Meclis Milli Eğitim Komisyonu’ndan önceki gün yansıyan görüntüler, Türkiye’yi utandıracak türdendi.
Birbirinin boğazına sarılmış milletvekilleri, havada uçuşan cisimler, yerde tekmelenen vekiller, tartaklanan kameraman ve muhabirler...
Bu itiş-kakış arasında muhalefetten ve basından temizlenen komisyonda, kalan maddelerin çabucak geçirilmesi...
Bu görüntüler ve çalışma biçimi Türkiye’ye yakışmadı.
Olay, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e yansıtıldı.
İktidar, yasa teklifinin komisyondan geçtiğini geri dönüş olamayacağını, muhalefet ise bu oturumun “yok” sayılmasını ve teklifin yeniden görüşülmesini talep etti.
Korkulan o ki, komisyondan böyle geçen 4+4+4 teklifinin Meclis Genel Kurulu’ndan geçerken Türkiye adına çok daha vahim kavgaların yaşanması...
Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, SKY-360 televizyonuna çıktı ve Ali Kırca’nın sorularını yanıtladı.
Bir gün sonra CHP’nin bir önceki lideri Deniz Baykal, CNN-TÜRK’e çıktı ve Ahmet Hakan’la Hande Fırat’ın sorularını yanıtladı.
Halef-selef konumundaki iki liderin mesajları, CHP’de ideolojik bir tartışmanın başladığını haber veren ayak sesleri gibiydi. Hem de en üst düzeyden... Kılıçdaroğlu ile Baykal arasındaki söylem farklılığını şöyle özetleyebiliriz:
Türk milleti sorunu
1- Kemal Kılıçdaroğlu, üst kimliği “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı” olarak tanımladı. Deniz Baykal ise uluslaşma sürecinin doğurduğu “Türk milleti” olarak gören bir yaklaşım sergiledi.
Kılıçdaroğlu, anayasada etnik kimlik tanımı yapılmaması gerektiğini, “yurttaşlık” bağının yeterli olduğu görüşünü dile getirdi. Kılıçdaroğlu’na göre bu tanım, etnik ve mezhepsel sorunların çözüm yoluydu.
İstanbul Özel Yetkili Başsavcılığı’nın MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT mensubunu ifadeye çağırması, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisine yol açmıştı.
Erdoğan, savcılığın bu girişimine, MİT Yasası’nda değişikliğe giderek yanıt verdi. MİT Yasası’nın 26. maddesi güçlendirilerek, MİT mensupları hakkında soruşturma açılabilmesi Başbakan’ın iznine bağlandı.
Bu süreçte ifade davetinde bulunan Özel Yetkili Savcı Sadettin Sarıkaya, önce dosyadan alındı sonra hakkında inceleme başlatıldı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, Sarıkaya hakkında başlattığı inceleme devam ediyor. Henüz sonuca bağlanmadı.
Sarıkaya’nın yerine görevlendirilen özel yetkili savcılar, MİT Yasası’na konulan hüküm gereğince Başbakanlığa başvurarak, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve 4 MİT mensubu hakkında soruşturma izni istediler.
Başbakan Erdoğan’a, dün bu konu sorulduğunda, “Her şey kanunda yazıyor” yanıtını verdi. MİT Yasası’ndaki yeni düzeleme gereğince Fidan hakkında soruşturma açılması Başbakan Erdoğan’ın vereceği izne bağlı.
İzin verir mi?
Türkiye’nin yatırım bütçesinin yarısını yöneten Bakan Binali Yıldırım,doğu-batı arasındaki farkın ortadan kalkabileceğini, bunun için PKK tehdidinin kalkması gerektiğini belirtti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çok yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, hükümetin “sessiz güç”lerinden biri. Türkiye’nin yatırım bütçesinin yarısını yönetiyor.
Sivas-Madımak katliamı davasının kaçak failleri için 5 gün sonra dolacak zamanaşımı sorunu aşılabilir mi?
CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun, bu tür suçlarda zamanaşımının kaldırılmasını öngören teklifinin TBMM Genel Kurulu’na indirilmesi önergesi dün reddedildi.
Tanrıkulu’nun teklifi yasalaşmış olsa bile, zamanaşımının durdurulamayacağı öne sürülmüştü. Adalet Bakanlığı yetkililerinin bu görüşünü dün yansıtmıştım. Bakanlığın bu görüşü, Anayasa’nın 38. maddesine dayanıyordu. Bu madde, sanıklar aleyhine düzenlemelerin geriye yürüyemeyeceği hükmünü taşıyordu.
Adalet Bakanlığı, bu hükme dayanarak, Sivas katliamı ve benzeri suçlarda zamanaşımı uzatılsa veya kaldırılsa bile geriye yürümesinin mümkün olmayacağı savını gündeme getirmişti. Bu nedenle Sivas katliamı sanıklarına eski Türk Ceza Kanunu’ndaki zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı belirtiliyordu. Ayrıca doktrinden de örnekler veriliyordu.
Bir teklif daha
İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar ve işkence suçları için zamanaşımının kaldırılması yönünde yasa teklifi veren CHP’li Sezgin Tanrıkulu’yla bu konuyu tekrar görüştüm.
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, Silivri Cezaevi’nde son bir yıllarını tek başlarına hücrede geçirdiler.
Nihayet ikisinin de yanına Oda TV davasından tutuklu iki gazeteci verildi.
Balbay, Coşkun Musluk’la, Özkan da Sait Çakır’la kalmaya başladı.
Balbay, Cumhuriyet’e gönderdiği mektupta, cezaevi koşullarını detayıyla aktardı. Coşkun Musluk’un gelmesinden sonraki koşullarını ise, “yalnızlık bitti ama tecrit bitmedi” diye tanımladı.
“Hapiste bir başka canla olmak güzel ama keşke ortak yaşam alanı olan büyük koğuşlara verselerdi” diye yazdı.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le dünkü görüşmemizde Balbay’ın bu yakınmasını anımsattım.
Bakan Ergin, şu bilgiyi verdi:
“Genç kızlığa geçerken bir anda büyüdüm, ben babamın öldüğünü televizyondan öğrenerek büyüdüm. Bütün gün boyunca televizyonları takip ettik. Ölenlerin kimliğini sorgulamak için annemle bütün gün koşturduk. Sonra babamın muayenehanesine gittik ve televizyonda İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, 8 kişinin isimlerinin belli olduğunu söyledi. 4. isim babamdı. Yine de inanmadım sabaha kadar babamın kapının zilini çalmasını bekledim.”
Eren Aysan, sabaha kadar babasını bekledi ama gelmedi. Babası şair Behçet Aysan, Sivas Madımak Oteli’nde yakılan 35 aydından biriydi. Tıpkı Zeynep Altıok’un şair babası Metin Altıok gibi...
Eren ve Zeynep’in çığlıkları dün Vatan’daydı...
Sivas Madımak Davası’nın 8 gün sonra zamanaşımına uğrayacağını ve 19 yıldır bir türlü bulunamayan 12 sanığın ellerini kollarını sallayarak Türkiye’de gezeceklerini haber veriyorlardı.
“Bu dava böyle bitmemeli” diye haykırıyorlardı.
Neden yakalanamadılar?
Milli eğitim sistemimiz yaz-boz tahtası gibi. Sınav sistemi sürekli değişiyor. Ortaöğretime giriş sınavları da üniversiteye giriş sınavları da sürekli değişiyor.
Bu arada sistemin temel sorunlarına da bir çözüm bulunabilmiş değil.
Şimdi 8 yıllık kesintisiz eğitim yerine 4+4+4 olarak formüle edilen yeni sistem geliyor.
Birinci 4
Yasa tasarısının ilk halinde birinci 4 yıldan sonra açık öğrenime geçmek için kapı açılıyordu.
Bu hükmün, özellikle kırsal kesimdeki kız çocuklarını okuldan uzaklaştıracağı ve çocuk gelin sayısının artacağı eleştirisi yapıldı.
Bu kapı, “Baba beni okula gönder”, “Haydi kızlar okula” gibi hükümetin de desteklediği kampanyalara tersti.