SAADET Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’a soruyorlar:
“Size geleceğin AK Parti Genel Başkanı ve dolayısıyla başbakanı diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?”
Yanıtı şu:
“Her partinin tabanından sempati topladığımız doğru.”
Normalde demesi gerekir ki:
“Yok öyle şey. Ben Saadet Partisi’nin genel başkanıyım. Başbakan olursam da bu sıfatımla olacağım.”
Yani Numan Bey, “Hayır” demiyor.
YER gök “Evet” ile bezeli. Gazetelerin arka sayfaları günlerdir aynı manşetle, “Evet” reklâmı ile çıkıyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Edip Uğur harcanan paranın kaynağını ve miktarını soranlara, “Hazine yardımı canım” diyor. Alt tarafı “20-25 milyon lira” harcamışlar.
Açıklama bu.
İnanıp, inanmamak size kalmış!
Kesin olan şu:
“Evet” reklâmı insanları bıktırdı.
Misal, Sabire Teyzem... “Yetti be... Eve et sokmayacağım bundan böyle” diye dışa vurdu isyanını!
YİNE bir 9 Eylül günü, İzmir’in kurtuluşunun “yine Türkiye’nin kurtuluşu” anlamına gelip gelmeyeceğinin öngörüsünde bulunmak gerçekten zor iş.
Eylül aylarının ilk yarısı, hem İzmir hem de Türkiye için önemli olmuştur zaten.
9 Eylül 1922’den sonra, tarih 6 Eylül 1987’yi gösteriyordu.
12 Eylül 1980 darbesini yapanların getirdiği “siyasi yasaklar” için yapılan referandumda, Türkiye tam göbekten ikiye ayrıldı.
11 milyon 711 bin 461 seçmen, “yasaklar kalksın” derken; 11 milyon 636 bin 395 seçmen de “yasakların devamı” için oy kullandı.
Aradaki fark sadece 75 bin 66’ydı.
Bir de İzmir vardı.
TACİDAR SEYHAN günlerdir soruyor:
“2007 ve 2009 seçimlerinden sonra Seçsis sistemi üzerinde bir güvenlik araştırması yapılmış mıdır?”
“Yazılımın açık kaynak kodları siyasi partilerin incelemesine açılmış mıdır?”
“Seçim sonuçlarının girişinden sonra datalar üzerinde değişiklik yapılıp yapılmadığını tespit edebilmek için bir zaman damgası kullanılıyor mu?”
“TÜBİTAK’ın geliştirmiş olduğu zaman dalgasını bu seçimlerde uygulamayı düşünüyor musunuz?”
“Seçsis’in siyasi partilere link atılarak şeffaf hale getirilmemesinin nedeni nedir?”
“Tüm vatandaşlarımızın kendi sandıklarını anında kontrol edebilmesini, sağlamak ve seçim sonuçlarının şeffaf bir şekilde izlenmesini sağlamak amacıyla 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak olan referandum seçimlerini ysk.gov.tr sitesinden yayınlamayı düşünüyor musunuz?”
AĞAOĞLU Enerji Grubu’na ait Mersin’in Mut ilçesindeki Mersin Rüzgâr Enerjisi Santrali’nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 5 Eylül’de resmen açılması ile Ali Ağaoğlu’nun 25 Ağustos’ta “Evet” oyu vereceğini açıklaması tamamen bir tesadüf müdür?
Yoksa...
Sergilenen tablo siyaset-ticaret sarmalındaki sıradan ilişkilerden biri midir yalnızca?
Veya...
25 Ağustos ile 5 Eylül’ü çok daha ağır ifadelerle mi “irtibatlandırmak” geçiyor içinizden?
Ya da...
“Helâl olsun Ali Bey’e... Delikanlı adammış. Aldığının hakkını veriyor!” demek mi, işin doğrusu?
BUNDAN böyle sosyoloji, siyaset bilimi, matematik, istatistik gibi dallarda eğitim veren kurumlar, “haddini aşanları ve hesabı şaşıranları” iki emsalsiz örnekle anlatabilirler öğrencilerine.
İlkinin sahibi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’tır ki, referandumda çıkacak “Evet” oylarının “Yüzde 99’u AKP’nindir” diyebilmiştir.
Yani.
Hassas bölgelerindeki “Evet” düğmesine basılıp, avaz avaza “Evet” diye bağırtılan anlı şanlı onca yazar-çizerden, şarkıcı, artist, profesör, futbolcuya...
Zırt Diyenler Derneği başkanlarından Pırt Edenler Federasyonu başkanlarına...
Ve dahası 2009 yerel seçiminde Saadet Partisi’ne 2 milyon, Büyük Birlik Partisi’ne 1 milyon oy veren insana...
AKP’li Bülent Arınç’ın hesabına göre, “topunun değeri” ancak yüzde 1 edecektir, “Evet” diyenlerin safında!
BİR rahibe taksiye binmiş, yola çıkmışlar. Ama taksi sürücüsü aynadan sürekli rahibeye bakıyormuş. Rahibe neden öyle baktığını sorunca, “Çok özür dilerim, size bir şey söylemek istiyorum ama kızarsınız diye de çok korkuyorum” demiş adam.
Rahibe gülümsemiş:
“Sevgili oğlum, benim yaşımda, üstelik de rahibe olan birine ne söylersen söyle, hoşgörülü davranacağıma emin olabilirsin.”
Taksi şoförü utana sıkıla, “Şeyy... Benim en büyük fantezim bir rahibeyle sevişmek” deyince; Rahibe yine gülümsemiş:
“Ah bu muydu derdin sevgili oğlum... Yalnız küçük bir sorun var... Kesinlikle hem bekâr, hem Katolik olman gerekiyor. Yoksa Tanrı’ya hesabını veremem.”
Şoför sevinçle haykırmış:
“Yaşasın. Ben hem bekârım ve Katolik’im!”
DÜN demiştim ya:
“Kafaya dipçik vurmak... Makata cop sokmak...
Eskidenmiş o.
Zulmün, baskının şekli değişeli çok oldu.”
Para... Banka... Kredi... Borç... Alacak...
Rüşvet... Avanta... Komisyon... Haraç...
Makam... Mevki... Güç... Kudret...