Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında dün yapılan toplantı sonrasında çok kısa bir açıklama yapıldı. Açıklamanın en önemli yönü, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bugün bir basın toplantısı yapacağının duyurulmasıydı.
Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatmasından sonra tırmanan sokak eylemleri, hükümeti bir “durum değerlendirmesi” yapmaya yöneltti. İçişleri Bakanı Atalay, bugün kamuoyuna hükümetin izleyeceği yolu aktaracak.
Yola devam kararı
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bugün yapacağı toplantıda “açılıma devam” mesajı vermesi bekleniyor. Kulislere sızan bilgilere göre, Atalay, hükümetin daha önce kamuoyuna kısa, orta ve uzun vadeli adımları atmaya kararlı olduğunu tekrarlayacak.
Atalay’ın açılım sürerken, yasadışı sokak gösterilerine, taşkınlıklara müsamaha edilmeyeceğini de açıklaması bekleniyor. Bu tür eylemlere karşı polisin gerekli önlemleri alacağı ve yasaları uygulayacağı yönünde güçlü mesajlar vereceği duyumları var.
İçişleri Bakanı’nın kapatılan DTP’nin milletvekillerine de, “siyaset ve çözüm yerinin Meclis olduğu” mesajı vermesi de bir diğer beklenti.
Öcalan ne diyecek?
Kapatılan DTP’nin izleyeceği yol haritasını ise Öcalan’ın belirleyeceğini söylemek abartı olmaz. Avukatların İmralı’dan getirecekleri talimatlar hangi yönde ise kapatılan DTP’nin bağımsız kalan milletvekilleri de yedekte bekleyen Barış ve Demokrasi Partisi de (BDP) o yöne dönecektir.
Kapatılan DTP gibi BDP de İmralı ve Kandil’den bağımsız bir politika izleme özgürlüğü ve gücüne sahip olmayacaktır.
Gerçeği görmek
Hükümetin açılım sürecini başlatırken görmediği veya görmek istemediği gerçeği bundan sonraki aşamada görmesi gerekiyor. Başlangıçta yayılan “siyasal ve toplumsal uzlaşma” havasının gerçekte olmadığı artık anlaşılmış olmalı. PKK-DTP cephesinin soruna “bireysel özgürlükler, kültürel haklar” olarak bakmadığı; Kürtçe televizyon yayını, Kürtçe kurslar hatta seçmeli dersler, üniversitelerde enstitü veya bölümler açılması gibi adımların PKK-DTP cephesini tatmin etmeyeceğini sürecin başında da birkaç kez vurgulamıştım.
PKK-DTP cephesi kültürel değil, Anayasa’da güvence altına alınmış siyasal haklar istiyor. Güneydoğu’ya özerklik verilmesini talep ediyor. Öcalan’ın serbest bırakılmasını, Kürtlerin siyasi lideri olarak siyaset yapmasına olanak sağlanmasını, bu yapılamayacaksa “cezasını evde çekmesi”ne karar verilmesini ve siyaseti oradan yapmasını, cezaevindeki PKK’lıların bir şekilde bırakılmalarını; Anayasa’da Türklük tanımının değiştirilmesini, Kürt kimliğinin kurucu ulus olmazsa başka bir biçimde ama mutlaka Anayasa’ya girmesini; özetle, Türkiye’deki etnik bölünmenin siyasal sisteme Anayasa ve yasalar marifetiyle taşınmasını istiyor.
Devlet cephesinden baktığımızda ise çözüm olarak dillendirilen çerçeve; PKK’nın silah bırakması ve dağdan inmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve ulus devlet yapısına zarar vermeden, bireysel düzeyde kültürlerin özgürce yaşanmasıdır. Anadilin öğrenilmesi, öğretilmesi, anadilde televizyon dahil basın-yayın faaliyetlerinin yapılması ama bunların siyasal alana taşınmamasıdır.
PKK-DTP cephesinin devletin çizdiği çerçeveyi, devletin de bu cephenin taleplerini kabul etmesi hiç ama hiç kolay değildir.
Bu itibarla, siyasi iktidarın bu iki çerçeve arasında nasıl bir çözüm üreteceği merak konusudur.