Yirmi sene sonra Kadıköy’de ezeli rakibine sadece yenilmedi Fenerbahçe, elli bin taraftarı önünde ilk yarısında ezildiği, ikinci yarısında iki gol daha yediği maçla birlikte şampiyonluk iddiasını da kaybetti…
Gelecek günler “kayıpların” arasına Ersun Yanal adının da yazılıp yazılmayacağını gösterecektir tabi.
Açıkçası bir maça bu kadar felaket fazla!..
Ne diyelim; sebep olanlar utansın.
***
Fenerbahçe’nin ne kadar zorlanacağı henüz maçın ilk dakikalarında belli oldu. Altı dakikada dört defa yokladı Fenerbahçe kalesini Galatasaray.
Çünkü ev sahibi takımda ilk defa on birde başlayan Tolgay sayesinde orta saha geçirgen hale gelmiş, sakatlıktan direkt derbiye çıkan Hasan Ali henüz dönmemişti! Sol kanattaki Tolga sol kanat gibi oynamayıp her topla buluştuğunda pas verecek adam arayınca Fenerbahçe’nin bir kanadı yok hükmündeydi. Üstüne bir de pas hatalarını ekleyin, ilk yarıda farklı bir mağlubiyet alabilirdi Fenerbahçe.
Madem ki, Fenerbahçe Başkanı bile “derbide kaybetme kredisi olmayan taraf biziz” tespiti yaptı…
Sormak herkesin hakkı:
Nasıl kazanacak Fenerbahçe?
Bunun cevabı sahanın içinde yok!..
Kimse “hızıyla, amansız baskısıyla, kanatlarıyla, orta sahasıyla, duran topla, kalecisiyle, santrforuyla” gibi yanıtlar veremez; verirse uydurmuş olur.
Teknik direktörüyle mi?
Pardon ama… İşte o yılın sürprizi olur! Bu hafta Fenerbahçe’yi kurtaracak olan Ersun Yanal değil, Yanal’ı kurtaracak Fenerbahçe’dir ki, orası da belli değil.
Fenerbahçe’den sonra Beşiktaş’ın da “sine-i millete” dönüp yardım kampanyası başlatması, “kurtuluşu” adına taraftar denilen “kök hücrelerinde” araması kadar makul ve mantıklı bir girişim olamaz.
Tükenmiş biri, sevgi bağı olanlardan yardım istemeyecek de kimden isteyecek?
Toplanan para az olur, çok olur… Elbette devasa borçları kapatamaz.
Ama işin bir de “dayanışma” boyutu var ki, tadından yenmez... Asıl sevildiğini hissetmek ister zor durumdaki.
Sahiplenme, kol kanat germe, parayla ölçülebilecek bir destek değildir. Çünkü yardım isteyen kendini berbat hissediyor demektir. Dibe vurmuştur, çaresizdir. Para, desteğin dışa vurum şekillerinden sadece bir tanesidir.
Neden bu durumda Beşiktaş?
Çağımızda üretim, ticaret, pazarlama, rekabet yumağı olmuş futbol. Yönetmek maharet ister ve ayıp değildir endüstriyel futbolda inen çıkan grafikler (tabi, kötü niyet yoksa). Üstelik “sebebi” iş başındaki yönetim değilse, hiç ayıp değildir.
Şampiyonluktan bağımsız, ezeli bir rekabet rallisi olan Fenerbahçe-Galatasaray derbisinden önce, son kavşağı iki teker üstünde geçeceği sanılan Fenerbahçe iki golle duvara bindirdi. Ne şasi kaldı, ne motor!
Atamadığı gollere mi yanarsın, yediği iki gole mi, sahada domino taşı gibi oradan oraya sürülen futbolculara mı, artık tartışma konusu haline gelecek hocasına mı?
Şampiyonluk iddiasını sıfırlamasa da dibe vurdurdu. Derbi moralini Ankara’da bıraktı. Rodrigues sakatken bir haftalığına Gustavo’yu ve belirsiz süre Emre’yi de kaybetti Fenerbahçe.
Daha ne olsun; kâbus gibi!
Devre arası transferleriyle zinde ve hızlı hale gelen Ankaragücü karşısına risk alan bir hücum anlayışı ve telaşla çıktı Fenerbahçe.
İlk yarı görünüşte baskı yaptı ama sahadaki yalancı pehlivandı.
Fenerbahçe baskısı ceza sahası kıyısında kırılan dalgalar gibiydi. Kanatları kullanamıyor, topu Muriç’le buluşturamıyordu.
Fenerbahçe mutlak kazanması gereken maçın en azından ilk yarısında hiç de galibiyet arıyor gibi değildi. İkinci yarıda yırtındı, çabaladı, zorladı ama bu kez de devreye hakemler girdi, bir puan ve ciddi bir yara aldı.
Ümit Öztürk VAR ile el ele dört penaltıdan -ikisi Alanya’ya- üçünü verdi, Alanyaspor’un ilk penaltısını Altay kurtarınca tekrarlattı, ama direkten dönene karışamadı! Fenerbahçe’ye galibiyet getirmesi muhtemel dördüncü ve son penaltıyı ise es geçti.
“Hakem işleri” karışıktı Kadıköy’de…
Tamam da… Ev sahibinin tuhaflığına ne demeli?
Fenerbahçe maça sanki Kadıköy’de değil de deplasmanda gibi başladı. Mahkum ve ürkek!
Aslında Fenerbahçe’yi buna mecbur eden Alanyaspor’du… Hızlı, alan kapatan son beş haftayı zaferle bitirmiş Alanyaspor, önde basıp Fenerbahçe’nin stoperlerden oyun kurma girişimlerini daha başlamadan bitirdiği gibi Fenerbahçe aut atışı kullanırken bile rakipte bir tane demarke adam bırakmadı sahada.
Önde Tolga’nın
Trabzonspor karşısındaki doksan dakikada futbola ait her türlü istatistiği “artı” veren Fenerbahçe, neden koltuğunun altında “eksi” skor ile döndü?
Evet… Mağlubiyet, Trabzonspor’un müthiş oynayan iki ucuyla izah edilebilir teknik olarak. Biri attı diğeri tuttu Sörloth ile Uğurcan’ın.
Peki gerisi?.. Onlar da motivasyonun zirvesindeydi tribünlerle beraber. İstim üstünde ve en iyi futboluna ulaşmış Fenerbahçe’ye çok iyi dayandılar ki, atan ile tutanın emekleri işe yaradı…
Yönetimini, hocasını, taraftarını geçelim Trabzonspor’un; onların bir numaralı görevi… Asıl kim sağladı Trabzon stadındaki bu “ekstra” motivasyonu?
Fenerbahçe!
Rakibinin Malatya maçı ertelenince girdi devreye, “birkaç puan uğruna insan hayatını hiçe sayar duruma düşmeyi” bile göze alarak kemik gibi yaptı Trabzonspor’u.
Kimse Malatyaspor başkanının ters-yüz demeçlerini irdelemedi, Fenerbahçe mahcup oldu, rakibi motive etti.
Birinin en zor deplasmanı diğerinin kendi sahasındaki en zor derbisiydi… Trabzonspor gerildi ama kopmadı. Fenerbahçe bir hafta arayla aynı suda ikinci kez yıkanabileceğini sandı!
Fenerbahçe, hem kadro hem de hedef olarak Başakşehir galibiyetini tekrarlamak üzere çıktığı maçta kısa süreli bir fırtına estirdi ve bir dakika dolmadan öne geçti.
Ancak ne Fenerbahçe orta sahası bir hafta önceki özenindeydi, ne bekleri kanatlara takviye verdi, ne forveti isabetliydi, ne de Trabzonspor baskıya boyun eğecek bir takımdı.
Üstelik Rodrigues’i bir çalım merakı sarmış ki, her kaptırdığı top kontratak olarak geri dönüyor, Muriç orta sahaya takviye yapmaktan rakip ceza alanına bile giremiyordu.
Fenerbahçe umduğunun aksine ne rakibi ne de rakip seyirciyi oyundan düşürecek bir futbol sergileyemiyordu. Gidip geliyordu futbolu. İstikrar, devamlılık yoktu.
İlk yarıda Sosa bir türlü sahneye çıkmamış, Nwakaeme cezalı olsa da Trabzonspor’u ayakta tutmaya sadece atan ile tutan yani Sörloth ve Uğurcan yeterdi. Uğurcan üç garanti golü
Trabzonspor ve Fenerbahçe gibi hem yarışın göbeğinde hem de futbolun hakkını veren iki takım arasındaki mücadelede ev sahibi favoridir tabi...
Tribünlerin enerjisi ile Trabzonspor’un tempolu/coşkulu oyunu aynı frekansı tutturursa, yarın Fenerbahçe’nin işi çok zordur ama bu kritik karşılaşmanın hangi sonuçla biteceğini tayin edecek olan Fenerbahçe’dir!
Daha doğrusu Fenerbahçe’nin tercihleri belirler sonucu…
Çünkü, Trabzon’daki futbol probleminde “değişken” Fenerbahçe.
Trabzonspor’un oynadığı futbol “fiks menü” gibi her daim hesaplı ve doyurucu; Fenerbahçe’ninki “alakart”… Yani bazen tadından yenmedi, kimi zaman bedeli ile lezzeti dengeli olamadı.
En büyük handikap, Fenerbahçe futbolunun geçen hafta itibarıyla zirve yapmış olması.
Evet… Fenerbahçe’nin bir hafta önce şahane oynaması, Trabzonspor karşısında dezavantajı.