Salonu bırak sahaya bak

24 Eylül 2009

EKİM ve kasım ayları, başta AKP ve MHP olmak üzere neredeyse bütün partiler için önemli.
Büyük kongreler peş peşe toplanacak, davullar zurnalar çalacak, konfetiler havada uçuşacak ve Türkiye’nin kaderini belirleyenler; bu kez kendi kaderlerini oylayacak.
Normalde, heyecanın zirve yapması lâzım.
Öyle ya...
Bir siyasi partide genel başkan seçmek, aynı zamanda başbakan seçmektir icabında.
Nitekim Yıldırım Akbulut, başbakan olarak katıldığı kongrede genel başkanlığı kaybedince, iki koltuk birden yitirmişti.
Demirel’in Çankaya’ya çıkmasının ardından toplanan DYP Büyük Kongresi’nde delegeler, hem genel başkan, hem de başbakan olacak kişiyi seçmişti.

Yazının Devamı

Renk uzmanının derdine bak!

23 Eylül 2009

ADINI ilk kez duyduğum bir AKP milletvekili, önce “ne kadar bilgili” olduğuna vurgu yaparak; ABD Texas Tech Üniversitesi’nde “Öğretim Teknolojileri” alanındaki doktorası sırasında “Renk Psikolojisi” konusunda da eğitim aldığını hatırlatıyor millete.
Vay be.
Ne cevherler varmış Meclis’te.
Meselenin esasına geçmeden, Başbakan Erdoğan’a bir öneride bulunalım ve AKP Ankara Milletvekili Aşkın Asan’ın kendini gösterme çabasını değerlendirmesini ve mümkünse “renklerden sorumlu” Devlet Bakanlığı gibi “fuzuli bir görev” ile tatmin edilmesini kayda geçirelim!
Mesele ise şu...
Aşkın Asan’a göre milletvekillerinin ciddiye alınmamasının tek nedeni var.
Oturdukları koltuklar!

Yazının Devamı

Lütfen çimlere basın

22 Eylül 2009

FOTOĞRAF manalı olmanın da ötesinde, manidar.
Tabelada “Çimlere Basmayınız” yazıyor.
Başbakan ile avanesi (yanlış anlaşılmasın, ‘avane’ sözcüğünü ‘yardakçı’ değil ‘yardımcı’ anlamında kullandım) cümbür cemaat çimlere basıyor.
Fanatik AKP’liler bu tabloyu şöyle yorumlayabilir elbette:
“Helâl olsun başkanımıza, yasaklara karşı olduğunu bir kere daha gösterdi!”
Yasaklara karşı olmakla beraber yasalara ve kurallara saygılı vatandaşlar ise “Tek karelik yürüyüş” görüntüsünden rahatsızlık duymuş olabilir.
Aslından derin tartışmalara gerek olmayan bir durum bu.

Yazının Devamı

Ayna gibiyiz!

21 Eylül 2009

YABANCI bir ülke veya küresel bir şirket, Türkiye’de yaşayan insanların davranış biçimini, dünyaya bakış açısını, alışkanlıklarını, öfkelerini, sevinçlerini, özlemlerini, neleri sevdiğini ve sevmediğini anlamak istiyorsa eğer...
Çuvalla para harcamasına da, öyle uzun boylu araştırma yapmasına da gerek yok.
Hatta...
Bir “bakış” yeter.
Yeter ki, nereye bakacaklarını bilsinler.
Eminim biliyorlardır zaten.
Televizyonlarda yayınlanan dizilerin “reyting karnesine” bakıp, Türkiye’nin genetik şifrelerini kolayca çözüyorlardır.

Yazının Devamı

Bayram şerefine...

20 Eylül 2009

DÜNYANIN ileri gelen gizli servisleri arasında bir yarışma düzenlenmiş. Vakti gelince, ekipler çok büyük bir ormanlık alanın kıyısında toplanmışlar.
Jüri açıklamasını yapmış:
“Şu gördüğünüz tavşanı ormana salacağız. Bir saat sonra peşinden gidip en kısa sürede tavşanı geri getiren grup büyük ödülü alacak.”
Önce CIA ormana dalmış.
1 gün, 5 gün, 15 gün, 1 ay derken; 40 gün sonra tavşanla geri gelmişler...
Tavşan tekrar ormana salınmış ve bu sefer MOSSAD işe koyulmuş.
1 gün, 5 gün, 15 gün derken; 30 gün sonra ellerinde tavşanla geri dönmüşler.

Yazının Devamı

Karar anı geldi mi, ne!

18 Eylül 2009

İSTANBUL Kongre Merkezi için söylenebilecek o kadar çok şey var ki, acaba hangi birini öne çıkarmak doğru olur, doğrusu bilemiyorum.
Kongre Merkezi, şurada veya burada değil bir kere.
İstanbul’un orta yerinde!
Konseptini tanımlayanlara göre ise...
“Denize açılan meydan” burası.
Deseler ki:
Geçmişle bağı da kuvvetli.

Yazının Devamı

Fırlatılacak ayakkabı var!

17 Eylül 2009

ÖLÜM, Allah’ın emri. Bazı mezarlıkların kapısında yazdığı gibi:
“Her fani ölümü tadacaktır.”
Ama o geldiğinde, eskiler der ya:
“İki gün yatak, üçüncü gün toprak.”
Keşke hep öyle olsa.
Çoğu kez böyle olmuyor ama...
Ölüm, tüyleri ürperten şekillerde de tadılıyor.

Yazının Devamı

Seyircisiz maç!

16 Eylül 2009

ERDAL İNÖNÜ dert yanmıştı bir keresinde:
“Basın toplantısı yapıyoruz, tek sütun haber çıkıyor. Ne zaman basına kapalı bir toplantı yapsak, manşet oluyor. Bu nasıl iş?”
“Çaresi var” dedim.
Nur içinde yatsın, umutla sordu:
“Nedir?”
Yanıtım kendisini epey güldürmüştü:
“Siz de basın toplantılarını gizli yapın!”

Yazının Devamı