Enseden tek kurşun

19 Ekim 2014

Güpegündüz, yol ortasında ensesinden tek kurşunla öldürülen 46 yaşındaki Kadri Bağdu, basın emekçilerindendi. Hayattaki tek geliri, sattığı gazetenin fiyatının yüzde yirmisi... Kimi zaman, gazete sattığı Adana Şakirpaşa Mahallesi’nde pazar kurulduğunda, birkaç gazete fazla sattı mı, günde 30 lira kazanabilirdi...

Kobani öfkesinin doruğa çıktığı saatlerde, herkes kendi kampına ayrılmışken, sosyal medyada bir de “beyaz toros” kampı vardı.
Yeniden sokaklara dönmesini istedikleri o araca duydukları hayranlığı açık açık ifade edenler.
Bir evin basılıp, içerideki çocukların kafalarının taşla ezilip aşağıya atıldığını söyleyenlere küfredenler vardı.
Ya da o evde, korku filmlerinde bile görülemeyecek dehşetle öldürülen Yasin Börü’ye üzülürken, sınırı babasının elini tutarak geçmeye çalışırken öldürülen 8 yaşındaki Beşir Remezan Arif’e küfredenler.
Ya da bir çocuğun ölümünün mukaddesliğini vurgulamak için, “Elinde taş yoktu” diyenler vardı, taş atan bir çocuk ya da bir insan ölümü hak ediyormuş gibi.
Benzemekten korkmayanlar vardı.

Yazının Devamı

Ölü çocukların ülkesi

12 Ekim 2014

Yaşlarından çok büyük kavgaların ortasında kalıp ölüyorlar çocuklar... Ve büyüyemeyen o çocuklar sadece birer istatistik bilgisi oluyor, tabii ki büyük travmalar yaratarak kalplerde ve zihinlerde...

“Bu korkunç savaş bir gün mutlaka bitecek, biz de yalnız Yahudi değil, insanlar olacağız!” diye yazmıştı günlüğüne ailesiyle saklandığı depoda ele geçirilip toplama kampına gönderilen Anne Frank.
2. Dünya Savaşı bittiğinde ölüydü.
Asla yaşamdan aradığını bulamamış, travmalarını atlatamamış, kırıklarını yapıştıramamış yetişkin bir insan olamadan tifüsten öldü bir toplama kampında.
Yaşayanlar bilir, sıraya uymamış bir ölüm, ölümden daha büyük acılara gebedir.

Çocuk ölüler

Yazının Devamı

“Didar Abla”dan Pınar Selek’e

5 Ekim 2014

Didar Şensoy... 1980 darbesinin ardından tanındığı adıyla Didar Abla. Polis müdahalesi sırasında fenalaşarak hayatını kaybeden bir adalet savaşçısı. Pınar Selek... Köşeye atılmışların bir başka dostu. Yıllar sonra hedef alındı ve hakkındaki garabet davası hâlâ bitmedi.

Eichmann, 2. Dünya Savaşı’ndan yıllar sonra yargılandığında, göçe zorlanan binlerce, toplama kamplarında öldürülen binlerce Yahudi’nin ölümünü, “Ben sadece görevimi yaptım” diye açıkladı.
Ve ardından daha trajik olanı söyledi:
“Ama onlar Yahudi’ydi.”
Bütün insanlık dışı haller yerleşti zamanla o “ama”nın yanına.
Düşman olarak kodlananların yarına uzanacak, insanlığı hâlâ ayakta tutan öyküleri kaldı zamana.
***

Yazının Devamı

Herhangi bir Hülya

28 Eylül 2014

Başkentin göbeğinde ama nedense kentin her yerine uzak mahallesinde bir cenaze evi.
Gördüklerinin dehşeti gözünden silinmemiş gencecik bir kız, nelerin olup bittiğine hâlâ inanamayan bir anne, mezarlığa her gün giderse kızının yalnız kalmayacağını düşünen bir baba, söylenenlere, yaşananlara inanamayan kardeşler, sessiz oturuyorlar.
Birisi çıkıp da iki cümle etse, sanki gerçek, gerçekten gerçek olacak.
İçlerinden biri konuşsa sanki durduramadıkları o kan bütün gücüyle akıp boşaltacak kalplerindekini.
Susuyorlar.
Annesinin ölümünü izleyen kıza yapılan fısıltılı ikramlar da bozamıyor sessizliği.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun her başı darda kadına, her kızlarını kaybeden aileye koşuşturan üyeleri orada yine.

Yazının Devamı

Canavarlar ve kurbanları

21 Eylül 2014

Bin bir günahını “toplumun değerleri” ile açıklayan yargı, dişine göre bir kurban bulduğunda müebbet hapisle ellerini yıkadı geçenlerde tek bir davayla.
Bebeğini henüz 9 günlükken evde bırakıp ölümüne yol açan öğretmene, “canavar” diyen rahatladı, o kadına taş atan, günahlarından arındı.
Taşlar öylesine fazlaydı ki çocuk yaşta hamile bırakılan kız çocukları, bedeni üzerinde tepinilen kadınlar, gözükmeyen, gösterilmeyen, ezilen, yok sayılan, yok edilen kadınlar toz bulutunda buharlaştı.
Geçtiğimiz günlerde Orhan Kemal Cengiz, Radikal’de yazdı “katil anneyi savunduğunu”.
Ve sonra birkaç güçlü ama cılız bırakılan ses daha.
Oysa ne çok ihtiyacımız vardı hep birlikte bağırmaya.
* * *

Yazının Devamı

Özeleştiri ve 2015

19 Eylül 2014

Kurultay sürecini geride bırakıp, yüzünü tamamen 2015 seçimine dönen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile genel merkezdeki makamında konuştuk.
Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası aday tercihi ve sağa kayma eleştirilerinin odağında olan CHP liderinin kurultay sonrası gündemi ise elbette 2015 seçimi.
Ve CHP’ye yöneltilen kronik “sokakta değiller, projelerini anlatamıyorlar” eleştirileri, “CHP, kalan süreçte ne yapacak, nasıl çalışacak, sokakta olacak mı, kapı kapı dolaşacak mı” soruları.
Kurultayda parti içine verdiği, “daha çok çalışmalıyız” mesajlarını anımsattığımız Kılıçdaroğlu, özeleştiri de yaparak, şu ifadeleri kullandı:

‘En büyük değişimi biz yaşadık’
“Hazırlıklarımıza başladık. Ekipler çalışıyorlar. Hedef PM’yi her ay ve temalı toplamak. Toplumun sorunlarına çözüm üreten projelerle halkın önüne çıkacağız. Bakın son 4 yılda en çok çalışan milletvekilleri, CHP milletvekilleri. Van’da depremden 2.5 saat sonra orada iki genel başkan yardımcısı vardı. Soma’da, asansör faciasında, nerede toplumsal bir sorun varsa CHP milletvekilleri oradaydı. 3 yılda en büyük değişimi yaşayan parti biziz. Belki değişimin çok hızlı olması toplumun geniş kesimleri tarafından

Yazının Devamı

Kaleme saplanan kurşun

14 Eylül 2014


Evine sadece 70 metre kadar kalmıştı ki trafik durma noktasına geldi.Gri gökyüzünü, otomatik bir silahtan çıkan kurşunun sesi deldi.Hemen sonra arabanın camında açılan deliğe bir silah uzandı.İlk iki kurşun, İpekçi’nin kollarınaydı.Üçüncü kurşun, İpekçi’nin cebindeki kalemi parçaladı. Kalemi kalbinin tam üzerindeydi. Kalem parçalandığında, kalbi de yaralandı...

İnsanların iyi zamanları vardır. Yaşamlarının en iyi zamanında olduklarını bildikleri zamanlar.
İyi insanlar vardır. Küçük ve gündelik iyilik kötülükler değil, insanların yaşamına dokunabilen ve değiştirebilen insanlar.
Ve bu ülkede iyi insanları, en iyi zamanlarında öldürmek isteyenler vardır.
İnsanların yaşamlarına dokunulmasını engellemek, o dokunuşun değiştirebileceklerinin önüne geçmek için.
Ankara’da her yıl 12 Eylül’de Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılan Utanç Müzesi’nin ikinci katında o insanların kendileriyle özdeşleşmiş kıyafetleri ve eşyaları vardır.

Yazının Devamı

‘İkizim yeşil erik dalı’

7 Eylül 2014

Füsun Erdoğan alışveriş yapmaya çıkmıştı ki o sivil araç belirdi. Eşinin de gözaltına alındığından habersizdi. İnsanların yüzüstü yatırıldığı bir eve getirildi. Dışarı çıkarılıyordu ki her zaman ağızları kapatan polisten ilginç bir istek geldi: “Slogan atsana...”

Cezaevinde genç, yaşlı, umutlu umutsuz kadınların bağdaş kurduğu, ekmeğin gerçekten bölüşülerek yenildiği o yer sofrası, o gece bir gülün ışıltısıyla yanıyordu. Kaçak bir sevgilinin nasıl bilinmez gönderdiği tek bir kırmızı gül, sofrayı süslüyordu.
Yıldızlara anlatılan öyküler, okunmayacağı bilinerek yazılmış mektuplar, nasılsa karanlıktaki bir kulağa fısıldanmış, cezaevine gizli saklı birilerinin cebinde sokulan, kaçak sevgilinin gönderdiği gül, cezaevini aşkla donatmıştı.
Demek ki tek bir gül, bu yüzyılda bile, aşkı ve umudu hâlâ var edebiliyordu. Görülecek günler de vardı, aşk da umut da.
“Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek”, bir kırmızı güldü dünya, yeterdi hayata tutunmaya.

İlk işkence

Yazının Devamı