Gökçer Tahincioğlu

Gökçer Tahincioğlu

yuzlesme@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yaşlarından çok büyük kavgaların ortasında kalıp ölüyorlar çocuklar... Ve büyüyemeyen o çocuklar sadece birer istatistik bilgisi oluyor, tabii ki büyük travmalar yaratarak kalplerde ve zihinlerde...

“Bu korkunç savaş bir gün mutlaka bitecek, biz de yalnız Yahudi değil, insanlar olacağız!” diye yazmıştı günlüğüne ailesiyle saklandığı depoda ele geçirilip toplama kampına gönderilen Anne Frank.
2. Dünya Savaşı bittiğinde ölüydü.
Asla yaşamdan aradığını bulamamış, travmalarını atlatamamış, kırıklarını yapıştıramamış yetişkin bir insan olamadan tifüsten öldü bir toplama kampında.
Yaşayanlar bilir, sıraya uymamış bir ölüm, ölümden daha büyük acılara gebedir.

Çocuk ölüler
Haklılık, haksızlık, vatanseverlik, savaş, yurt savunması, akrabalık ve büyük büyük laflardan büyük bir liste oluştu son birkaç günde.
Ve büyük listenin arasında, küçük, arada kalmış, küçüklerin ölüm listesi.
Sinan Toprak, o ölü çocuklardan biri.
16 yaşında, Dargeçit’te, kalabalığın arasında, kör bir kurşunla veda etti.
Daha neyin kökeninin nereden kaynaklandığını bilmeden, yaşından çok daha büyük bir kavganın ortasında kalıvermişti.
Sonradan partileşen bir örgütün “meşru savunma hakkı” diyerek ateşlediği silahla ölüverdi.
Öldüğünde artık sadece istatistikti.
Yusuf Çelik, o ölü çocuklardan biri.
Binalara hassas memleketin binalarının birinin camlarından biri kırılınca Siirt Kurtalan’da, binadan çıkanlarca taranıverdi.
Aynı gün ölen babasının yanına gömdüler.
Yaşı daha on yediydi.
Davut Nas da Siirt’teydi.
Çatışmalara silah sesleri karıştığında, bedenini buldu bir polis mermisi.
Birileri 19 dedi yaşına ama o da ailesine göre 17’sindeydi.
Hüseyin Dakak da Yusuf Çelik gibi boyundan büyük bir kavgada, ama o safların diğer tarafında, ölüverdi.
Büyük büyük davaların küçük “şehitleri”.
Beşir Remezan Arif’in yaşı henüz 8’ti.
Sınırın diğer tarafından, bu tarafına yürümekti dileği.
Dileği dediysek, 8 yaş nedir ki?
Bir büyüğünün ellerindeydi elleri.
Sınıra yaklaşınca açılan ateşte oracıkta ölüverdi.
Önemsemeye gerek yok, ne de olsa “bizden değildi”.
Birileri onu ölümüne savunur, birileri ondan ölümüne nefret edebilirdi.
Gaziantep’te, palalarla, silahlarla, bayraklarla yürüyen, nedense uyarılmayan, nedense birilerinin yaptığı kırıp dökmek sayılırken, güvenlik güçlerince onların ki hassasiyet sayılan kalabalık ateş açmaya başlar başlamaz, iki çocuk daha dünyaya veda etti.
Sokakta büyüyen ancak o sırada sokakta olmaması gereken Süleyman Balcı, sokakta, evinde bir yaşındaki çocuğuna bakan, daha kendisi 18 olmadan anne olan Sevgi Alıcı, oturduğu kanepede, bebeğinin anlamaz gözlerinin önünde can verdi.

Yaralı çocuklar
Mardin’de, gaz fişeğiyle kafasından vuruldu E.Ç., Suruç’ta ayağından 12’sindeki A.Y., 13 yaşındaki S.H, Batman’da açılan ateşle bir parti binasından.
İstanbul’da gaz fişeğiyle yaralandı 15 yaşında bir başka çocuk. Bir çocuğun ölmekte olduğu yazıldı, başından yaralanan.
100’ü aşkın çocuk karakolla tanıştı, binlerce çocuk silahla.
Binlerce çocuk geceleri uyuyamadı.
Binlerce çocuk, öfkeli yüzlerin tavsiyeleriyle, kimliğini tanıdı.
Çok değil 5 gecede, onlarca yıl sürecek bir burukluk, ülkenin tam ortasına bırakıldı.
Uyuyamayan çocuklar kâbuslarla kuşatıldı.

Öfkeli çocuklar
Sınırın bir yanında büyüyen çocuklar, terörist sayılırken şimdiden, diğer tarafında, sınırı geçse savaşı unutup oyuna dalacak bir çocuk ölüverdi, çatışmaları bile oyuncak sanarken. Ülkenin bir tarafında büyüyen çocuklar terörist sayılırken şimdiden, onlara ölesiye kin duyan başka başka büyüklerin çocukları da içlerine büyükçe bir nefret yerleştirdi o çocuklarla olağan şartlarda oynayacakken.
Olağan olmayan şartlarda, olağan olmayan nefrette, olağan sayılmayan kimliklerde, olağan sayılmayan dillerde, ölümü bile normal sayarak, ölümleri bu coğrafyanın kaderi sanarak büyüyor kalanlar.
Yarın bir başka mevzide, büyük niyetlerle mevziye sürülecek olanlar.

Onarılmayan kırıklık
Şimdilerde, bazılarının “Amma da uzattınız, 90’lar, 90’lar” diye sıkılıp da kenara attığı karanlık yılların çocukları var ya.
Onların en iyi durumdakinin bile kalbi kırıktır.
Birileri, bir karanlıkta bir büstü kırdığında, alabildiğine “Bizim buralar, bizim” diye bağırdığında, o onarılması mümkün olmayan kırıklık, biraz daha kırılır.
Bu yüzden, bütün çatışmaların içinde çocuk olmak, aslında büyük bir kırıklıktır.
Bu yüzden bu coğrafyadaki çocukların hepsi kırılır, bazıları ağır yaralanır, bazıları ölür ve hep çocuk kalır.
Şimdi yaşlar düzeltilir, kimi için “Çocuk değildi” denilir, kiminin yaptıkları sıralanır, kimi için “ama”lı cümlelere bakılır.
Bakmayın.
Birkaç yaş büyükse de çocuktur ve çocuk olsa da zaten büyük sayılır.
İsimleri yoktur, sayıları tam bilinmez. Zira buralarda ölen çocukların çıkmamış bıyıklarına, kemik yaşlarına, koltuk altlarına bakıldığından istatistikleri bile karışıktır.
Buralarda yaşayan çocuklar erken büyür, büyüyemeyen ise hep çocuk kalmıştır.