DÜNYANIN ileri gelen gizli servisleri arasında bir yarışma düzenlenmiş. Vakti gelince, ekipler çok büyük bir ormanlık alanın kıyısında toplanmışlar.
Jüri açıklamasını yapmış:
“Şu gördüğünüz tavşanı ormana salacağız. Bir saat sonra peşinden gidip en kısa sürede tavşanı geri getiren grup büyük ödülü alacak.”
Önce CIA ormana dalmış.
1 gün, 5 gün, 15 gün, 1 ay derken; 40 gün sonra tavşanla geri gelmişler...
Tavşan tekrar ormana salınmış ve bu sefer MOSSAD işe koyulmuş.
1 gün, 5 gün, 15 gün derken; 30 gün sonra ellerinde tavşanla geri dönmüşler.
Sıra KGB’ye gelmiş.
Onlar epey hızlıymış, tavşanı yakalamaları için 15 gün yetmiş.
Nihayet, bizimkiler harekete geçmiş.
Henüz üç-beş saat olmuşken, uzaklardan bir toz bulutu yükselmiş.
Garip sesler, uğultular sarmış her yanı.
Az sonra bir fili hortumundan sürükleyerek getirip, ortaya atmışlar.
Fil perişan.
Orası delik, burası deşik.
Kan revan içinde inliyor.
Jüri şaşkın.
“Ama” demişler:
“Bu fil...”
Bizimkiler de ses yok.
Fil başını hafiften kaldırıp, can havliyle bağırmış:
“Anam avradım olsun ben tavşanım!”
Yakışıklı bir adam, yanında bir devekuşu ile beraber bara yaklaşır:
- Bana bir viski, şuna da bir bardak su.
İçerler.
Adam “Borcum ne?” diye sorar. Barmen, “27 dolar 50 sent” der.
Adam elini cebine atar ve bütün parası çıkarıp tezgâha koyar. Barmen sayar. Para tamam.
Olay bir süre aynen devam eder.
Barmen dayanamaz sonunda ve bu işin sırrını sorar.
Adam anlatır:
“Bir gün tuhaf bir lamba geçti elime. Meğer sihirliymiş. İçinden çıkan cin, üç dilekte bulunmamı istedi. Önce yakışıklı biri olmayı diledim. Sonra, ne zaman ve nerede, ne kadar paraya ihtiyacım olursa, elimi cebime attığımda bulunmasını istedim...”
Barmen merakla araya girer:
“Ya bu devekuşu?”
“Hiç sorma” der adam:
“Üçüncü dileğim, şöyle uzun bacaklı bir piliçti. Yanlış anladı geri zekâlı!”
(Teşekkürler Hasan Küçükkurt...)
Çok karelik ikram
Farkındalık...
FARKINDA olmalı insan...
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Henüz bebekken “Dünya Benim” dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların “Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!” dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini
fark etmeli.
FARK ETMELİ.
Ömür dediğin, üç gündür.
Dün geldi geçti, yarın meçhuldür.
O halde ömür dediğin bir gündür...
O da bugündür.
(Can Yücel’den...)