<#comment>#comment>Bugün 14 şubat. Romeo’nun Jülyet’e ilan’ı aşk edişinin 445 inci yıldönümü.
Veya St. Valentin’in azizlikten vazgeçip zamparalık yapmaya başlamasının 1766. yılı...
Sallıyorum tabi ama n’apiyim? Bu güne bir anlam yüklemek zorundayım.
Yoksa insan niye durup dururken sevgilisinin gününü kutlasın ki?
Ayrıca ben böyle bir güne Hırstiyan din adamı St. Valentin’in adının verilmesine karşıyım. Yahu benim bildiğim azizler tensel dünyadan elini eteğini çekip manastırlara kapatmazlar mı kendilerini? Aynı Hıristiyanlık değil mi yıllarca öpüşmeyi bile sinemalarda yasaklayan, Goya’nın yaptığı çıplak kadın tablolarını engisizyon mahkemelerinde yargılayan!..
Elbet bi açıklaması vardır da ‘Ne alaka yani St. Valentin abi?’..
<#comment>#comment>Uzaya uydu üstüne uydu fırlatarak iletişim ağını Çin’den Maçin’e kadar genişleten Türk Telekom İstanbul’un orta yerindeki evime yedi aydır telefon bağlayamadı nedense.
Size bu yazılarımı cep telefonumun modeminden gönderiyorum ve her ay ödediğim telefon parası miktarı dünyanın en zengin adamı Bill Gates’in gelirine yaklaşmak üzere.
Ne yaptıysam , kiminle konuştuysam bu telefon işini çözemedim ...
Graham Bell’in telefonu icad etmesinin üzerinden 100 yılı aşan bir zaman geçti geçmesine ya, ben hâlâ dumanla haberleşme derdindeyim.
Gazeteye yazılarımı dumanla bildirebilirim sahiden.
İlke veya Cenk Milliyet’in çatısına çıkarlar ben de evin çatısından onlara şifreleme yöntemi ile yazımı gönderebilirim.
<#comment>#comment>Emekli sultanlarımızdan Semra Sultan, geçen gün sinirlenip televizyonda bir tartışma programına bağlanmasa, onun engin fikirlerinden mahrum kalacaktık.
Fatih Ürek’in ve Etiler muhitindeki meyhanelerin can dostu Semranımın meğer memleketin her meselesi hakkında ne kadar keskin görüşleri varmış yarabbi...
***
Ermeni Meselesi:
- Ermeniler’i niye keselim ki biz? Karpuz mu bunlar?
- Madem bizden toprak istiyorlar, verelim benimle uğraşan bir iki gazetecinin evini onlara, olsun bitsin. Emin Çölaşan kocam hakkında yazmadığını bırakmamıştı zaten.
<#comment>#comment>Tıpkı halkım gibiydi babam. Yemek yedikten sonra televizyon karşısına kurulur ve iki saniye sonra elinde kumanda, uyuyakalırdı.
Ve yatma vakti geldiğinde evdeki hiç kimse babamı uyandırmaya cesaret edemezdi.
Çünkü sinirlenirdi babam.
"Ne uyuması be! Şurada ağız tadıyla televizyon seyredemeyecek miyiz ulan?" diye bas bas bağırırdı kendisini uyandırmak isteyenlere.
Asla uyandıramazdık.
Tıpkı halkım gibiydi babam...
<#comment>#comment>Boks ringine iki çocuk çıktı diye bu kıyamet... Bir gazete ortaya attı, ardından bütün gazete ve televizyonlar hurraaa ‘Nedir bu 10 kupona rezillik? İki masum sabi sübyan dövüştürülür mü?’ kampanyası başlattılar.
Haber aralarında ise akşama gösterilecek karate filmleri şöyle tanıtılıyordu aynı televizyonlarda...
"Dövüş sanatının Uzakdoğulu ustalarından nefis bir film. ‘Demir yumruk’ Chen Lee ile Çinli ajan Jong Wee arasındaki yumruk yumruğa düello hepinizin nefeslerini kesecek.
Az sonraaa...!!’
***
Bu nedenledir ki, dört yaşlarındaki iki çocuğun ringdeki bu pata küte serüveni beni hiç şaşırtmadı.
<#comment>#comment>Gene aynı manzara var sokaklarda.
Koca koca adamlar Fransız Konsoloslukları önüne gidip, Fransızlar’ın hiç anlamadıkları bir lisanda onları protesto ediyorlar.
‘Lö allah bismillah, allahüekber!’
Hain elmalar yerlerde sürükleniyor, işbirlikçi yoğurtlar caddelere saçılıyor, örgüt yardakçısı Luis Vitton çantalar ordan oraya savruluyor.
Evlerde ise Fransa’ya hakettiği dersi verme telaşı var...
***
<#comment>#comment>Son günlerde çok tartışılan ‘Post modern darbe’ tartışmasına bir şekil de ben yapayım ve 2000’li yıllarda ülkenin birinde meydana gelen post modern bir darbeyi canlandırayım dedim...
***
KAPI ZİLİ - Zırrrrr!..
KADIN - Allah allah kim bu saatte?
ADAM - Sütçüdür hayatım. Demokrasilerde kapı ansızın çalındığında ‘Mutlaka sütçüdür’ demek gerekir çünkü...
KADIN - Kim o?
<#comment>#comment>Efendim bazı gazeteler geçen hafta bir tartışma başlattılar, "Yalan Dünya’ya hayır" diye. Aslında bu tartışmayı önce İsmail Türüt "Tarabya’da uşaklar , Etiler’de yumuşaklar" diyerek başlatmıştı ama yeterince entelektüel bulmadığımdan katılmamıştım...
Oysa kısa süren bekarlık döneminde Etiler ve Ortaköy’de oturmuş ve bu yalan dünyayı tanımak bahtsızlığına erişmiş, fakat iki ave mariya duası ve üç kuluvallah okuyarak tövbe etmiş birisi olarak size bu dünyayı aktarmak istiyorum efendim.
Yalan dünyanın ekvatoru Etiler’dir.
Yazları ise yalan dünya yörüngesinden çıkıp Ortaköy-Bodrum civarında seyreder.
Bu bölgelerde ikamet eden ve sonunda mutlaka "Li" ve "Lu" eki olan meyhaneler bu işlerin merkez üssüdür. (Ör: Dedili meyhane, Kodulu meyhane, Çilli meyhane, Zilli meyhane vs.)