AHALİNİN yarısı AKP’ye oy verdi.
Helâl olsun.
Bir varsayımda bulunsak ve desek ki:
“AKP’ye oy verenlerin büyük çoğunluğu içki içmez.”
Herhalde buna “hayır” diyen pek olmaz, aksine destek gelir “sular seller” gibi:
“İçmez çünkü içki haramdır.”
Nedir helâl, nedir haram...
HIZLI okumayı beceremeyenden, yönetici olmaz zaten. O zaman herkes bir dosya koyar önünüze, “İçinde ne var?” diye sormanızı bekler.
Sordun mu, yandın!
Kimin işine ne kadarı geliyorsa, o kadarını “şu var, bu var” diye sıralar.
Fazlasıyla teknik konularda, sorumluluk verdiğiniz uzmanlara güvenmek zorundasınızdır elbet. Ama mesele dar çevreyi aşan bir boyuttaysa, örneğin yaptığınız iş, başında bulunduğunuz kurum ile kamuoyu arasındaki ilişkiler söz konusu ise dikkat!
Yani...
Çoğu kez “Basın Özetleri” başlığı ile gelen dosyalara dikkat!
Çünkü okumaya kalksanız da, içinde “her şey” olmayabilir!
TANIR mısınız Mile Yanakievski’yi?
Veya Liu Chao -Shiun’u?
Ya da Paul Karalus’u, Graciela Ocana’yı, Michael Brown’u?
Sanmam.
Öyleyse tanıyın:
İlkinin ülkesinde fazla yolcu alan bir feribot battı daha bir hafta önce,18 kişi öldü.
Makedonya Ulaştırma ve İletişim Bakanı Mile Yanakievski istifa etti.
İZMİR’İ yönetenler, 1995 yılında 63 canı sele kurban veren bir şehirde yaşadıklarını asla unutmamalı.
Meselâ şu soruya hiç tükenmeyecek bir ısrarla cevap arıyorum:
O günden bugüne İzmir’de çok şey yapıldı ama her şey tam mı, tamam mı?
İzmir Valisi’nin, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yerinde olsam hemen bir yazı kaleme alır ve az ilgili, çok ilgili ne kadar müdürlük, amirlik, şeflik varsa hepsine gönderir, acil cevap isterdim.
Konutlar ve işyerleri tarafından işgal edilmiş dere yatakları hâlâ var mı, varsa nereleri?
Derelerin su taşma sınırları içinde kalan kaç konut, kaç iş yeri var; buralarda kaç kişi yaşıyor?
Afet, 1995’te Bostanlı Deresi’nde patlamıştı. Aynı yoğunlukta veya daha şiddetli bir yağış, acaba Bayraklı’da, Bornova’da, Hatay’da, Kadifekale’de, Balçova’da, Buca’da olursa; ne olur?
AYNI damdan biz de düşmüştük. Sokakların birer azgın ırmağa dönüştüğünü, kabaran dalgaların önüne kattığı her şeyi ama her şeyi sanki yılların intikamını alırcasına sürüklediğini gözlerimizle görmüştük.
Olacak şey değildi.
İzmir gibi bir şehirde...
Karşıyaka gibi bir ilçede...
Bostanlı gibi bir semtte...
Dağ başındaki mezralarda bile zor yaşanacak bir kâbus, nasıl olur da, gerçeğe dönüşebilirdi?
Tarih, 4 Kasım 1995’ti.
YİNE bir 09.09.09 günüydü.
“Ağrıyan başlarını, yanan göğüslerini dinlendirmek için yalnız altı saat süreleri vardı; gülmek ve konuşmak için değil! Kim bilir ertesi sabah bu hasta, yorgun gözler ne kadar güç açılır, her kemiği ayrı sızlayan bu zavallı vücutlar, fabrikanın düdüğüne ne zorlukla uyardı? ”
İşte o 09.09.09 günü bu satırları okuyanlar, memleketin binbir halinden birine daha, yürekleri sızlayarak tanık oldular.
Fabrikalarda çalışan kadın işçilerin çilesi, hikâyenin kahramanı Fotika’nın şahsında anlatılıyordu.
Fotika’ya aşık ustabaşı Hasip Efendi, sevgilisi ölünce dikilmişti patronun karşısına.
Çalışma koşulları kötüydü, insanlar hasta oluyor ve ölüyordu.
Hepsini haykırarak anlattı birer birer.
BİR üniversitenin önemi ve değeri sadece “bilimsel yayınlar” alanındaki performansı ile kanıtlanabilir mi?
Elbette hayır.
Peki.
Bilimsel yayınlardaki performansının, bir üniversitenin önemine ve değerine yaptığı katkı yadsınabilir mi?
Yine ve elbette hayır.
O zaman bakın şimdi.
2008 yılında en çok bilimsel yayın yapan ilk 10 üniversiteye bakın:
MUSTAFA SARIGÜL her bakımdan incelenmesi gereken biri.
İlginç mi ilginç.
Müthiş mi müthiş.
Daha partisini kurmadan, genel seçimde AKP ve MHP ile kendilerinin barajı geçeceğini ilan etti bile.
“İlan” dedim de, bu arada Gelir İdaresi Başkanlığı da “vergi yüzsüzleri” listesini ilanen duyurdu merak edenlere.
Haliyle ben de merak ettim, gözlerimin kararması, başımın dönmesi pahasına; önce “850 bin TL ve üzerindeki vergi borçlularını içeren 5 bin 889 ismi” tek tek inceledim.
Kimler var kimler!