ABD gene-linde konut satışları azalsa da, duraklasa da, New York’ta konut satışları canlı. Fiyatlar çıldırmış durumda.
2007 yılında Central Park’ın karşısındaki Plaza Hotel’in bir bölümü rezidansa dönüştürüldüğünde, dubleks bir daire 52 milyon dolara satılmıştı. Çok kişi bu fiyatı yüksek bulmuştu. Bu yılın rekoru eski Sony binasının tripleksi imiş. 150 milyon dolara satılmış.
Bugünlerde Plaza binasında 3 yatak odalı, tavanları 3.80 m yükseklikte, Park manzaralı 300 m2 daire 15 milyon TL’den satışa çıkarıldı.
Park manzaralı, 90 katlı “One 57” isimli bina şimdilerde pek ilgi görüyor. Türklerin de bu binadan konut satın aldıkları söyleniyor.
Manzaraya ve kullanılan malzemeye göre metrekare fiyatları farklı.
En üst katlarda balkon bahçeli daire, 100 milyon dolar dolayında satılmıştı. Geçen hafta 550 m2’lik 5 odalı bir konut bölümü 30 milyon dolara satıldı.
Fiyatlar devamlı artıyor
Türkiye’de gıda fiyatları tırmandıkça tırmandı. Patatesin kilosu 5 TL’yi gördü. Ben de ‘Türkiye’ye dönerken patates mi götürsem...’ diyerek New York’ta pazara uğradım. Burada patatesin kilosu 2 dolar. Organikse fiyat 6 dolara çıkıyor. Türkiye’de patatesin 3.5 TL’ye düştüğünü öğrenince almaktan vazgeçtim. New York’ta elmanın kilosu 3 dolar, organik dana kıymanın kilosu 20 dolar. Tabii burada bir polisin yılda 69 bin dolar, öğretmenin en az 50 bin dolar kazandığını unutmamak lazım
Türkiye’de son günlerde bolca patates muhabbeti yapılıyor... Malum, patatesin kilosu 5 TL’yi gördü. New Yok’tan dönerken ‘acaba Türkiye’ye patates mi götürsem?’ diyerek, geçen cumartesi, Union Square’deki üretici pazarına gittim.
Patates ve soğanın kilosu 2 dolardı. (New York’ta fiyatlar kilogram ile değil pound - lb - ile... Bu yazıdaki fiyatlar kiloya dönüştürülmüş fiyatlar.)
Organik patatesin kilosu 6 dolara, Alman türü patatesinki 3 dolara satılıyordu. Türkiye’yi telefonla aradım. Cumartesi günü bizim semt pazarında patates 3.5 TL’den satılıyormuş... New York pazarından patates almaktan vazgeçtim.
Üreticiden tüketiciye
New York’ta değişik semtlerde değişik günlerde kurulan 40 tane
Geçen pazar günü Connecticut’ta, The Aldrich Contemporary Art Museum’daki sergi açılışından New York’a dönerken, otomobili kullanan arkadaşımız, “Chappaqua’den geçiyoruz, isterseniz size Bill ve Hillary Clinton’ların yaşadıkları evi göstereyim” dedi. “Güvenlik nedeniyle bizi yaklaştırmazlar...” diyerek itiraz ettiysem de arkadaşımız, Chappaqua yönüne saptı. Elinde iPhone. Yol gösteren program, sesli olarak Clintonların evinin yolunu tarif ediyor. ”Sağa sap, sola sap... İşte geldiniz...”
Aaaa... O da nesi... Kapıya kadar gelmişiz. Etrafta ne bir polis var, ne tel örgü... Bir bekçi kulübesi var. Camından içi görünmüyor. Herhalde orada görevliler bizi izliyordur. Ama ortalıkta görünen tek bir Allah’ın kulu yok. Kapıya doğru park etmiş bir siyah arazi aracı var. Onun da içi görünmüyor. Herhalde içinde birileri vardır.
Bizimkiler otomobilden indiler. Kapının önünde dolaştılar, resim çektiler... ”Ben devamlı uyarıyorum... Şimdi birileri gelecek... Çekin gidin diyecek... İyisi mi biz gidelim...”
Velhasıl tek bir güvenlikçiyle karşılaşmadan, tek bir kişiden uyarı almadan, Clintonların evinin etrafında dolandık durduk.
Çevre yemyeşil. Değişik tür ağaçlarla kaplı. Evlerin hepsi
TÜBİTAK, ülkeyi bilim ve teknolojide öne çıkarmak amacıyla kurulan çok önemli bir kurumdu.
50 yılda ne yaptığını kamuoyu öğrenemedi ama şimdilerde TÜBİTAK, kriptolu telefonlardan ve e-devlet uygulamasından sorumlu, beceriksiz, içinde bin türlü oyunların oynandığı acayip bir kurum olarak ünlendi. Başkanları gözaltına alınıyor, casuslukla suçlanıyor.
“Yazık oldu Süleyman Efendiye...” denilir ya.... İşte o biçim... Yazık oldu 50 yıldır TÜBİTAK’a yapılan yatırımlara.
Suç, TÜBİTAK’ı kuruluş amacı doğrultusunda çalışmaya yöneltemeyen hükümetler kadar, bugüne kadar TÜBİTAK’ta sorumluluk alan ama kuruluş amacında çalıştıramayan ilim-bilim adamlarında.
Bina var, para var, kadro var... Ama 50 yılın bilançosu ortada. Yüksek teknolojili ürünlerin Türkiye’nin üretiminde payı yüzde 3.5, ihracatındaki payı yüzde 3.7 oranında. AB ortalaması ise yüzde 19.8 oranında.
50 yıl boş geçti
Her işte bir hayır vardır derler... Sinop’ta nükleer santral yapacak ortaklıkta durum karıştı. Ortaklardan biri güç durumda. Sinop’ta santral yapacak halleri yok gibi...
(Hayır şurada: Sinop bir yarımada. Şehir denizle iç içe. Şehrin burnunun dibine su soğutmalı nükleer santral kurduruluyor. Deniz suyunu alacak, ısıtıp, denize verecek. Sinop sahilleri ve bütünüyle şehir ölecek... Bir ısrar, bir ısrar... İlla da Sinop’ta nükleer santral yapılacak.)
Sinop’ta yap-işlet modeli ile 22 milyar dolar yatırım yaparak nükleer santral işini üstlenen “Atmea” grubu, Fransız Areva ve Japon Mitsubishi ortaklığı ile kurulmuş bir müteahhitlik firması.
İmzalanan anlaşmaya göre 2017 yılında inşaat başlayacak, 2024’te üretime geçecek. Yılda 34 milyon kWh (kilovat saat) elektrik üretecek. Akkuyu’nun ise 2019 yılında üretime başlayacağı, yılda 35 milyar kWh elektrik üreteceği söyleniyor.
Üretim artıyor
(Ara bilgi. Şimdilerde yıllık elektrik üretimi 240 milyar kWh. Ayrıca, yerli ve yabancılar, EPDK tarafından lisansa bağlanan ve yatırım aşamasındaki 50.705 MW elektrik üretim santral projesi ile ilave 250 milyar kWh elektrik üretecek projeyi gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Buna ek
Topu topu 3 markamız, 5 şirketimiz var. Onları da yabancılar alıyor. Yabancılar aldıkça da “işin vahametini tartışacağımız yerde” her satışta “ Oh... Oh... Bir markamızı, bir şirketimizi yabancılar satın aldı” diyerek bayram etmediğimiz kalıyor.
Satış fiyatları da “at ile deve değil”. Bir AVM binası, İstanbul’un çevresinde bir rezidans kompleksi fiyatına markalar, şirketler gitti gidiyor.
Gidenlerin başında bizim en iddialı olduğumuz, yurtdışına açılmaya başladığımız giyim sektöründe, iftihar ettiğimiz şirketler, iftihar ettiğimiz markalar var.
Koton gitti. Mavi gitti. Damat gitti. Silk&Cashmir gitti. Şimdi de Boyner gidiyormuş. Geçtiğimiz günlerde Milliyet’te Eylem Türk ile söyleşisi yayımlanan giyim sektörünün öncüsü Abdullah Kığılı, “Çoğunluk hissesi dahil markayı satmak için pazarlık masasında olduğunu” haber verdi.
Neden satıyoruz?
“Turquality Programı” ile markalaşma teşvik ediliyor. Yatırımlar için değişik teşvik tedbirleri uygulanıyor. İyi de... Bizim girişimciler neden üç günde pes ederek, büyük zorluklarla yarattıkları işleri satmak istiyor? Herhalde vardır bunun arkasında bir şeyler.
Yabancılara satma işinin boyutunu, bu konuları iyi izleyen Talip
Döviz fiyatın-daki artış enflasyonu yükseltiyor:
- Döviz sepeti (1 dolar+ 1 euro’nun fiyatı) nisan ayında yüzde 2.82 oranında arttı. Yılbaşından bu yana artış oranı yüzde 8.85, yıllık artış yüzde 10.72 oranında.
- Dolar fiyatı nisan ayında yüzde 2.80 arttı. Yılbaşından bu yana artış yüzde 14.90, yıllık artış ise yüzde 25.80 oranında.
- Euro fiyatı yıllık olarak yüzde 0.16 gerileme gösteriyor ama nisan ayında yüzde 3.51 oranında, yılbaşından bu yana yüzde 3.88 oranında arttı.
Her maaş ve hizmetin maliyetini doğrudan veya dolaylı olarak döviz fiyatı etkiliyor. Döviz fiyatındaki bu büyük artışlara rağmen, yurtiçi üretici fiyatları ve tüketici fiyatları endekslerindeki artış gene de “şimdilik iyidir.” İyilik geçicidir. “Döviz fiyatındaki artış henüz üretici ve tüketici fiyatlarına tam olarak yansımamış durumda”.
Gıda enflasyonu % 13.38
Nisan ayında 18.1 milyar dolarlık ithalat yaptık. 13.3 milyar dolar ihracatımız oldu. Dış ticaret işlemlerinden bir ayda 4.7 milyar dolar açık verdik.
Bizim cari açık (döviz açığı) sorunumuzun kaynağı dış ticaret açığıdır. Aylık dış ticaret açığı, aynı büyüklükte olmasa da, benzer büyüklükte cari açığı oluşturur.
Yılın ilk 4 ayında (ocak - nisan döneminde) dış ticaret açığı 20 milyar dolar oldu.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, diğer bakanlıklara örnek olması gereken bir bilgi sistemi kurdu, işletiyor. Yılbaşından beri her ayın sonunda dış ticaret rakamları ve esnaf ve sanatkârlarla ilgili bilgiler düzenli olarak yayınlanıyor. Bakanı ve bakanlık çalışanlarını kutlarız.
Bakanlığın yayınladığı bilgilere göre, ocak - nisan döneminde dış ticaretteki önemli gelişmeler şunlardır:
(1) Ocak - Nisan döneminde yer ay ihracat gerileme gösterdi. Dört ayda ihracattaki gerileme yüzde 5.4 oranında. Geçen yıl 4 ayda 53.3 milyar dolarlık ihracat yapılmıştı, bu yıl 50.4 milyar dolara geriledi.