Bu ülkenin en hızlı futbolcusu hangisi?..
Arda Turan!.
Yeter ki gazı verin!.. “Adam” altındaki arabalardan hızlı... Sıfırdan yüze saliseler içinde çıkıyor cayır cayır yakıyor her yeri.
Muhteşem bir şekilde gaz yiyor. Her zerresini inanılmaz bir agresiflikle güce dönüştürüyor.
Sakınma gazı kaldırsın asfaltı.
Kır direksiyonu, sür istediğin yere.
Gürültü kaçınılmaz. Kaza büyük olasılık.
Ne Şırnak Şenobalıyım, ne de laf olsun diye “bu ülkenin her köşesi benim” hamasetini okşamaya çalışanlardanım.
Ama Şenoba için gönül rahatlığıyla “benim” diyebilirim.
Çünkü Şenoba’nın fahri hemşerisiyim.
Bu payeyi 2005’de Babat aşiretinin ikinci adamı Hüseyin Ebuzzeydoğlu, halkı adına lütfetti, şerefle kabul ettim.
***
Sportif bir ipucu ile gitmiştim Şenoba’ya.
1995 “Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Spor” araştırmamdan on yıl sonra aynı güzergahı tekrar gezmek ve değişimleri yazmak için yola çıkmıştım. Cizre’den Şırnak’a ulaşmıştım.
Merak ediyorum!.. Fenerbahçe’nin Adana’da nasıl oynadığını, maçı nasıl ve neden kazandığını, hocanın, futbolcuların performanslarını merak eden bir tek Fenerbahçeli var mıdır acaba?..
Hiç sanmam...
Bir sezondur “Bizim” diyecekleri, gurur duyacakları o kadar az eleman vardı ki formaların içinde...
Yabancısı olmuşlardı takımın.
Taraftara “Gezgin tiyatro grubu” gibi geliyordu!
Hocasından yıldızına performans cimrisi, bugün burada-yarın yokların düşük performanslı kumpanyası “sahiplenme duygusu” yaratmaz insanlarda...
Belki doksan dakika oyalar; o kadar.
Açıkçası oyalanacak futbol bile yoktu Adana’da.
Kaderin ve insanların gözünden düşmüş, eski hızından eser kalmamış olsa da Fenerbahçe hala “Batı’nın en büyük silahşoru” galiba!..
Efsanesi sürüyor ki, onun yerine aday olana, “bir numara” olmak bile yetmiyor... “En hızlı sensin” iltifatları kesmiyor.
Bir de Fenerbahçe’ye “pes” dedirtmek gerekiyor.
Dikiliyor Fenerbahçe’nin karşısına şık şıkıdım giyinip... Ağır ve tane tane “Evet sana söylüyorum” diyor Robert De Niro’nun ayna antrenmanı gibi: “Seninki şampiyonluk değil hırsızlık parsası”!
Bilirsiniz bu davranışları...
Amaç, “çek silahını”!..
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın Fenerbahçe’nin kazandığı Euroleague karalaması, tam da böyle bir western manzarası.
Bir yerden bakarsanız zamanlama fena değil.
Beşiktaş’ta ne kadar rekor varsa hepsini kıran, bunca yıldız arasından yaşam ve enerji veren Güneş kadar ayrı bir yeri olan Şenol Hoca, gelecek sezon için kişisel rotasını veciz bir cümleyle açıkladı:
“Üç ihtimalli”!..
Toto mu oynuyoruz Hoca’m?..
Ne gece, ne gündüz... Gölge yani!
Diyor ki... Ya Beşiktaş’ta kalırım ya başka bir takıma giderim ya da teknik direktörlüğü bırakırım.
Bırak...
Bırak ama teknik direktörlüğü değil!.. Zaten bilgenin hakkıyla ele geçirdiğin “makbul hoca” sürecini yapay dokunuşlarla uzatmayı, tadını çıkarmayı veya her hocanın gönlünde yatan aslan “Ay-Yıldız” mektup yazmayı bırak.
Ben size üç ihtimalin mealini yazayım:
Gelenek bozulmadı!.. Fenerbahçe ile Trabzonspor oldum olası “birbirlerini oynamaya zorlayan” takımlardı. Sezonun sonu gelmiş, hedefler bitmiş tükenmiş; fark etmezdi.
Kadıköy’de Fenerbahçe’yi mağlup etme veya Trabzonspor’a boyun eğdirme -puanları pek bir işe yaramasa bile- kadim rekabet ile taraftar hafızalarını tazelemek açısından paha biçilmezdi.
Ve yine fark etmedi...
Hem Fenerbahçe hem de Trabzonspor bu sezon var olan tüm güçleri, tüm hünerleri, becerileri, iddiaları ve iyi niyetleriyle ellerinden geleni yaptılar.
Üretilen futbol mükemmel değildi ama iki eski şampiyonun bu sezonki kapasitesi bu kadardı.
Fenerbahçe sahaya “ofans yüklemesiyle” çıktı... Trabzonspor mutlaka kazanması gereken ve berabere devam eden maçın son çeyreği gibi başladı.
Sertlik ve ikili mücadele kaçınılmazdı.
Fenerbahçe’nin bitmesi için gün saydığı “hüzünlü süreci” en kestirme yoldan Ümit Özat söyledi maç önü konuşmasında:
“Göz önünde olan maçlar dışında futbolcularımı motive etmek kolay değil”!..
Yani... Gençlerbirliği ne düşme tehlikesi ne de Avrupa ihtimali olan bir takım. Fenerbahçe’nin esamesi bile okunmayan bir sezonun sonunda futbolcular niye Fenerbahçe maçına asılsın...
Acı ama gerçek.
Fenerbahçe “yenmesi kıymetli takımlar” listesinden bile silinmiş bu sezonda.
Ümit Hoca hiç yakınmasın; aslında elinde avucunda motivasyon gerekçesi kalmayan Fenerbahçe.
Galatasaray’ı geride bırakmayı geçin... Bu takımın çoğu o rekabetin farkında değil belli ki.
Al Fenerbahçe’yi vur Galatasaray’a!.. İkiz gibiler. Borç onlarda, başarısızlık onlarda, hoca sorunu, futbolcu problemi, yönetim hatası, taraftar küskünlüğü, hep aynı.
UEFA’da bile yan yana sorguya çekilip, beraber ceza alıyorlar.
Ama bir farkları var:
Yöneticileri...
Biri iyi diğeri kötü demek istemiyorum. Sportif yönden yok birbirlerinden farkı. Sadece konu “hatadan ders çıkarmaya” gelince Galatasaray şanslı.
En azından kucaklaşmaya hazır bir başkanı var.
Kucaklaşmak gerektiğini bilen bir başkan...