yüzde 2.1 idi. 2013 yılında 4.1 oldu. 2014 yılı beklentisi yüzde 3’ün altında.
Halkın gelirinin artıp artmadığı sabit fiyatla kişi başına düşen milli gelir rakamından izlenir. Kalkınma Bakanlığı’nın 2015 Yılı Programı’nda, 1998 yılı sabit fiyatlarıyla kişi başı milli gelirin, 2012 yılında 6.039 TL iken 2013 yılında 6.216 TL olduğu belirtiliyor. 2015 yılı beklentisi 6.300 TL.
Görülüyor ki, son 3 yılda kişi başı gelirde sabit fiyatlarla dişe dokunur bir artış yok. Görülüyor ki, ekonomi olması gereken şekilde büyüyemiyor. Kişi başı gelir olması gereken şekilde artamıyor.
Doğal yaşam başka bir şey, insan denen varlık başka bir şey... İnsan doğal değil. Sonradan yapma. Yapılma! Yeni deyimle “çakma!”
İnsanlar nasıl geldiler? Kitapları karıştırdım. Ne Darwin teorisi ne de yeni Amerikalıların akıllı tasarımı beni tatmin etmedi. Sahayif-ül Ahbar’da Hilkat ve Ahval-i Enbiya-yı Uzam faslını inceledim. Nakd-ül Tevarih’i okudum. Bir şey anlayamadım.
Ama bu gerçeği değiştirmiyor. İnsan doğal değil. Sonradan yapma... Yapılma.
Vücudunun bir yerine akıl diye bir “çip” konulmuş. O “yapay çip” de, doğal olan her şeyi bozup, kırıp, ezip, yok etmek için, yani kendine benzetmek için emirler veriyor Yaşama doğa dışı çizgiler çiziyor.
Büyük haksızlık bu: İnsanların Dünya’yı tümü ile ellerine geçirmiş olmaları büyük haksızlık.
İnsanlar Dünya’ya ayak basar basmaz ilk önce doğanın mutluluğunu kıskandılar. Ağaçları kestiler, ormanları kuru topraklara çevirdiler. Zümrüt kırları beton yığınlarıyla doldurdular. Denizleri kirlettiler. Temiz havalar, kirli yapışkan dumanlara boğuldu.
Sonra hayvanlara ve öteki canlılara saldırdılar. Muhteşem filleri maskaralar gibi sirkte oynattılar. Fok balığı ile pengueni birbirlerine düşman ettiler.
Çarşamba akşamı ne oldu? Türk ekonomisinde ne değişti ki perşembe sabahı (dışarıda doların değer kazanmasına rağmen) içeride piyasalar rahatladı. Dolar fiyatı aşağıya indi.
- Sadece olması gereken oldu. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Babacan ve Sayın Başçı ile konuştu. Bilgi aldı. Bilgi almakla yetindi. Toplantıdan sonra Merkez Bankası ve faiz oranlarıyla ilgili herhangi bir açıklama yapmaya gerek görmedi.
- Çarşamba akşamı Merkez Bankası’nın internet sitesine de konularak kamuoyunun bilgisine sunulan Merkez Bankası sunumunda, bugüne kadar bilinmeyen bilgiler var da, politika değişiklikleri işareti var da, piyasalar bu nedenle mi rahatladı?
- Sunumda ne bilinmedik bir şey var ne de politika değişikliği işareti var.
- O halde piyasalar neden rahatladı? Dolar fiyatı neden ucuzladı?
- Çünkü piyasalar ve ekonomideki oyuncular, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ekonomideki gelişmeler hakkında bilgilendirilmesi sonucu, bundan sonra ekonomiyle ilgili sert çıkışlarını erteleyeceğine inanmaya başladı.
Ocak ayında cari açık (döviz açığı) 2 milyar dolar oldu. Bir yıl önce 2014 ocak ayı açığı 5 milyar dolara yakındı.
Cari açığın (döviz açığının) küçülmesi, tek başına, ekonomide işlerin iyi gittiğinin işareti olamaz.
Cari açığın küçülmesi kadar, nasıl küçüldüğü önemlidir.
Cari açığın ekonomi yararına küçülmesi, (1) İhracatın artması, (2) İthalatın azalması ile olur.
“Cari açık küçülsün de, nasıl küçülürse küçülsün. Cari açığı kapatacak kadar döviz gelsin de, nasıl ve nereden gelirse gelsin” deniliyor ise... Gelişme çok iyidir. “No Problem!”
Yabancı sermayeli banka sayımız 30’a ulaştı. 6 özel sermayeli bankamızda yabancı sermaye iştiraki var.
15 banka yabancı sermayeli. 6 yabancı banka Türkiye’de şube açtı.
3 yabancı sermayeli kalkınma ve yatırım bankası faaliyet gösteriyor.
Yabancıların Türkiye’de banka sektörüne ilgilerinin arkasında acaba ne var?
Dostum, iktisatçı Ege Cansen, ticarette para kazanmanın yolu “Ucuz yerden satın alarak, pahalı yerde satmaktır” der. Bu önemli ilke en çok “para ticaretinde” işler. Para ticaretinin esası, parayı ucuz (faizin düşük) olduğu yerden alarak, pahalı (faizin yüksek olduğu) yerde satmaktır.
Türkiye’de hükümetlerin uzun süre ucuz döviz, yüksek faiz politikası uygulaması, Türkiye’yi para ticareti yabanlar için cazip bir ülke haline getirdi. Hele hele, hükümetlerin (enflasyondaki artışa rağmen) döviz fiyatını sabit tutma başarısı bu ticarete soyunanları teşvik etti.
Sonuç ortada. Bırakınız, küresel piyasalarda başa güreşmek için Türkiye’de banka açan veya bankalara iştirak eden Amerikan, İngiliz, Alman ve Fransız bankalarını, kendi ülkelerinde sorunları olan Yunan, Portekiz, İspanyol, Rus, İtalyan, Pakistan bankaları bile Türkiye’de banka sisteminde yer aldı.
Dünyada dolar değer kazanıyor. Yılbaşında 90.7 olan dolar endeksi, 97.4 oldu. Endekste yüzde 8 oranında yükselme var.
Doların değer kazanmasının etkisinde bize benzer 27 ülkede dolar fiyatı ortalama yüzde 6 oranında arttı. Ama bizde dolar fiyatı artışı yüzde 11.7 oldu.
Eğer bizde de dünya ortalaması gibi yüzde 6 yükselse idi dolar, 2.60’ın üzerine tırmanmayacak, 2.46 TL dolayında satılacaktı.
Dolar fiyatındaki artışın yarısının içten, yarısının dıştan olduğunun bir başka göstergesi döviz sepeti...
Yarım dolar + yarım euro fiyatında olan döviz sepeti, yılbaşında 2.58 TL iken yüzde 5.4 oranında arttı, 2.72 TL oldu.
Döviz sepetinin artmamasının gerisinde euro’nun değer kaybı var. Euro, dolara karşı yüzde 10.2 oranında değer kaybetti ama dolar fiyatına endekslediğimiz için bizde fiyatı aynı ölçüde azalmadı hatta yüzde 0.2 oranında arttı.
1- İthalat pahalandı