Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ne Şırnak Şenobalıyım, ne de laf olsun diye “bu ülkenin her köşesi benim” hamasetini okşamaya çalışanlardanım.
Ama Şenoba için gönül rahatlığıyla “benim” diyebilirim.
Çünkü Şenoba’nın fahri hemşerisiyim.
Bu payeyi 2005’de Babat aşiretinin ikinci adamı Hüseyin Ebuzzeydoğlu, halkı adına lütfetti, şerefle kabul ettim.
***
Sportif bir ipucu ile gitmiştim Şenoba’ya.
1995 “Olağanüstü Hal Bölgesi’nde Spor” araştırmamdan on yıl sonra aynı güzergahı tekrar gezmek ve değişimleri yazmak için yola çıkmıştım. Cizre’den Şırnak’a ulaşmıştım.
Şırnak’da Babat soyadlı bir genç ki, Şenobalı herkesin soyadı Babat’dı... Bir kişi hariç; o da “zanlı ve aranan” Hüseyin Babatile nüfus kağıdı birbirinin kopyası olduğu için soy ismini Ebuzzeydoğlu olarak değiştiren Hüseyin dostumdu- utana sıkıla yanıma gelmiş, “Abi bizim de futbol takımımız var Şenoba’da” demişti.
Taksi iki katı para aldı Şırnak’tan Şenoba’ya... Yolun fiziksel ve terör riskleri göz önüne alındığında insaflıydı şoför.
Hayatımda, gökyüzünü kesen dev bir “testereye” benzeyen dağları ilk o yolda görmüştüm. En sık arama-taramaya o yolda takılmıştım.
Yol bitti, etrafı dağlarla çevrili bir tepsi gibi Şenoba çıktı ortaya...
Tabiat, insanoğluna bereket ve huzur için kurgulayıp sunmuştu Şenoba’yı, terör cehenneme çevirmişti. Artık iyi ve güzel olan ne varsa Şenobalıların yüreğine sığınmıştı.
***
Davy Crockett filmlerinde, kale kasabalar olur ya, kadın erkek çoluk çocuk yaşanan ve erkeklerin tümü silahlı milislerden oluşan...
Manzara öyleydi.
Vatana, bayrağa bağlı iki bine yakın korucu ve aileleri, defalarca baskına uğrayan, taciz atışları vaka-ı adiye haline gelmiş Şenoba’yı koruyorlar, yanlarında konuşlanan askeri alay emrinde çevredeki operasyonlara katılıyorlardı.
Başka yapacak işleri kalmamıştı ki... Hayvancılık imkansızdı teröristi ayıklamakla bitmeyen dağlarda. Tarım yapsan, yakıp yıkıyorlardı. Nasırlı eller orakları, tırmıkları bırakılmış kaleşnikoflara sarılmıştı.
***
Futbol ise tek terapileriydi Şenobalıların.
Kısa bir tanışmadan sonra “Şenoba Futbol Takımı” ile birlikte futbol sahalarına tırmandık bir saat kadar!
Beklentimiz büyük değildi ama fark etmezdi... Çünkü karşılaştığımız sıra dışı durum tahmin edilemezdi!
Yalçın kayalar arasında bir dönüm düzlük... Derme çatma kaleler ve kireç çizgilerle sahaya benzetilmiş. Sahanın ortasında ise iki tane de ağaç...
Evet... 80 - 100 yaşında iki ceviz ağacı...
Biri santraya yakın, diğeri dağ tarafındaki kaleye... Ağaçlara çarpmamak için çok dikkat etmek gerekiyordu top oynarken. Kolu kırılan falan olmuştu.
İşte o anda kanım ısındı Şenoba’ya.
Kan gövdeyi götüren bir coğrafyada iki ağaca kıyamamışlardı futbol zevkleri için. Tepeden tırnağa silahlı, ölümle yaşamı harman etmiş, teröriste Azrail insanların şu inceliğine, doğasever yönlerine bakın.
***
Muhteşem fotoğraflar çeken Cengiz Malgır kardeşimle İstanbul’a döndükten, sükse yaratan röportajlarımızı yayınladıktan sonra da bitmedi Şenoba sevgim.
Bir gün zamanın Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, “Bizim için bu memleketin her yeri Şişli’dir” demez mi?..
Hüseyin Ebuzzeydoğlu dostumu aradım, “Şenoba da Şişli mi” dedim?..
Zeki adam, “Tabi” dedi.
Zeki diyorum; kibarlıktan değil... Kendi jenerasyonunda Şenoba’dan liseyi bitiren ilk insandı Ebuzzeydoğlu. Şırnak’taki okula bazen yayan gidip geldiğini anlatmıştı. Artık kızları üniversitede okuyordu farklı illerde.
“Şişli Şenoba” pankartlarını hazırlatacağını, beldeyi donatacağını söyledi.
Döndüm Sarıgül’e...
Sonuç; Şişli’den Şenoba’ya iki tır malzeme gitti... Büro eşyaları, bilgisayarlar vs.
Yine nezaketi elden bırakmadılar ve İstanbul’a bir “Babat heyeti” yollayıp...
Sayın Sarıgül’e plaket ve şükranlarını sundular.
***
Doğa ve koşullar çepeçevre dağlar gibi keskinleştirmiş olsa da elleriyle değil gönülleriyle veren insanlardı Şenobalılar.
Ben Şenoba’yı, Şenoba beni o kadar sevdik ki, ikinci gittiğimde Hüseyin Bey tutturdu, “seni buradan evlendirelim”!..
“Çıldırdın mı ben evliyim” dediysem de yıllarca sürdü ısrarı... “Olsun... Burada da bir yuvan olur Ercan Bey” deyip durdu.
Bölge adına büyük bir iltifattı bu.
Bana kendimi “Babat” gibi hissettirdi.
Belki bir gün Deniz Seki için cezaevi kapısına gönderdiğinin yarısı kadar kamera ve muhabir yollar medya da Şenoba’ya… Onları tanır ve bana hak verirsiniz.
***
Futbol falan bahane... Şenoba’ya ayak bastığımdan bu yana hep bir yanım Şenobalıdır benim.
Pkk azıttığında güzel beldem için endişelenirim, ararım tehlikenin boyutlarını anlamaya çalışırım, işe yararmış gibi aman dikkatli olun derim, bir korucu hemşerim şehit verildiğinde başsağlığı dilerim, onları özlerim İstanbul gurbetinde.
Ve güzel ama talihsiz beldeme moral vermeye, güç katmaya gelen kahramanların o güzel havadan mübarek toprağa düşerek Hakka yürümesi ile iki kat yandı yüreğim.
Hiç iyi bir haber gelmeyecek miydi Şenoba’dan?
***
Şehitlerimize rahmet, Şenobalılara başsağlığı ve metanet diliyorum.
Çünkü...
Tümgeneral Aydoğan Aydın, Albay Oğuzhan Küçükdemir, Albay Gökhan Peker, Yüzbaşı Songül Yakut, Binbaşı Koray Onay, Yüzbaşı İlker Acar, Yüzbaşı Nuri Şener, Başçavuş Mehmet Erdoğan, Uzman Çavuş Zeki Koç,
Pilot Yüzbaşı Serhat Sığınak, Pilot Üsteğmen Abdülmuttalip Kesikbaş, Başçavuş Fevzi Kıral ve Pilot Uzman Çavuş Hakan İncekal da artık Şenobalı...
Öyle değil mi?..
Öldüğün yer de doğduğun yer kadar senin olmalı.
Hele vatan için ölmüşsen.
Kahraman memleketimde kahraman hemşerilerimi kaybettim, yastayım.

Haberin Devamı

Benim talihsiz Şenobam..