Eski günleri, eski şarkıları özler oldum son zamanlarda. Yıllar sonra Gülden Karaböcek, Ferdi Tayfur dinlemeye başladım. Şimdi kulağımda Gülden Karaböcek’ten “Kır Çiçekleri” var. Bülbül sesiyle, “Bir türlü aklımdan çıkmıyorsum sen, feryadımı duyup dönmüyorsun sen, ne vardı sanki böyle küsüp kaçacak, sevildiğini bilmiyorsun sen, dön gel artık civelek yarim, bir bilsen seni ben nasıl severim, takma başına kır çiçeklerini, çiçeklerden daha çok güzelsin yarim...”
Böyle tatlı bir hüzünle sürüyor şarkı. Ferdi Baba da dillendirmiş aynı şarkıyı. O da başka güzel. Neden böyle oldum, hüzne daldım bilemedim. Halbuki 53 yaşımda olsam da bir “influencer”im ben (ne havalı isim be), üstelik de çok genç, dünyaya farklı bakan, cıvıl cıvıl arkadaşları olan bi influencer.
Şarkıyı dinlerken hüzünle dolan aklımın kalan kısmıyla, şöyle bi düşündüm de, bu ara böyle düşünmeme, daha fazla geçmişe özlem
Okullar açılınca pek fazla uzaklara gidemez olduk. Ama olsun, oturacak değiliz ya! Yakın çevremizi keşfetmeye, yaz boyunca kalabalık diye gidemediğimiz yerlere gitmeye devam. Bu hafta karavanımızın durağı Türkiye’nin ilk “Cittaslow”u (sakin şehir) Seferihisar.
Seferihisar’da keşfedecek o kadar çok şey var ki! Ama siz eğer yolunuz buraya düşerse bir şey yapmamayı tercih edin, amaçsız gelin sakin şehir Seferihisar’a. Biz öyle yaptık.
Attık kendimizi karavanımıza, öylece çıktık yola. Bildiğim, gezdiğim ve çok sevdiğim bir yer Seferihisar. Keşfedecek şahane noktaları var: Sığacık köyü, pazarı ve kalesi, Teos Antik Kenti, Papaz Boğazı Koyu, Turkuaz Koyu, Azmak Koyu, Taş Ada Koyu, Marina gibi... Daha bir sürü yer! Ama bizim aradığımız sakinlik değil, daha çok sakinlik...
O yüzden belki de birçok İzmirlinin bile bilmediği Azmak Koyu’na gidiyoruz. Seferihisar’a gelmeden, Bademler köyünü geçince, Ulamış Sapağı’ndan gidiliyor buraya. Fakat siz direkt koya gitmek yerine bence kesinlikle Bademler ve Ulamış köylerine
Geçtiğimiz hafta 3 gün boyunca İzmir Konak Belediyesi’nin organize ettiği bir influncer gezisindeydim. Çok sevdiğim Kemeraltı, Basmane, Çankaya, Alsancak’ta bunca zaman bakıp da göremediğim, gözümden kaçan ne çok şey varmış. Ama olsun, hep gözümüzden kaçan bişeyler olsun ki, biz daha çok tavaf edelim buralarda, anı biriktirelim değil mi?
Çok hızlı ama acayip keyifli bir tur oldu Konak gezisi. Şimdi yazımı yazarken anlıyorum, film şeridi gibi bir geziydi gerçekten. Dönertaş, Milli Kütüphane, Basmane, Tilkilik, Kemeraltı, Söğüşçü, Gevrekçi, Kahveci, Kadifekale, Alsancak, Basın Müzesi, Radyo Müzesi, Kordon, Konak, Saat Kulesi ve daha birçok yer. Nefesimiz kesildi vallahi.
Umarım İzmir’i seven, İzmir hasreti duyan, bu geziyi sosyal medyadan takip edenler de en az bizim kadar keyif almışlardır.
İçim cız ediyor
Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Bu gezide en çok mutlu olduğum anlardan biri İzmir Büyükşehir Belediye binasının yıkılmış olmasıydı. Çünkü yıllardan beri o
Kemeraltı...
Çarşı, buluşma noktası, İzmir’in kalbi, dünyanın ilk alışveriş merkezi...
Daha onlarca, yüzlerce özellik sayılabilecek, yaşayan, İzmirli’ye nefes veren enfes bir yer.
O kadar eski ki, tarih bilgimi kaleme almak konusunda eksikliğimi bildiğimden, çarşının kuruluş zamanını aynen internetten ulaştığım bilgiyi aktarıyorum size;
“1650-1670 yıllarından itibaren deniz kıyısının doldurulması ve yeni yerleşim alanları ile ticarethanelerin açılması ile oluşturulmuştur. 1592’de inşa edilmiş Hisar Camii’nin bulunduğu mevkiden başlatılmış bu yayılmanın çizgisini, başka bir şekilde eski deniz kıyısı hattını günümüzdeki Anafartalar Caddesi oluşturur. İnşa edilen günümüze ulaşmış en önemlilerinden biri 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılan Kızlarağası Hanı’dır. Bunun dışında semtte çok sayıda han inşa edilmiştir. Ayrıca pek çok tarihi sinagog yer almaktadır.”
Bu kadar mı peki? Elbette hayır ama benim asıl anlatacağım bu kadim tarihe değer katan, koca binalara anlam veren insanlar...
Çok isterdim, “Gezmediğim sokağı kalmadı
Biraz daha sakin, huzurlu bir dinlence mekânındayız bu hafta: Sakin şehir Seferihisar’ın tam karşısındaki Urla Demircili Koyu’ndayız
Bence Eylül, “karavancıların ayı” olmalı. Yaz boyu gittiğimiz her yerde illa bir sorun çıktı karşımıza. Marmaris, Kaş, Karaburun nereye gitsek ya bir işgüzar, fırsatçı ya da “manzaram bozuluyor” bahanesiyle “hep bana hep bana” diyen birileri çıktı karşımıza. Yalnız kendim için söylemiyorum, tüm karavancılar yaşıyor bu sorunu. Park sorunu da eklenince üzerine, koca yaz birçoğumuza iyi gelmedi. Ama eylül öyle mi ya! Sahiller boşaldı. Şehirlere, beldelere “karavan giremez” yasakları bitti ve her yer karavancılara kaldı.
Geçen haftaki Ildır gezisi kesmedi bizi. Bu hafta biraz daha sakin, huzurlu bir dinlence mekânı seçtik. Sakin şehir Seferihisar’ın tam karşısındaki Urla Demircili Koyu. İzmir, Çeşme otobanının hep sağ tarafına gider insanlar. Yolda giderken deniz hep sağınızda kalır ya, belki de ondandır. Fakat yolun solu daha güzeldir bana göre. Daha yeşildir, yol boyu
Galiba İzmir gastronomiyle tanışmaya başladı!
Lütfen tabirimi mazur görün ama “galiba” dememin bir nedeni var.
Uzun zamandır, İzmir’in lezzetleri önce İzmirli, sonra da başka iller, ülkelerle buluşmalı, organizasyonlar yapılmalı diye, diye dilimde tüy bitti.
Yazımın başında da dediğim gibi “galiba” bu iş yapılmaya başlandı.
Önce Terra Madre Anadolu sonra da Terra Madre ile kıyaslanmasa da, Buca Anadolu Lezzetleri Festivali...
Buca Belediyesi himayesinde geçtiğimiz hafta Anadolu’nun birçok lezzeti kurulan etkinlik alanında İzmirliler ile buluştu. Kars’tan Gaziantep’e, Burdur’dan Adana’ya kadar birçok ilin yerel yemekleriyle katıldıkları festival güzeldi, eğlenceliydi.
Lezzetin yanında aynı zamanda kültürler buluşması gibiydi festival alanı. Zeybek de vardı, halay da, horon da.
Bulgaristan göçmenlerinin, Trakya’nın geleneğidir panayır. En eskilerinden biri Pavli Panayırı’dır. 112 yıldır Kırlareli Pehlivanköy’de yapılır. Sadece şu lanet hastalık korona yüzünden kesintiye uğradı. Onun dışında hep yapıldı.
Şimdilerde panayırların adı festival oldu ya neyse, başka bir yazıda anlatırım onu da.
Geçtiğimiz hafta Gaziemir Sarnıç Piknik Alanı’nda bir panayır vardı. Uzun zamandır düzenlenemeyen panayır bu yıl tekrar yapılmaya başlandı. İzmir Başkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği uzun bir aradan sonra yeniden Balkan göçmenlerini bir araya getirdi. Dernek Başkanı Abdurrahim Nursoy, hem anavatanda hem de Balkan coğrafyasında yaşayan, akrabalık bağları olan Türk milletinin dayanışmasının öneminin altını çizen bir konuşma yaptı. Sonra da başladı panayır. Bulgaristan’dan gelen konuklar ve Türkiye’de yaşayan tüm Balkan göçmenleri hep birlikte kocaman bir halka oluşturup şarkılar, türküler eşliğinde oyuna başladılar.
Izgaraların başında kebapçe (köfte) kuyruklarına girdiler. Eskiler
2022 Kurtuluş’un 100. yılı! Hepimiz için çok önemli, çok anlamlı bir tarih.
Bu yıl kurtuluş kutlamaları erken başladı benim için. İlk olarak 5 Eylül’de Nazilli’nin kurtuluş gününe katılmak kısmet oldu. İtiraf etmeliyim Nazilli’ye kutlamaların sadece birer tören ve standart konuşmalardan oluşacağını sanarak gittim.
Sabahın ilk ışıklarıyla kurtuluşu müjdeleyen top atışları günün farklı geçeceğinin müjdecisiydi sanki. Atatürk Anıtı’na konan çelenk ve saygı duruşundan sonra, coşkuyla kutlama alanına yapılan yürüyüş görülmeye değerdi.
Nazilli’nin, kurtuluşun coşkusuna ortak olmaya gelen yabancı ülke çocuklarının gösterileri ben yaştakileri bambaşka bir zamana götürdü. Bugün ülkelerinde savaş olan Ukraynalı çocukların gösterisi seyircilerin gözlerini doldururken, kurtuluş törenine bambaşka bir anlam kattı. Gün boyu sürdü kutlamalar. Düzenlenen sempozyum Nazilli’nin milli mücadelede ne kadar önemli olduğunun bir kez daha altını çizdi.
De