DÜN demiştim ya:
“Kafaya dipçik vurmak... Makata cop sokmak...
Eskidenmiş o.
Zulmün, baskının şekli değişeli çok oldu.”
Para... Banka... Kredi... Borç... Alacak...
Rüşvet... Avanta... Komisyon... Haraç...
Makam... Mevki... Güç... Kudret...
Şeyh... Şıh... Tarikat... Cemaat...
Bütün bunlar korku imparatorlarının elinde birer silah artık.”
Unuttuğum bir şey geldi sonra aklıma:
Reklâm.
Gerçek demokrasilerin vazgeçilmezi olan gazeteleri, televizyonları “ayakta tutan” can suyu yani.
Reklâm verenler tercihini tek şeye bakarak yaparlar genellikle.
Çok satmaya ve çok izlenmeye.
* * *
İki veri var elimde.
Biri Ağustos ayında televizyon kanallarının izlenme oranlarını gösteriyor.
“Prime time” kuşağında “tüm kişiler” izlenme payında ilk üç kanal:
KANAL D yüzde 16.8, ATV yüzde 11.2, SHOW yüzde 10.9
“Prime time” kuşağında “A/B Grubu” izlenme payında ilk üç kanal:
KANALD yüzde 14.8, ATV yüzde 12.5, SHOW yüzde 11.7
“Tüm gün ve tüm kişiler” izlenme payında ilk üç kanal:
KANAL D yüzde 13.5, STAR yüzde 10.9, SHOW yüzde 8.8
“Tüm gün ve A/B Grubu” izlenme payında ilk üç kanal:
KANAL D yüzde 11.9, SHOW yüzde 9.4, STAR yüzde 9.4
* * *
Reklâmlar nasıl dağılmış ve/veya dağıtılmış peki?
İkinci veri, Medya Takip Merkezi’nin 16-22 Ağustos 2010 tarihlerinde yaptığı son saptamayı gösteriyor ki...
Sıkı durun şimdi!
Hem reklâm sayısı, hem de süre bakımından ilk üç kanal aynı:
ATV, Samanyolu TV, Kanal 7
Hadi ATV’yi anladık.
Ama izlenme paylarında, bırakın ilk üçü, ilk beşin içinde bile olmayan STV ile Kanal 7 nasıl olur da, en çok reklâm alan üç kanaldan ikisi olur?
Ve nasıl olur da en çok izlenen kanallardan Kanal D, SHOW ve STAR olması gereken yerde değil de; bir anlamda “kara listede” yer alır?
Ya da şöyle soralım:
Çok reklâm almak için ille de “iktidarın reklâmını yapmak” veya yerleşik ifadeyle “iktidara yandaş olmak” şart mıdır?
Eğer referandumda “Evet” derseniz, bu soruya da korkarım, daha uzun süre “Evet” demek zorunda kalacaksınız!
Suçlamak kolay...
SON yıllarda gördük ki, iddianame yazmaktan, insanları suçlamaktan kolay bir şey yok.
Ya sonra?
Sonrası meçhul.
En azından şimdilik.
Çünkü o koca davalardan hiçbiri sonuçlanmadı.
Kim suçlu? Kim suçsuz?
Henüz ayıklanmadı.
Kesin olan tek şey, suçlu oldukları kanıtlanmayan bir sürü insan, sanki hüküm giymişçesine içeri tıkıldı. Bunlardan biri de, Güzelbahçe eski Belediye Başkanı Ertan Avkıran’dı. Ve 20 ay hapis yattıktan sonra, serbest bırakıldı.
Özgürlüğe attığı ilk adımda çekilen fotoğrafına baktım.
İçim acıdı.
Dağ gibi adam, resmen ufalmıştı.
Avkıran, iddia edildiği gibi “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmuşsa” ve yine iddia edilen suçları işlemişse, alacağı cezanın “ön ödemesini” yapmış olacak.
Ama suçsuz bulunursa, ne olacak? 20 aylık azabın ve bir ömre bedel ıstırabın hesabı kimden sorulacak? Sorulsa bile zamanında gerçekleşmeyen adalet, neye yaracak?
Devlet yönetmek ciddi iştir ve tabii bu soruların cevabını verebilmektir!
Tek karelik çık çıkabilirsen!
Özay Şendir
ABD’de yaşama hayali
12 Ocak 2025
Abbas Güçlü
Eğitimi neden düzeltemiyoruz?
12 Ocak 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımcı güvenli limanlara sığındı
12 Ocak 2025
Ali Eyüboğlu
Burak Kut: ‘‘Hayatım mucizeler, iniş ve çıkışlarla dolu’’
12 Ocak 2025
Güldener Sonumut
Trump Avrupa’yı stratejik otonomiye mi itecek?
12 Ocak 2025