Bi yola çıkarken çok sorgulamıyorum. Sadece yola çıkıyorum. Zaman zaman bir hedefim oluyor ama çokça “Yol beni nereye götürürse” diye gezmeyi çok seviyorum. Bu ara tam da böyle bi yoldayım. Düştük bi köftenin peşine, yol nereye götürürse oraya gidiyorum.
Edirne, Tekirdağ, Uzunköprü, Kırklareli, İstanbul dolanıp duruyorum. Üç hafta önce Trakya’daydım. Tekirdağ’a uğradıktan sonra, “Acaba şuraya mı, buraya mı gitsek?” diye düşünürken, Trakya’nın en bilinen simalarından, youtube ve instagram fenomeni, dostum, hemşerim Kemal’i, Trakya’nın onu bildiği adıyla “Baba’nın Oğlu Kemal”i aradım. (Kemal Dülger)
Anlattım durumu. “Nerede güzel köfte yeriz, köftecisi bol neresi var?” diye sordum.
Ben, “Kemalcim, şuraya mı, buraya mı gitsek?” derken o, “Agacım yarın sabah çıkıyosun bulunduğun yerden, Tekirdağ’a iki saat mesafede Ahmetbey beldesine geliyosun ve beldeyi beraber geziyoruz” yanıtını verdi.
Ee, Kemal Agam der de ben
Instagram camiasına yeni girdiğim dönemlerdi. Şimdikinin yüzde biri kadar takipçim yok. Bi gün DM’den yürüdü biri; “Abi dükkanımıza gelmişsin, sayfanda paylaştıktan sonra dükkanımız sayende şenlenmiş.”
Pek inandırıcı gelmemişti bana. Sonra bu işyerinin ajansı ile tanıştık. Ona, “Olur mu böyle şey?” dedim. Aldığım yanıt ilginçti, “Abi instagramda senin kadar köfte paylaşan ve bunu anlatan hiç kimse yok. Ve bu önemli bişey. “
Bu konuşmanın üzerinden sanıyorum 7 sene geçti. Ben hala bol bol köfte paylaşmaya devam ediyorum. Ve yakında köfteye özel hazırladığımız bir projeyle karşınızda olacağım. Bu proje için memleketin dört bi yanını dolaşıyorum. Zaman zaman buralardaki köftecilerden de söz edeceğim sizlere.
Tencere köftesi
Edirne’deydim geçtiğimiz ayın ortalarında. Bugüne kadar hiç bilmediğim bir köfte çeşidiyle tanıştım. Tencere köftesi. Biliyorsunuz, Adana, Diyarbakır, Urfa’da kahvaltıda ciğer, İzmir’de söğüş yeniyor. Edirne’de de köfte!
Cumartesi sabahı saat 03.00’te çalan bir telefonla uyandım. Alışığım aslında böyle zamansız aramalara ama telefonu bulmakta biraz zorlanınca ses beni tedirgin etti.
Neyse buldum telefonu, açtım. Karşımda kibar bir ses, “Fedai bey siz misiniz? Bir koli geldi efendim, onu haber vereyim dedim”.
“Benim” dedim ama, “Sabahın 03.00’ünde ne kolisi, kargosu?” diye de düşünmeden edemedim. Kısa bir konuşmadan sonra gelen kutuyu Çanakkale’deki eski dostum, hemşerim Ruhşen Berberoğlu’nun gönderdiğini anladım. Sağolsun, boğaz toriğinden lakerda yollamış bana. Arayan da İzmir Balık Hali esnaflarından Hüseyin Güçsüz. Biraz telaşlı bir telefonun ardından durumu anladım fakat uykum kaçtı bi anda.
Hızlı bir kararla, uzun zamandır uğrayamadığım İzmir Balık Hali’ne gitmeye karar verdim. Hem lakerdamı alırım hem de lakerdayı bana ulaştıran Hüseyin Güçsüz’e teşekkür ederim diye düşündüm.
Eskiden hale hemen her hafta giderdim. Hatta bu yetmez, bazen taa Çeşme’ye kadar tüm balık mezatlarını gezdiğim
Biliyorsunuz benim yemek hikayem instagram’da başlamadı. Çalıştığım kurumda, yemek sohbetlerinin reklam satışına katkı sağladığını, müşteri ile hemen sıcak bir diyaloğa dönüştüğünü görünce, daldım gitti gastronomi dünyasına… İlk zamanlar işime katkı diye düşündüğüm bu durum, sonradan bende aşka dönüştü. Bir dönem gidip deneyimlediğim yerleri çalıştığım gazetede yazdım. İçinde “adımın geçtiği imzasız yazılarla” başladım yemek hikayelerini yazmaya.
Malumunuz köftesever biriyim. İlk yazdığım mekanlardan biri de Kağıtta Köfte’ci Tamer’di. Bu sabah bi video düştü önüme, ulusal bir firma dikkate değer gördüğü mekanlarla ilgili çektiği seriye Köfteci Tamer’i de almış.
Pek çok insanın bilmediği, henüz instagram’ın bu kadar aktif olmadığı yıllarda ekip arkadaşlarımı, müşterilerimi götürdüğüm yerdi burası. İlk yazmaya başladığım dönemde ısrarla insanlara önerdiğim dükkan Köfteci Tamer. O nedenle videoyu görünce
Mevsimler eskisi gibi değil artık. Yağmura hasret toprak. Ayvalık’tan geldiğimden beri yağmur yok! Hava hala mevsime göre sıcak.
Biliyorum biraz olumsuz bi giriş oldu. “Felaket tellallığı yapma” diyebilirsiniz ama gerçek bu.
Elbette hava mevsim normallerinin üzerinde sıcak, güneş yüzünü bizlerden sakınmıyorsa yapacak tek şey var. Dışarı çıkmak.
Evet fırsat bu fırsat kendimizi sahillere, doğanın kollarına atmak en güzeli.
Orman sevenler, şu aralar Tire, Ödemiş, Bayındır bambaşka renklere büründü. Yeşil, sarı, kahverenginin tüm tonları, bir ressamın elinden çıkmışçasına güzel.
Deniz koca yaz boyunca hırçındı. İzmir’de teknesi olanlar diledikleri gibi çıkaramadılar keyfini ama şimdi, “Hadi gel, sakinim” diyor. Çarşaf gibi neredeyse şimdi mavilikler. Bi olta, birer tost ve bol bol iyot kokusu hepimize iyi gelecek.
Öyle çok uzaklara gitmenize de gerek yok. Bostanlı, Kordon, İnciraltı, Sahilevleri, Urla İskele her yer uygun.
Atın arabanıza kamp sandalyenizi varsa bi masa, yapın çayınızı
Benim için Ayvalık biraz hüzün, çokça özlem ve bol bol da lezzet şehridir! Neden hüzün, özlem, lezzet? Anlatayım efendim. Bu yıl sağolsunlar, Ayvalık Zeytin Hasat Festivali düzenleyicileri beni de organizasyonlarına davet etmişler. Her zaman gitmekten, sokaklarında kaybolmaktan büyük keyif aldığım, memleketimin en güzide yerlerinden biridir Ayvalık. Sokaklarını gezerken dokunduğunuz her duvar, eşya, yürüdüğünüz yol, bi kahve içimi soluklandığınız minik dükkanların hepsi biraz hüzün doludur. Gidenlerin gözyaşlarıyla ıslanmış bir şehirdir Ayvalık, tıpkı Midilli’nin, Girit’in sokakları, evleri gibi. Mübadelenin acılarını taşır. Dil, din, ırk ayırmadan, iki taraflı yaşanan özlemin, hasretin şehridir.
Her ne kadar hüzün, özlem koksa da sokakları, aynı zamanda neşeli insanların, lezzetli yemeklerin, deniz gören bilge ağaç zeytinin, lezzetli yağını bizlere sunduğu yerdir Ayvalık... Ve şimdi buraların en keyifli olduğu zamanlar. İnsanlar zeytin ağaçlarının altına sergilerini sermişler zeytin çırpıyorlar.
İş hayatında en eğlendiğim laf “Çok yoğunum” herhalde. Sebebi de, hep yanımda yapılan telefon konuşmaları galiba. Bakıyorsun adam “Yoğunum” diyor. Halbuki, derin bi muhabbetin içinde. Yalan dolan anlayacağınız. Ama size bi şi diim mi?
Sanıyorum benim de o sözü etme zamanım geldi. Demem o ki, geçen hafta accayip yoğundum!
Önce, dolu dolu 3 günlük bir Akhisar lezzet turu, ardından da önümüzdeki günlerin sürprizi televizyon çekimleri. Bitmedi! Bu hafta da Ayvalık Zeytin Hasadı Şenliği...
Bunun adı yoğunluk değildir de nedir? Şikâyetçi değilim. Ben istedim böyle olmasını. Benimkisi tatlı bi yoğunluk.
Dilerseniz, biraz Akhisar’dan söz edeyim size. Belediye Başkanı Besim Dutlulu’nun davetiyle memleketin dört bi yanından influencer gençlerle ‘Leziz Akhisar’ etkinliğine katıldım. Yalan yok, koşa koşa gittim. Akhisar’ı öteden beri çok severim. Sırf köfte yemek için bile gideriz maaile. Çocukluğumun lezzetini bulduğum tek köfteci orada çünkü. Hadi ismini de vereyim, Muhtar
Şimdi biraz bakım, biraz da önümüzdeki yolculuklara hazırlanma zamanı. Sonbahar rotasını belirledik, karavanımızla dağ kampı için gün sayıyoruz
Kaş, Fethiye, Karaburun, Bursa derken biraz yorulduk. En son sakin şehir Seferihisar’daydık. Pek hoş zamanlar geçirdik. Şimdi biraz bakım, biraz da önümüzdeki yolculuklara hazırlanma zamanı. Hoş sen plan yaparmışsın ama kader bir köşeden seni izler yine bildiğini okurmuş. Ama ne olursa olsun plansız olmaz.
Pandemiden önce her 10 Kasım’da Fethiye’deki kamp grubumuzla dağ kampında olurduk. Fakat 3 yıldır bunu yapamıyoruz. Şu aralar uzun zamandır ara verdiğimiz dağ kampını tekrarlamayı planlıyoruz. Tarihleri belirledik. En son Fethiye Girdev Yaylası ve Denizli Çameli’deydik. Bu yıl planlanan yer Kızılcagölcük Yaylası. Fethiye’ye 60 km mesafedeki bu yaylaya gitmek ve oradaki deneyimlerimi sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.
Karagöl
Bunun dışında İzmirli bir karavan grubu Karagöl’e gitmek üzere program yapıyor. Eğer Fethiye ile çakışmazsa, eşsiz doğa ve muhteşem gölün kıyısında 3 gün