Atletizm dünyasını bilemem ama Dünya’da aynı anda iki ülkeyi birden mest eden atletlerdendir Dünya şampiyonu Ramil Guliyev...
Altı yıldır TC kimliği taşıdığı ve müthiş başarısını Ay-Yıldızlı forma ile kazandığı için en başta bizi... Sonra doğduğu ve ölene kadar kalbinde taşıyacağı Azerbaycan’ı.
Hisler karşılıklı!
Tıpkı bizim gibi bir tek Azeri olduğunu sanmıyorum Guliyev’in madalyası için göğsü kabarmayan. Sadece Azerbaycan Atletizm Federasyonu tatsızdır belki. Çünkü hiç kolay olmadı Guliyev’in Türk vatandaşlığına geçişi.
Azerbaycan Atletizm Federasyonu öfkeden köpürmüştü.
Bir yıl sonra 2012’de Londra’da düzenlenecek olan Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’yi temsil edebilmesi Azerbaycan Atletizm Federasyonu’nun iznine bağlıydı ve izin çıkmadı.
Kardeş ülkenin atletizm sorumluları “Yavrusunu” severken öldürecek gibiydi. .
Açık konuşmak gerekirse, kulüplerin bol keseden yabancı takviyeleri ile “21. yüzyılın en çetin mücadelesine” aday bu sezonda, kimse formasına, tarihine şöhretine güvenmemeli.
Özellikle de Fenerbahçe!
Zaten beş takımın şampiyonluğa oynadığı belli, diğerlerinde de ekmek aslanın midesinde.
İşte Göztepe...
14 yıl aradan sonra lige dönmüş tam 16 transfer yapmış. Sabri dışında tamamı yabancı onbirle sahada ki, geçen sezondan bir topçusu kalmış. Frankfurt hava alanı gibi takım.
Lakin alışma, yabancılık çekme, uyum sağlama derdi yok eloğlunun. Takır takır oynadı.
Özellikle ilk yarıda Fenerbahçe’ye baskı yapıp kendi sahasında hapsetti. Ortada sıkıştırdı. Pas oyunun bozdu. İlerde çoğalmasına engel oldu.
İşte size dumanı üstünde bir “yeni sezon fıkrası”:
Galatasaray Başkanı sayın Dursun Özbek’in İgor Tudor’la ilgili en ufak bir şüphesi yokmuş!
İyi mi?
Absürt müdür, komik midir, şoke mi eder, “hadi oradan” mı dedirtir bilemem.
Ama eylem ile söylem farklılığının altını çizip hayret yaratarak güldürmeyi amaçlayan Amerikan esprileri gibi tadı yuttuktan sonra ortaya çıkan tarzda olduğu kesin.
Şayet şaka değilse, “şüphe” duygusunu mu yitirdi, yoksa bizim zekamızdan mı şüpheli sayın başkan?
Biz yine iyi niyetli olalım ve “espri” diyelim!
Kupa, futbol, mücadele, stat, seyirci süper de... Ya son dakika penaltısını Pepe değil de Moke yapsa, Adriano atsa, Beşiktaş kazansaydı ne olurdu Samsun’da?..
Sezonu başlamadan bitirecek bir facia yaşanabilir miydi?
Var mı “hayır” diyebilen?
Baksanıza; sözde “didik didik” aranmış seyirci maça “sağlam” gelmiş!
Ve daha önemlisi bilenmiş...
Bileyen kim?
Siyaset.
Tam da bunu demek istemiştim Aykut Kocaman’ın II. Fenerbahçe devrine “şerh” koyup “zamanı şimdi mi” diye sorarken!..
Fıkra gibiydi... Fakat Hoca’nın doğruluğu, dürüstlüğü, soğuk kanlılığı başa dertti...
Çünkü Fenerbahçe’nin “acil ihtiyacı” coşkuydu bu sezon. Yani Aykut Kocaman’ın tek eksik tarafı!
Elbette yatırım ve akıl şarttı... Ama popüler kültürün kaldıracı algıydı.
Amiyane tabirle kitleleri gaza getirmek için ticarette, siyasette ne yapılıyorsa aynısı gerekiyordu dibe vurmuş Fenerbahçe için.
Ben demiyorum ki “Hoca yalan söylesin”!..
Pozitif gerçeklerin altını kalın kalın çizmek, negatif olanları es geçmek, ortada başarı hanesine yazılabilecek bir sonuç varsa biraz daha göze sokmak, “eksiği biz hallederiz” diye güven vermek yeterli olabilirdi depremzede gibi ortada kalmış Fenerbahçe’ye toparlanma süresi yaratabilmek için.
Rahmetli Turgut Özal’ın “boş bakanlığa niye atama yapmıyorsunuz” sorusuna verdiği “valla dolu olanlardan daha çok işime yarıyor” yanıtındaki gibi değildir futboldaki boş koltuk...
Tam tersine... Yeşilçam’ın Altın Koza’lı “Boş Beşik” dramına fark atar!
Sadece Fatma Girik ile Tugay Toksöz kâbusu olmakla kalmaz, bilinmezlik endişeye döner, önce namzetlerin sonra kulüplerin en sonunda da futbolun huzuru kaçar.
Hele o koltuk Milli Takım Teknik Direktörlüğü gibi ballı börekli ise...
Hele bir Dünya turnuvası ensemizdeyse.
Ve hele binbir türlü lobi, o koltuk üzerinden rant/çıkar/avantaj hesapları içindeyse.
***
Kalemini aile ferdi gibi korumaya çalışan bordrolu bir basın emekçisi olarak, Fatih Terim’in üç haneli milyonlara yaklaşan Milli Takım ücreti hakkında ahkam kesmek ne kadar doğrudur bilemem ama... O para küresel futbol ekonomisi gereği “illaki” federasyon kasasından çıkacaksa, Hans’ın, Lui’nin, İvan’ın yerine Terim’e gitmesini yeğlerim ben.
Veya Mustafa’ya, Şenol’a, Abdullah’a...
O yüzden işi paraya getirip Fatih Terim’e bel altından çakmak isteyenler, önce Dünya’nın sayılı teknik direktörlerinden birini benim bordro ile çalışmaya ikna edecekler, sonra geçtiğimiz dönem için tüyü bitmemiş yetimin hakkından bahsedecekler.
Ha... “Ben futbol denilen popüler kültürün sıradan insanları sömürdüğünü düşünüyorum ve temelden karşıyım” dersiniz; saygıyla eğilirim önünüzde.
“Futbol en pahalı uyuşturucudur” dersiniz; eyvallah...
Tartışılır.
İşinize gelince futbolu seviyorsunuz, sonuna kadar kullanıyorsunuz...
Fatih Terim’den Mourinho’ya kadar her teknik adam için “sözleşme feshi” anlamına gelecek Östersunds gibi bir felaket ardından İgor Tudor’un paşa paşa görevini sürdürmesinden anlaşıldı ki, futbolun/skorun/turun çok daha ötesinde bir operasyon var Galatasaray’da...
Evet... Derin ve vahim bir operasyon.
Başkan Dursun Özbek “yılların” temizliğini yaptırıyor Hırvat teknik direktöre.
Tudor’un görevi Galatasaray’a yerleşmiş, elinde Galatasaray kimliği, sırtında bunu Allah’ın kelamı gibi kabul etmiş onbinlerin desteği ile hocaların ve yönetimlerin yetki alanına tecavüz edebilen, oynayıp oynamamaya kendileri karar verebilen, hocalar üstü, hatta kimi zaman Galatasaray üstü futbolcuların üstünü çizmek.
Çizdi... Daha da çizecek.
Hadi “görev” değil de; bu kaçınılmaz ve tehlikeli işi “Tudor’un komplekslerine, nobranlığına, sert ve uzlaşmasız tutumuna emanet etmek” diyelim.
Hayır... Tudor’u bu sebeple getirmedi sayın Dursun Özbek...