Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma çerçevesinde 11 ilde yapılan operasyonlarla 9’u eski ve yeni belediye başkanı olmak üzere birçok kişi gözaltına alındı. Gözaltıların Demokratik Toplum Kongresi (KCK) oluşumu ile PKK arasında bağlantı iddialarına dayandığı öne sürüldü.
Küfürlü öfke
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, bu gelişmelerin değerlendirildiği ve BDP’lilerin katıldığı bir toplantı sonrasında açıklama yaptı. Baydemir, gözaltılara öfkeyle karşı çıktı. Baydemir, “Hükümete, devlet aklına bir mesajımız var. Bizi şahin ve güvercin diye ayırmayın. H...trin diyorum h...trin. Yarın belediye başkanları milletvekilleri adliyede olacağız. Ya bizi de alacaksınız ya onları serbest bırakacaksınız” dedi. Baydemir’in hükümete ve devlete hitabı bu...
Küfretmek kimseye yakışmaz da bir belediye başkanına hiç yakışmaz. Baydemir, kontrol edemediği bir öfke içindeydi. Acaba bu öfke içinde dili mi sürçtü, ağzından mı kaçtı, diye düşünülebilir. Ama öyle değildi. Baydemir, üzerine basa basa iki kez küfretti. Yanında duranlar da -kadın milletvekilleri dahil- bu konuşmayı alkışladılar.
Böyle bir üslupla siyaset yapılmaz. İçinden geçtiğimiz hassas
Genelkurmay Başkanlığı’nın “Arınç’a suikast” iddiasıyla ilgili olarak yaptığı açıklama yüreklere su serpti. Suçlanan subayların, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la ilgili bir faaliyetlerinin söz konusu olmadığı, bilgi sızdırdığı öne sürülen bir başka askeri personeli izlemekle görevli oldukları duyuruldu. Geç gelmiş olsa da bu bu bilgi kamuoyunu rahatlattı.
Çok mu zordu?
Bu noktada şu soruları sormamız lazım:
1- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, subayların neden orada olduklarını ve ne yaptıklarını Genelkurmay Başkanı’ndan öğrenemezler miydi? Erdoğan veya Arınç, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’dan bilgi isteselerdi, alamazlar mıydı?
2- Veya Genelkurmay Başkanı, Başbakan Erdoğan’ı ve/veya Bülent Arınç’ı arayıp veya ziyaret edip, bilgilendiremez miydi?
Anlaşılıyor ki, ne Erdoğan ne Arınç, Genelkurmay’ı arayıp bilgi istemiş ne de Genelkurmay, Erdoğan veya Arınç’ı arayıp bilgilendirmiş. Eğer bu temas kurulmuş olsaydı Arınç, “Umarım sadece gözetleme amaçlıdır, daha ileri bir şey değildir” diye demeç vermek yerine, Genelkurmay’ın verdiği bilgileri aktarırdı ve Türkiye üç gün önce rahatlardı. Bu temasın kurulmamış olması kurumlar arasında
Dikkat çekmeyecek gibi değil; son 2 yılda 1’i emniyet, 7’si TSK mensubu sekiz kişi yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin 7’si intihar. İntihar edenlerin 6’sı Deniz Kuvvetleri’nden. Yaşamını yitirenlerin ortak noktası ise bir biçimde Ergenekon soruşturmasıyla ilgili olmaları.
Bu durumda TSK’da, özellikle de Deniz Kuvvetleri’nde neler oluyor, sorusu akla geliyor. Nasıl gelmesin? Sır dolu ölümlere, garip gelişmelere, girişimlere tanık oluyoruz.
Kimler intihar etti?
Son 2 yıla baktığımızda, sır ölümler tablosu şöyle:
1- Emekli Deniz Albay Birol Atakan, 2 Mayıs 2007’de İstanbul-Ankara yolunda şüpheli bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Atakan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu’nun emir subaylığını yapmış, ünlü darbe günlüklerinin sahibi olduğu iddia edilen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’le de çalışmıştı.
2- Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’nda görevli Deniz Tabip Yarbay Nursal Gedik, 11 Kasım 2007’de tabancasıyla intihar etti. Gedik’in gizli bilgilere ulaştığı için öldürüldüğü öne sürüldü.
İçişleri Bakanı Beşir Atalay Bağdat ve Erbil’e yaptığı ziyaretten çok umutlu döndü.
Üçlü mekanizmayı oluşturan Türkiye, ABD ve Irak (ve Kuzey Irak) arasında “PKK’nın tasfiye edilmesi konusunda” tam bir işbirliği ve kararlılık olduğunu açıkladı. Bu kararlılık ve işbirliğine Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin de katıldığını belirtti.
Dağdan indirme
Açılım sürecinin dış ayağında daha uyumlu ve kararlı bir hava esiyor. Ankara bu havadan çok memnun. PKK’nın tasfiye edileceğini, dağdan indirileceğini söylüyor. İstihbarat alış-verişinin sürdüğüne vurgu yapıyor. Erbil’de üç ülkeden ikişer subayın oluşturduğu istihbarat bürosunun verimli çalıştığından söz ediliyor.
Irak’taki temaslara ilişkin çok olumlu bir dil kullanılıyor. Ancak, somut olarak ne gibi adımların atılacağı şimdilik açıklanmış değil. Gündemin ilk sırasında Mahmur Kampı’nın boşaltılması var. Mahmur’dakilerin Türkiye’ye ne zaman ve nasıl gelecekleri henüz belli değil.
Dağdan indirme konusunda ise PKK’nın üst düzey yöneticilerinin üçüncü bir ülkeye gönderilmesi formülü üzerinde duruluyordu. Bu konuda bir ilerleme olup olmadığı da bilinmiyor.
Kapatılan DTP’nin eski Genel Başkanı Ahmet Türk, milletvekillerinin Meclis’te kalacaklarını ve BDP’ye geçeceklerini açıkladı. Böylece sine-i millet kararından vazgeçtiklerini de ilan etmiş oldu. Türk, tabanımız böyle istiyor dedi ama asıl faktörün Öcalan’dan gelen talimat olduğunu da duyurdu.
Türk’ün bu açıklamasıyla bilinen birçok gerçek canlı yayında kamuoyuna duyurulmuş oldu. Bu gerçeklere bakalım:
Öcalan’ın dediği olur
Türk, BDP-PKK cephesinde gerçek liderin Öcalan olduğunu ve onun sözünden çıkmayacaklarını ilan etti. Bu zaten bilinen ve açıkça ifade edilmeyen bir gerçekti. DTP’nin kapatılmasından sonra bu cephede yaşananlar “tek karar vericinin Öcalan olduğunu” bir kez daha gösterdi. Eski DTP veya yeni BDP veya Kandil’in bir hükmünün olmadığı, dağın da siyasi partinin de Öcalan’a bağlı olduğu anlaşıldı.
Baykal’ın tezi
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un Trabzon’da Oruçreis firkateyninde yaptığı konuşma yankılandı. Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) dönük yıpratma kampanyasını anımsattığı bu konuşmasında, “İçinde bulunduğumuz gelişmelerden rahatsızız” dedi.
“Asker niye konuşuyor?” diye kestirip atmak yerine Org. Başbuğ’un neden rahatsız olduğu ve bunu neden kamuoyuyla paylaşmak ihtiyacı duyduğu üzerinde durmak gerekir.
Başbuğ’un yansıttığı rahatsızlık nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
TSK’ya terör örgütü muamelesi
1- İçinden geçtiğimiz süreçte, TSK’yı terör örgütü gibi, PKK’yı kanarya sevenler derneği gibi gösterme gayretleri arttı. Başbuğ açısından bardağı taşıran damla Reşadiye’de 7 askerin şehit edildiği terör eylemini “TSK yapmıştır” demeye getirenler arasında iktidar sorumluluğu taşıyan siyasetçilerin de bulunmasıydı. PKK’nın saldırıyı üstlenmesine rağmen bu söylemin devam ettirilmesiydi.
2- Reşadiye olayını PKK üstlenince bu kez 1993’te 33 erin şehit edildiği olayı TSK’ya mal etme çabalarının yoğunlaşması. Dönemin Asayiş Bölge Komutanı emekli Org. Necati Özgen’in “Taktik sorumluluk bendedir” sözlerine ve olayı CNN Türk ve NTV’de detaylarıyla, krokilerle anlatmasına,
MHP lideri Devlet Bahçeli, geleneksel hale getirdiği yıl sonu kahvaltılı basın toplantısını dün gerçekleştirdi. Bahçeli, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da soru-cevap yöntemini tercih etti.
Büyük Kürdistan
MHP lideri Bahçeli’nin açılım süreci bağlamında hükümetle yakın bir çizgiye gelmesi mümkün değil. Böyle bir yakınlaşma milliyetçi hareketin varlık sebebi, felsefesi ve dolayısıyla amaçlarıyla bağdaşmaz. Nitekim Bahçeli, bu farkı dün de ortaya koydu.
Temel ayraçlardan biri MHP liderinin PKK olayına koyduğu teşhisti. Bahçeli, PKK’nın “Bağımsız Birleşik Kürdistan” amacıyla kurulmuş bir terör örgütü olduğu teşhisini üstüne basarak tekrarladı. Bu projenin Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den koparılacak topraklar üzerinde, “Büyük Kürdistan”ı kurma projesi olduğunu ve bu hedeften vazgeçilmediğini vurguladı. Nihai hedef bu oldukça, açılım bağlamında gündeme gelen ve gelecek olan adımların, PKK açısından “Büyük Kürdistan” projesi yolunda taktik kazanımlar olacağını düşünüyor. Bu nedenle de hiçbir şekilde bu projenin içinde yer almayacakları mesajını veriyor.
İstifalara kabul oyu
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında dün yapılan toplantı sonrasında çok kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamanın en önemli yönü, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bugün bir basın toplantısı yapacağının duyurulmasıydı.
Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatmasından sonra tırmanan sokak eylemleri, hükümeti bir “durum değerlendirmesi” yapmaya yöneltti. İçişleri Bakanı Atalay, bugün kamuoyuna hükümetin izleyeceği yolu aktaracak.
Yola devam kararı
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bugün yapacağı toplantıda “açılıma devam” mesajı vermesi bekleniyor. Kulislere sızan bilgilere göre, Atalay, hükümetin daha önce kamuoyuna kısa, orta ve uzun vadeli adımları atmaya kararlı olduğunu tekrarlayacak.
Atalay’ın açılım sürerken, yasadışı sokak gösterilerine, taşkınlıklara müsamaha edilmeyeceğini de açıklaması bekleniyor. Bu tür eylemlere karşı polisin gerekli önlemleri alacağı ve yasaları uygulayacağı yönünde güçlü mesajlar vereceği duyumları var.
İçişleri Bakanı’nın kapatılan DTP’nin milletvekillerine de, “siyaset ve çözüm yerinin Meclis olduğu” mesajı vermesi de bir diğer beklenti.