BİZZAT genel müdürünün ağzından, KONDA’nın araştırmalarında ortaya çıkan “ortak bulgu” şöyle anlatılıyor:
“Toplumun dörtte biri ‘böyle gelmiş böyle gider’, dörtte biri de ‘hiçbir parti çözemez, yeni parti lazım’ cevabı veriyor. Yani toplumun yarısı, siyasi yapının sorun çözebileceğine olan umudunu kaybetmiş durumda. Oysa iki yıl önce bu oran üçte birdi.”
İki yıl da böyle geçerse.
Elde kalacak sadece...
Üçün biri!
* * *
Malzeme belli:
MUSTAFA SARIGÜL’ün partisine yönelik ilgi ve alâkasını, daha düne kadar “Erkilet Güzeli” gibi tek tek basaraktan, bade süzerekten, inci dizerekten...
Yani gayet nazlı ve tedbirli ifadelerle anlatan Hüseyin, “Aslan” kesildi birden.
Ve kirpikleri kalem olmuş, bakın neler yazıyor gazetedeki köşesinde:
“Ulusların kaderini değiştiren önderler, tarihsel süreçlerin topluma armağanıdır. Sarıgül’ün kader çizgisi de böyledir.”
Vay. Vay. Vay.
Mustafa Sarıgül neymiş de, Hüseyin Aslan’dan başkasının haberi yokmuş!
Asıl merak ettiğim, fazlasıyla derin bu analizi, hangi tarihsel bilgi ve arkeolojik bulgulara dayanarak yaptı aslan Hüseyin?
SALAK ile avanakların dahi anlayabileceği basitlikte bir hesap var ortada.
Türkiye’nin bankalarında, toplam 70 milyon 189 bin hesap...
Bu hesaplar da ise 475.7 milyar lira para bulunuyor.
Malum.
Bankacılık dilinde hesap sahibine “mudi”, hesaptaki paraya “mevduat” denir.
70 milyon mudiden 29 bini var ki...
Mevduatın 199.6 milyar lirası, yani yüzde 41.9’u, yani ve neredeyse yarısı o 29 bin kişinin!
ADINI hep duyardım da, bırakın tanımayı; tanışamadan kaybettim Osman Nuri Sözkesen’i.
Hele Zekiye İleri’nin, “Ege’de Son Haber”deki yazısını okuyunca, pişmanlığım öfkeye dönüştü.
Kızdım kendime.
En çok da Zekiye’nin şu cümlesi, “Yeni fikir ve icatların kaynağı olan hayal gücünü hep zorladı, mucitlere kucak açtı” demesi...
Aynı gücü kullanmaya çalışan biri olarak sarstı beni.
Sözkesen’in “uzay yolculuğuna başvuran ilk Türk” olduğunu bilirdim ama... Bilmediğim ne kadar çok şey varmış.
O, sekiz dikiş makinesiyle bornoz üretmeye başlayan ve sonuçta beş kıtaya, 51 ülkeye ihracat yapan holding yaratmış bir adam.
SORULAR peş peşe geldi katıldığım toplantıda. Herkes merak ediyordu:
Kod adı “Medya” olan muazzam dünya, ne menem şeydi?
“Tetikçi” ne demekti?
“Peşkirci” kime denirdi?
Eyvah.
Ne desem ki?
“Bakın” dedim:
DÜNYANIN her yerinden olduğu gibi, İzmir’den de kafileler ardı sıra Çin’e sefer düzenliyor.
Çin, büyük.
Çin, zengin.
Çin’deki bankalar boyuna çelik kasa siparişi veriyor, dünyanın dolarını istiflemek için!
Eğer mesele buysa, toplayın valizleri.
1 milyar 350 milyon insan arasında, nasıl olsa biz de kaynar gideriz!
Ama asıl mesele, insanca bir yaşam sürmekse...
YENİ moda:
Liste.
Başbakan Erdoğan, 14 kişilik listeyle yolu açtı.
Kemal Kılıçdaroğlu başta, herkes peşine takıldı.
Listelerdeki isimlerin hepsinin kendine göre bir önemi, bir değeri var.
Aslında herkesin var.
Misal, Alaattin Yüksel.
KİM derse ki:
- “Ben demiştim” demeyi sevmem.
İnanmayın.
Nitekim geçen gün, İzmir’in makûs talihinin “her şeyden biraz” ile değişmeyeceğini vurgularken “demiştim” ki:
“İzmir bir ‘kültür şehri’ olsun. Ekonomisi de, eğitimi de, şehircilik anlayışı da, toplumsal yaşamı da; gerekiyorsa (ki gerekecektir ) İzmir’e özel bir yasayla, bizi bu hedefe ulaştıracak biçimde yeniden belirlensin, yeniden şekillensin.”
İşte o “İzmir’e özel yasa” için, biz Hacı Baba’ya mum dikerken (!) ayni minvalde başka bir gelişme yaşandı ve “İstanbul’a özel” bir karar, “kanun hükmünde kararname” kapsamında; 2 Ekim tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.
“İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Strateji Belgesi” adını taşıyan, vizyonu “İstanbul, öncelikle bölgesel, nihai olarak da küresel finans merkezi olacaktır” diye açıklanan “strateji ve eylem planı” ile yapılacaklar tek tek sıralandı.