Bizim Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2014 yılı Faaliyet Raporu’nda verilen bilgilere göre:
- Emniyet teşkilatımızda 256 bin emniyet görevlisi var. Bunların 244 bini polis memuru.
- Buna karşılık 233 bin özel güvenlik görevlisi var.
Özel güvenlik görevlileri 67 bin işyerini ve konutu koruyor. 295 önemli kişi ise özel güvenlik görevlilerinin koruması altında.
Özel güvenlik görevlileri şimdilerde polisin eksikliğini dolduruyor. Ya yeterli polis yok, ya da polisler can ve mal güvenliğini sağlamada, kamu düzenini, asayişi sağlamada yeterli olamıyor ki onların eksiği özel güvenlik çalışanlarınca tamamlanmaya çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, özel güvenlik sisteminin işleyişini eleştirdiklerine göre, özel güvenlik görevlilerinin yerine 233 bin polis alınacak demektir. Böylece polis sayısı ikiye katlanacak. 244 binden 500 bine yükseltilecek.
Genelkurmay’ın açıklamasına göre orduda 403 bin er ve erbaş var.
Bakanlık kafaları karıştırdı. Tahlil edilen bazı balların hileli olduğu açıklandı. Halkımız bal tüketmekten korkar oldu.
Neyin ne olduğunu öğrenmek için 1980’den bu yana bu işi yapan BAL-DER (Arı ürünleri ve sağlıklı yaşam platformu derneği) Başkanı Özen Altıparmak’la konuştum. Ömrünü arıcılığa adamış Ahmet İnci ile sohbet ettim. Aldığım bilgiler şöyle...
1) İç piyasada balın yüzde 45’i açık bal olarak, yüzde 20’si market markasıyla, yüzde 35’i bal firmaları markasıyla satılıyor.
Bal kolay taklit ediliyor, zor tahlil ediliyor. Taklit ve tahşiş edilmiş sağlığa zararlı balı saf baldan ayırt etmek çok zor. Ancak tahlil-analiz laboratuvarlarında belirlenebiliyor. İşte o nedenle saf bal isteyenler, balı laboratuvar denetiminden geçiren markaları almak zorunda.
2) Sahte bal, mısır şurubunun içine beşte bir oranında gerçek bal katılarak yapılıyor. Sahteciler bu karışıma Çin’den ithal edilen özel bir kimyasal kattığında, laboratuvar tahlillerinde bile sahtecilik zor belirleniyor.
Sahtesi ve hilelisi de var
Başbakan Ahmet Davutoğlu, yatırımları, üretimi, istihdamı artırma arayışında uygulanacak yeni teşvik tedbirlerini açıkladı.
Bu ülkede yaşayanların tamamını ilgilendiren sorun, üretimdeki yavaşlama. Üretim artmıyor. Yeni yatırım yapılamıyor. Daha fazla insana iş imkânı yaratılamıyor.
Yatırımların artmamasının nedeni üretimin artmaması. Üretim artmadıkça kimse boş yere yatırım yapmaz. Üretim ise iç ve dış talep artmadığı için artmıyor. Üretilecek malı alacak olan yoksa, malın talebi yoksa, kimse boş yere üretim yapamaz. Görülüyor ki yatırımların, üretimin ve istihdamın artması iç ve dış talebin artmasına bağlı.
İç talebin artmaması halkın gelirinin yetersizliğinden. Dış talebin artmaması bizim alıcısı olan, teknolojiye dayalı, farklı malları üretemememizden kaynaklanıyor...
Dünya pazarında talebi olan malları dünya kalitesi ve fiyatıyla üretemediğimizden dış talep artmıyor. İhracat artmıyor.
Ne yapmak lazım?
İhracat rakamları çok, hem de çok önemlidir. İhracat rakamları dış talebi gösterir.
Üretim talep olursa artar. Talep iç talep ile dış talepten oluşur.
İç talep, halkın talebidir. Halkın talebi, halkın gelir imkânıyla sınırlıdır. Halkın gelirinin göstergesi milli gelirdir. Milli gelir rakamları önceki gün açıklandı. 2014 yılında halkın gelirinde önemli bir artış olmadığı görüldü.
Demek ki üretimin iç talepteki büyümeye dayalı olarak artma şansı yok.
İşte o zaman kalıyor geriye dış talep. Dış talep ihracattır.
İhracat artmalı ki artan ihracat talebini cevaplamak için üretim de artsın.
Önceki gün açıklanan milli gelir rakamları gösterdi ki 2014 yılında, iç talepteki yüzde 1.1 büyüme ve dış talepteki yüzde 1.8 büyüme sayesinde üretim yüzde 2.9 oranında artabilmiş. Ekonomi yüzde 2.9 oranında büyüyebilmiş.
Milli gelir rakamları iktisatçıları ilgilendiren rakamdır. İktisatçılar rakamlara “Ne idi ne oldu, indi mi, çıktı mı?” diye bakarlar.
Ama Ayşe Hanım Teyzem için, milli gelir ekmek parasıdır.
Üretim artmadan ülke geliri artmaz. Ülke geliri artmayınca Ayşe Hanım Teyzemin geliri de artmaz. Ülke gelirinin artıp artmadığını milli gelir rakamları gösterir.
Gelir artışı her ülke için, ülke halkı için önemlidir. Ama Türkiye gibi kişi başı milli gelir rakamı 5 yıldır 10 bin dolara kilitlenmiş ülkeler için ve de gelir dağılımının düzgün olmadığı ülkeler için daha da önemlidir.
Kişi başı geliri 30-35 bin dolar olan ülkede halk zaten asgari bir yaşam düzeyine, insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşam düzeyine eriştiği için, milli gelirin yüzde 1, 2, 3 oranında artması önemli değildir. Ama kişi başı geliri 10 bin dolar olan ülkeler yüzde 3-4 oranında yıllık üretim ve gelir artışıyla önlerinde koşan ülkelerin halklarıyla aralarındaki gelir-refah-medeniyet uçurumunu kapatamazlar.
Büyüyemiyoruz
Bugün milli gelir açıklanacak. 2015 yılının ilk 3 ayı da sona eriyor. 3 ayda ekonomide neler olduğunu bilemiyoruz.
Öncü göstergeler, güven endeksindeki gerilemeyi, kapasite kullanımdaki olumsuz gelişmeyi, sanayi üretimindeki yavaşlamayı işaret ediyor.
Ekonomiyi borsa, döviz ve faizden izleyenler ekonomide, özellikle Anadolu’da olan bitenle gereği kadar ilgilenmiyor.
Türkiye Nakliyeciler Derneği (TND) Başkanı Erol Özçelik, yurtiçi taşımacılıkta önemli oranda bir azalma olduğuna dikkat çekerek, bazı bölgelerdeki yüzde 50’ye varan gerilemenin, ülke ekonomisinde duraklamanın göstergesi olduğunu söylüyor.
Yurtiçinde yük taşımacılığında karayollarının ağırlığı yüzde 95’tir. Kalkınma Bakanlığı verilerine göre yurtiçinde karayolu üzerinden 2014 yılında 237 milyar ton-km yük taşındı.
Karayolu yük trafiğinin artması, azalması, yurtiçinde ekonomideki canlılığı veya yavaşlamayı gösterir.
Küresel piyasalarda ticarette, sınırlar kalktı. Ama her ülkede ekonomik şartlar farklı. Bir ülkede yaşayanlardan, bir başkası ile iş yapacak olanlara yardımcı olmak için uluslararası kuruluşlarca bilgiler derleniyor, bunlar toplulaştırılarak yayınlanıyor.
Bir ülke ile ticaret yapacak olanlar, bir ülkede yatırım yapacak olanlar, bir ülkeye para gönderecek olanlar, bu göstergelere bakarak hareket ediyorlar.
The Heritage Foundation’ın Wall Street Journal ile işbirliği yaparak düzenli olarak yayınladığı “Ekonomik Özgürlük Endeksi” (Index of Economic Freedom) bu tür göstergelerden biri.
2015 yılı Ekonomik Özgürlük endeksinde yer alan 178 ülke arasında Türkiye, iş yapılabilir ülkeler sıralamasında 32’nci sırada yer aldı.
Ekonomiyi yönlendiren gelişmeler her ülkede 100 notu üzerinden değerlendiriliyor. Sonra 10 farklı gösterge ortalamasına bakılarak ülke notu veriliyor. Türkiye’nin ülke notu 60.4 olarak belirlendi.
Ülkelerin gruplanmasında ilk grupda 80-100 not alan özgür ülkeler yer alıyor. Onları, genelde özgür grubundaki 30 ülke takip ediyor. Bunların notları 79.9 - 70.0 arasında. Türkiye 55 ülkenin bulundu üçüncü grupta. Bu gruptaki ülkeler orta düzeyde özgürlüğe sahip
Topkapı Sarayı’nda, “Türk kahvesinin 500 yıllık öyküsü”nün anlatıldığı bir sergi var. İstanbul’da iseniz, İstanbul’a yolunuz düşer ise “Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği”nin girişimi ve Şekerbank’ın desteği ile düzenlenen sergiyi mutlaka geziniz. Sergi için hazırlanan 452 sayfalık kataloğu mutlaka satın alınız.
Bizde genel inanış “Kahve’nin Yemen’den geldiği”dir. Ama şimdilerde Yemen’den gelmiyor. Yemenliler birbirini yiyor. Bizler de Güney Amerika, Brezilya kahvesi içiyoruz.
Kahvenin “Yemen’den nasıl geldiğini” kataloğun başında Aylin Öney Tan anlatıyor. Bilindiği gibi Yemen 1539-1918 yılları arası Osmanlı toprağı idi. O toprağı korumak için çok şehit vermiştik.
1517’de geldi
Aylin Öney Tan’dan öğrendiğime göre, 900’lü yıllar öncesi Etiyopya’da yaşayanlar kahvenin uyarıcı etkisini keşfederek, kahve çekirdeğini çiğnemeye başlamışlar. Arap tacirler bu bitkiyi Ortadoğu’ya taşımışlar. 1400’lerde Yemen’de kahve yetiştirilmeye başlanmış. Çekirdeği ve kabuğu ezilerek macun haline getiriliyor, keyif maddesi olarak kullanılıyormuş. Kahveyi İstanbul’a 1517’de Yemen Valisi getirmiş. 1615’de İtalyan tacirler kahveyi Yemen’den Venedik’e taşımış.1616’da Hollandalılar