DEMİŞLERDİ... “Adalet Bakanlığı bürokratlarının, hakim ve savcılarla toplantılar yaparak, HSYK üyeliği seçimi için yargı üzerinde baskıyı artırdıklarını” söylemişlerdi.
Hadi bunu diyen, iktidarın hasım bellediği YARSAV’dı.
Ya iktidarın YARSAV’a karşı kurulmasına ön ayak olduğu Demokrat Yargı Derneği’nin dediklerine, ne demeli?
Pardon.
Haberiniz yok değil mi?
Referandumda AKP düdüğünü çalarken, malum medyanın manşetlerine konuk olan Demokrat Yargı Derneği’nin Genel Sekreteri Kemal Şahin demişti ki:
“Bugün birçok yerde yargı camiası şunu biliyor ki, Adana, Mersin, Antalya, Bursa gibi şehirlerde yüzlerce hakim savcının katıldığı yemekler düzenleniyor. Bunu çoğunlukla komisyon başkanları ve başsavcılar düzenliyor. Bu yemekler bakanlık bürokratlarını desteklemek için yapılıyor.”
KEMAL KILIÇDAROĞLU yoğun baskı altında.
Attığı her adımda, katıldığı her toplantı aynı soru çıkıyor karşısına:
“Türban sorununu nasıl çözeceksiniz?”
Hataydı tabii.
Genel başkanlık koltuğuna oturur oturmaz “şunu çözeceğiz, bunu halledeceğiz” diyeceğine, “En az altı ay süre istiyorum herkesten. Önce sorunları saptayacak, nedenlerini kavrayacak ve sonra çözümü için çalışacağız” deseydi keşke.
Hem çok daha inandırıcı olurdu o zaman.
Hem de böyle, köşeye sıkışmazdı.
SÜLEYMAN DEMİREL, “İddia sahipleri ‘illa ki böyle bir şey var’ demeye devam ederlerse... 50 yıl daha tartışılır... Her iki hadise için de böyle” diyor.
“Her iki hadise” ne?
Turgut Özal ile Eşref Bitlis’in ölümü.
Hepsi bu kadar değil elbette.
Hadise de çok memlekette, iddia sahibi de.
Adnan Kahveci’nin oğlu, Baybora Cihan Kahveci de, babasının öldüğü trafik kazasının yeniden soruşturulması için TBMM’ye dilekçe gönderdi işte.
Çünkü kimsenin içi rahat değil.
HATIRALAR... Çocukluğu ve gençliği Karşıyaka Çarşısı’nda geçen biri olarak, 30 yıl, 40 yıl öncesine ait acaba hangi hatırayı anlatsam?
Galiba öncelik, hatıralar arasına en son katılan gelişmenin olmalı.
Önce eşim söylemişti, sonra Mustafa Oğuz haber yaptı.
Karşıyaka Çarşısı’nda bir zamanlar Galeri Nur vardı.
İşe bak.
“Var” değil de, vardı.
Yani “yok” artık.
Laf müthiş...
Yürek dağlayan o türküyü hatırlatıyor insana:
“Çanakkale içinde vurdular beni mezara koydular beni/
Of gençliğim eyvah”
* * *
Laf müthiş...
Halil Nebiler’in 13 Ekim 2007’de yazdığı şu satırları hatırlatıyor insana:
DÜNYA Editörler Forumu’nun yayınladığı raporda, “Önümüzdeki on yıl içinde ‘görüş bildiren’ köşe yazarlarının önemi artacak” saptamasından sonra; konu, gündemin üst sıralarına doğru tırmanmaya başladı ve “köşe yazarlarının geleceği” hakkında kalem oynatanların sayısı çoğaldı.
Meselâ Murat Bardakçı...
Ona göre, “Önceki gece bizim Satılmış’ın Etiler’de yeni açtığı füzyon mutfağına gittim. Çikolata soslu pırasa, nefisti. Sarımsaklı baklavaya bayıldım, ya lâhana turşulu dondurma? Vallahi mükemmeldi! Her şey çok güzeldi, ellerine sağlık Satılmış!” misâli satırlar döktürenler, “kalıcı” olmayacak.
Murat kardeşimin bu hınzır yazıdaki öngörüsüne katılmıyorum.
“İnsan” başka insanların “ne yediğini, ne içtiğini vs. vs.” her zaman merak etmiştir.
Hep edecektir.
Hele çikolata sosunun üzerine biraz da “dedikodu esansı” ekledin mi, benzer satırlar hayat boyu afiyetle yenecektir!
İÇİŞLERİ Bakanı konuşuyor... Meselâ “Emniyet güçlerinin vatandaşa güçlük çıkardığı dönemler geçti” diyor. Meselâ “Bizim yapmamız gereken, suçluyu bulup, insanca muamele ederek yargıya teslim etmektir” diyor.
İçişleri Bakanı güzel konuşuyor ama boş konuşuyor.
Çünkü İçişleri Bakanı’nın emir ve komutasındaki görevliler, çok sıradan bir gösteriye bile “terörist saldırı” muamelesi yapıyor yine meselâ.
Bir kız öğrenci, Cumhurbaşkanı Gül’ün de katıldığı Yıldız Teknik Üniversitesi’nin açılışında “Parasız eğitim istiyoruz” falan diye bağırmaya kalkıştığında...
Eller uzanıyor ağzına.
Eller zorba, eller hoyrat.
Sıkı sıkıya kapatıyorlar kızın ağzını.
İZMİR polisi önemli bir iş başardı.
Milleti soyan, devleti aşağılayan, iktidarla kafa bulan bir dolandırıcıyı yakaladı.
Evet.
S.Y. ve çetesi milleti soydu.
Araçlarını satmak isteyenlerle internet üzerinden bağlantıya geçti, kapora vererek onların güvenini kazandı, noterden araçların satışını yaptırdı, aldı malı kaçtı, satıp parasını cebe attı...
Köyleri dolaştılar, alın teriyle ekilmiş, biçilmiş, bakılmış tarlalar, bağlar, bahçeler buldular, sahiplerini üç kuruşla kandırıp mahsulü topladılar, götürüp sattılar, parasını cebe attılar.
Kurbanların sayısı kaçtı?