Fransa Anayasa Konseyi, “Ermeni soykırımı yoktur” demeyi suç sayan yasayı iptal etti. Ama 2001 yılında çıkarılan ve Ermeni soykırımını tanıyan yasa duruyor.
Anayasa Konseyi’nin “soykırım yoktur” demeyi suç sayan yasayı iptal etmesi, soykırımı tanıyan yasanın da iptal edilmesine yol açabilir mi?
Elekdağ’ın saptamaları
Ermeni iddialarını en iyi bilen ve en yakından izleyen isimlerin başında, emekli büyükelçi ve eski milletvekili Şükrü Elekdağ geliyor.
Elekdağ, Ermeni iddiaları karşısında sadece partisi CHP yönetimine değil görevdeki bütün hükümetlere yardımcı olmuş, yol göstermiş bir isim.
Elakdağ, soykırımı tanıyan yasanın da iptal edilebileceğini düşünüyor ve şu saptamaları yapıyor:
“Evler işaretlenmiş” haberini duyunca kaygılananlar haksız sayılmazlar. Nasıl kaygılanmasınlar?
Ev işaretlemenin ne tür felaketlerin habercisi olduğunu tarihten biliyorlar...
Türkiye’nin yakın tarihinde akla hemen Maraş, Sivas, Çorum olayları geliyor.
1978’de, 1980’de bu illerimizdeki Alevi vatandaşlarımızın maruz kaldığı katliamlar hatırlanıyor.
“Aleviler camilere saldırdı, kadınlarımızı, çocuklarımızı kesiyorlar” diye yapılan kışkırtmalar sonunda Alevi mahallelerine yapılan saldırılar akla geliyor.
O mahallelerden yansıyan katliam fotoğraflarının Türkiye’yi nasıl ayağa kaldırdığı.
Gözü dönmüş tiplerin baltalarla Alevi evlerine nasıl daldıkları, çocukları nasıl doğradıkları; kadınları öldürdükten sonra nasıl göğüslerini kestikleri; cenazeleri gören doktorların nasıl şoka girdikleri geliyor akla.
Büyük ameliyat geçirenler o kâğıdı bilirler. Genellikle ameliyattan önceki gece bir genç doktor veya hemşire getirip imzalatır.
Kendi rızanızla ameliyat olduğunuza dair imza atmış olursunuz.
Detayını okumadan da imzalarsınız...
Çünkü hayra alamet bir kâğıt değildir; ölmek dahil ameliyat sırasında başınıza kötü şeylerin gelebileceğini de kabul ettiğinizi gösterir. Doktorların bunları size anlattığına ve anladığınıza dair bir imzadır bu...
Hastalığınız nedeniyle bunları dinleyecek ve anlayacak durumda değilseniz bir yakınınız atar bu imzayı.
Hastaya bu imzayı attıran üç önemli faktör vardır:
1- Ameliyattan başka çare kalmadığını anlamak,
İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Balyoz davasında eski Genelkurmay başkanları Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ ile Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu’nun tanık olarak dinlenmesine karar verdi.
Mahkeme, dinlenmesine karar verdiği komutanların mahkemede hazır olmalarına ilişkin müzekkere de düzenledi.
Bekir Kalyoncu halen görevde, İlker Başbuğ ise tutuklu. Emekli olan Yaşar Büyükanıt’ın adresinin ise polis tarafından bulunacağı yönünde haberler çıktı.
“Haberlerdeki üslup üzücü”
Yaşar Büyükanıt, dün arayarak, haberlerin özellikle yanlış anlamalara yol açacak bir üslupla kaleme alındığını belirterek, şu tepkiyi verdi:
“Haberler öyle bir sunulmuş ki, sanki, ben kimliği ve adresi bilinmeyen biriymişim veya kaçınıyormuşum gibi. Haberler; adresim polis tarafından belirlenecekmiş, sanki polis marifetiyle götürülecekmişim gibi yorumlanabilecek şekilde yazılmış.”
Muhaliflerin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelttikleri eleştirilerden biri de partiyi Atatürk çizgisinden, kurucu ideolojisinden saptırdığı yönünde...
Bu kuşkuyu Mersin Milletvekili İsa Gök, bir adım daha ileri götürerek, Kılıçdaroğlu’nu, Atatürk’e ön adıyla hitap ettiği eleştirisine kadar taşıdı:
- Mustafa Kemal diyorsunuz. Ben şimdi eski genel başkanlarımıza ön adlarıyla hitap etsem, Altan Öymen’e Altan desem saygısızlık olur. Siz de lütfen Mustafa Kemal Atatürk deyin.
‘En çok Evren, Atatürk diyordu’
Kılıçdaroğlu’na Gök’ün bu eleştirisini nasıl anlamlandırdığını sorduğumuzda şu yanıtı verdi:
- Bu eleştiriye bir anlam veremedim. Benim sık sık Atatürk demem, Atatürk’e inanmadığımı göstermez. Ben Mustafa Kemal demeyi daha çok seviyorum. Kuvayi Milliye ruhunu anımsatıyor, bunu seviyorum. Atatürk de diyorum. Ama önemli olan Atatürk’e yürekten inanıp inanmadığınızdır. Ben inanıyorum. Ona bakarsanız en sık Atatürk diyen, en çok Atatürkçülük diyen Kenan Evren’di.
CHP, tüzük minderinde bir genel başkanlık güreşine sahne oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ve Önder Sav’a karşı bu güreşi kazandı.
Kılıçdaroğlu’nu devirmek amacı taşıyan olağanüstü tüzük kurultayı çağrısında bulunan parti içi muhalefetin böyle bir gücü olmadığı anlaşıldı. Kuşku yok ki, eğer tüzük kurultayını muhalifler kazansaydı, atacakları ikinci adım seçim kurultayı ve Kılıçdaroğlu’nun devrilmesi olacaktı.
CHP’de demokratik açılım
Baykal-Sav destekli parti içi muhalefetin Kılıçdaroğlu’na karşı kazan kaldırmasının bir yararı olduysa o da CHP’nin “tek adama” göre dizayn edilmiş tüzüğünün görece demokratik hale getirilmesidir.
Bu vesileyle Kılıçdaroğlu yönetiminin yeni tüzükle kadınlara yüzde 33, gençlere yüzde 10 oranında kota ayırması, çarşaf listeyi esas alması ve genel başkan adayı göstermek için divanın önünde imza atma (bir çeşit fişlemeye tabi tutulma) uygulamasının kaldırılması, parti içi demokrasi açısından CHP adına kazanım sayılabilecek düzenlemelerdi.
CHP, bugün ve yarın iki tüzük kurultayı toplayacak. Bu durum, “iki ayrı parti” görüntüsü vermesi açısından eleştiri konusu oldu. Görüntü böyle olsa da bu ayrışmanın partide bir bölünmeye yol açması beklenmiyor. Ancak, parti içinde ciddi bir muhalefetin göstergesi sayılabilir.
Yeni tüzük
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, tüzüğün 49 maddesinin değiştirileceğini açıklayarak, CHP’nin demokratik bir tüzüğe kavuşacağını vurguladı.
Parti içi muhalefetin talepleri de dikkate alınarak hazırlanan değişiklikler, şöyle sıralanıyor:
- Kadın kotasının yüzde 33’e çıkarılması.
- Gençlere yüzde 10 kota uygulaması.
CHP, tüzük kurultayları üzerinde bir parti içi iktidar mücadelesine sahne olacak.
İlk mücadele, 26 Şubat’ta Kılıçdaroğlu’nun çağırdığı tüzük kurultayına delege katılım üzerinde verilecek. Muhalifler, kurultay yerine Anıtkabir’e gitmeyi ve genel merkezin 651 delegeyi bulamayıp, kurultayı açamamasını hedefliyorlar.
Ancak 26 Şubat’ta muhalif delege sayısı 350’nin üzerine çıkmaz ve kurultay 800’e yakın bir delege ile toplanırsa Kılıçdaroğlu, ilk raundu alacak ve güçlenerek çıkacak. Hazırladığı tüzük de kurultaydan geçeceği için, muhaliflerin ertesi gün yapılacak ikinci tüzük kurultayında yapabilecekleri bir şey kalmayacak.
Muhalifler, sayılarını artırır da ilk gün kurultay toplanamazsa, bu Kılıçdaroğlu’nun yerini koruyamayacağına işaret sayılacak ve üstünlük ikinci günkü kurultayla muhaliflerin eline, bir başka deyişle yeniden Baykal-Sav ikilisinin eline geçmiş olacak.
Bu açıdan 26 Şubat’ta kurultayın toplanıp toplanmaması; toplanırsa kaç delegeyle toplanacağı, CHP’deki iktidar mücadelesinin sonucunu belirleyecek.
Demokratik sol