Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başkentin göbeğinde ama nedense kentin her yerine uzak mahallesinde bir cenaze evi.
Gördüklerinin dehşeti gözünden silinmemiş gencecik bir kız, nelerin olup bittiğine hâlâ inanamayan bir anne, mezarlığa her gün giderse kızının yalnız kalmayacağını düşünen bir baba, söylenenlere, yaşananlara inanamayan kardeşler, sessiz oturuyorlar.
Birisi çıkıp da iki cümle etse, sanki gerçek, gerçekten gerçek olacak.
İçlerinden biri konuşsa sanki durduramadıkları o kan bütün gücüyle akıp boşaltacak kalplerindekini.
Susuyorlar.
Annesinin ölümünü izleyen kıza yapılan fısıltılı ikramlar da bozamıyor sessizliği.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun her başı darda kadına, her kızlarını kaybeden aileye koşuşturan üyeleri orada yine.
Burası, dünyadaki kötülüklerden battaniyenin altına saklanarak kurtulamayan Hülya Çelik’in evi.
Hülya Çelik kim mi?
Herhangi biri.
Bu toplumdaki şiddetin, kötülüğün, ikiyüzlülüğün bedelini bir zamanlar birlikte bebek sevdiği adamın silahından çıkan kurşunlarla ödemiş, herhangi biri.
Kendi başına yaşamaya kalkmış bir kadın, bir başına kızına sahip çıkma cesaretini göstermiş bir anne, gözlerini kapattığında canavarların gideceğini sanan bir kız çocuğu.
Ölümü istatistikten başka bir anlam ifade etmeyen, kendisini sevenler öldüğünde unutulacak, şiir bir yana, herhangi bir ilanda bile adı geçmeyen, geçmeyecek, söylenmeyecek ve zaten hiç söylenmemiş bir kadın.
***
Hülya Çelik öldürüldü.
17 Ağustos’a henüz girildiğinde, gece yarısını yarım saat geçe.
1995’te 21 yaşındaydı evlendiğinde, 22’sinde anne.
Evli kaldı, tam 14 sene.
Çalışıp, kızını büyütüp evine geldiğinde dayak yediği düzenden usanmıştı.
Sordu kendisine; madem çalışıyordu, madem hiçbir iş yapmayan kocası bir şey katmadan evini geçindiriyordu, neden dayağa katlanıyordu?
Katlanmadı, söyledi kocasına, 2009’da ayrıldı.
Gidecek yeri yoktu kocasının, bir orada bir buradaydı.
Kızının hatrına, 2 sene daha evine gelip orada yatıp kalkmasına katlandı.
Ama ayrılmasına rağmen bitmiyordu gördüğü şiddet, bir gün ayağa kalktı, şikâyetçi oldu, eski kocasına gösterdi kapıyı.
Ama o kadar kolay değildi “başıboş bırakmak” bir kadını.
Sebahattin Santur bırakmadı “delikanlılığı.”
Gördüğü her yerde dövdü eski karısını.
Bazen otobüs durağında, bazen evinin kapısında, bazen Hülya Çelik’in iş çıkışında.
Karakola gidip tavsiye aldı Hülya Çelik bazen, bazen savcılığa başvurup “çağrılı koruma”, bazen mahkemeye başvurup “evden uzaklaştırma”.
Ancak kötülüğe niyetlenen herkes bilirdi ki bu ülkede uygulanmaması değil kuralların uygulanmasının adıydı “istisna”.
Devam etti.
Evinin kapısına gelip dövdü, uzaklaştırma varken eve zorla girdi, koruma varken sokakta darp etti.
Şikayetlere rağmen bitmedi, Hülya Çelik’in bitmeyecek kaderi.
Sonra eve geldiği bir gün evde bulamadığı annesi yerine kızını darp etti.
Kız direnip kaçacak oldu ki boğazında hissetti babasının ellerini.
Anne ve kız birlikte yeniden karakola gitti.
Artık eminlerdi, tutuklanacaktı, evden uzaklaştırma kararı varken eve gelip kızını öldürmek istemişti.
Ama yine hiçbir şey değişmedi.
Hülya Çelik bıktı, bir daha ne karakola, ne savcılığa gitti.
***
Sebahattin Santur, yine “kafasının bozulduğu” bir gün, bir arkadaşından av tüfeği aldı.
Yine canı Hülya Çelik’e zarar vermeyi istemişti.
Söylediğine göre, aslında öldürmek değildi niyeti.
Yakalandığında, bu ülkede hâlâ “indirim” nedeni sayılan, ezberlenmiş sözleri söyledi:
“Beni aldattığı için ayrıldım, beni aldattığı aklıma geldi, kötü hissettim, evine gittim.”
Sebahattin Santur, o gece evin önünde bekledi.
Daha önce bir kez evin çatısına saklanıp gece yarısına kadar Hülya Çelik’i dövmek için beklemiş, dövüp elini kolunu sallaya sallaya gitmişti.
Bu kez tedbirli olmaya bile gerek görmedi.
Kapının tam önündeydi.
Hülya Çelik, çöpü bırakmak için kapıyı açtığında, tüfeği görünce irkildi.
Kızı hemen arkasındaydı, O’nu daha arkaya itti, kapıyı hızla çekiyordu ki silah sesleri geldi.
Sebahattin Santur eski eşinin kafa bölgesine 3 el ateş etti.
Hülya Çelik, gencecik ve öyle cansız, bir hayat kurma umuduyla kiraladığı evinin antresindeydi.
Kızı, annesini birkaç saniye izledi, sıra kendisindeydi.
Korkudan kaçtığı balkonda saklandı uzun süre, biliyordu, bir daha asla gelemeyecekti kendisine.
***
Nihayet tutuklandı Sebahattin Santur, bir kadının mahvettiği yaşamını bütünüyle bitirdiğinde.
“Aldatıldım” dedi, bağırdı, çağırdı.
Büyük bir itibarla yatıyor şimdi cezaevinde.
Duruşmaları başlayacak yakında, yine anlatacak bütün “mağduriyetini”.
Kravatına bakarak verecek “iyi hal” indirimini muhtemelen mahkeme.
Hülya Çelik kim mi?
Herhangi biri.
Toprağın altında yatıyor şimdi, yanlış bir coğrafyada kadın doğmuş olmanın kederiyle.