Fenerbahçe bir gün önce Adalet Sarayı’nda sırtındaki dokuz yıllık “şike” kamburundan beraat etti, ertesi gün Kadıköy’deki kendi sarayında futboldan “hüküm” giydi.
Cezası ne mi?
Artık, futbola ihanet etmenin, iyi futbolcuları kötü kullanmanın cezası her neyse o…
Üstelik ilk vukuatı da değil bu.
Kadıköy’deki hezimetten önce rivayet oydu ki, Konyaspor en iyi yaptığı işi yaparak kapanacak, topu Fenerbahçe’ye verecek, fırsat bulursa kontrataklarla şansını deneyecek.
Fenerbahçe tek kale oynayacak… Galibiyet cepte de… İlk gol erken gelirse averajını düzeltecek Allah izin verirse!
Ne gezer!.. Görece Fenerbahçe’nin iyi olduğu ilk yarıda bile Konyaspor’un topla oynama oranı Fenerbahçe’den fazlaydı mesela. Şut sayısı fazlaydı. Konuk takım daha iyi mücadele ediyor, oyun disiplininden bir an bile uzaklaşmıyor, Fenerbahçe’nin ciğerini bilen Hocasının planlarını uyguluyordu.
Baştan söyleyeyim; ekranda/sütunlarda zeka ve fikir şimşekleri çaktıranları tenzih ederim ama Abdullah Avcı hoca, futbola “yenilik” adına duygulardan arınmış ve ülke koşullarından bihaber önerilerden başka bir şey vaat edemeyen, Avrupa kopyacısı, teknik direktörden daha futbol bilgesi geçinen, istatistik satan, internet tırıklayan, kişisel şöhreti yolunda ülke yansa umurunda olmayan bir yorumcu nesli ile “tencere kapak” gibi örtüşmüş teknik adamların ilk sırasında gelmektedir ve onlar tarafından arkasından itilmektedir.
Bir zamanlar laptopunu yanından ayırmadığı için Ersun Yanal’a tapardı onlar. Ve ilk onlar “tu kaka” yaptılar!
Neden çok iyi hocadır Abdullah Avcı?.. Sadece “klasiklerimiz” Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli’den, Çalımbay’dan, Aybaba’dan farklı bir isim ve kendi meşreplerine daha yakın olduğundan mı, yoksa defalarca altın tepside sunulan şampiyonluğu iki kulpundan tutup döküp saçmadan almayı başaramadığından mı?
Elbette mesleğinde “tın tın” değildir Avcı ama varsa bir
Ligin yedinci haftasını paketleyip üzerine muhtemelen- yeni liderin adresini yazacak Antalya’daki maçın futbol ve gol vaat eden tarafı yedi futbolcusu ile yeni teknik direktör adayı tribünden bakan Antalyaspor değildi tabi… Hele, sahada ve yedek kulübesinde şampiyon adayı iki takımı hazır kıta bekleyen Fenerbahçe varken.
Ancak, Fenerbahçe teknik direktörü Erol Bulut takımı şekillendirmeyi, süslemeyi, vites yükseltmeyi yine ikinci yarıya bırakmış, sahaya oynayan ama bir türlü sonuç alamayan geçen haftanın kısır kadrosunu sürmüştü.
Oysa denenmiş ve sonuç alınmışı elinin altındaydı.
Tek tek bakınca Fenerbahçe’de kötü performans yoktu ama Bulut’un Sosa’yı oyundan çıkarıp Cisse ile santrforları çiftlediği ve sonuç aldığı düzenleme çok tazeydi. Hafızalardaydı.
Alternatifler nereyse sınırsızdı oysa… Sola kilitlenmiş Pelkas maça santrafor arkası olarak başlasa, en iyi yaptığı iş geriden aldığı toplarla rakip savunmayı delmek olan Ozan forvet arkası yerine 8 numaraya çekilse belki daha
Fenerbahçe tam da beklendiği gibi baskılı, etkili başladı maça. Hatta ilk on dakika Trabzonspor’u kendi yarı sahasında ablukaya aldı. Önde kaybettiği topları çok çabuk kazandı. Her kazandığını hücuma çevirdi. Bu on dakika içinde iki de mutlak gol kaçırdı.
Ancak beklenmeyen şey Fenerbahçe üstünlüğünün kısa sürmesi ve ilk yarının sonuna kadar tamamen rakibine geçmesiydi.
Maçın ilk çeyreği biterken Nwakaeme diye bir adam çıktı ortaya. Sol önde durduğu sürece Gökhan’ın bindirme yapmasına engel olmaktan başka işe yaramadığını gören Nwakaeme, orta alana gelip aldığı topları ileri taşıyarak, önde pas istasyonu olarak, kısaca kafayı çalıştırarak Trabzonspor’u Kadıköy’deki mahkumiyetten kurtardı. En azından ilk yarı için!
Trabzonspor mükemmel değil ama doğru oynamaya başladı. Form durumu baskın taraf olmasına elvermese de akıllı oynamasına engel değildi.
Fenerbahçe’de ise bir türlü oyuna katılamayan Ozan ile Sosa yüzünden orta saha yaratıcılığı önce tekledi,
Futboldaki “aşkların” gücü ve sürekliliği çoğu zaman mantık evliliği gibi “çıkar” merkezlidir… Hoca/futbolcu gider, aşk biter.
İstisnalar var tabi… Sevda, aynı renkler için çarpan kalplerdeyse ve ortaklaşa yaşanmış büyük mutluluklar varsa, o zaman yaşam boyu hiç eskimeden devam edebilir.
Fatih Terim ile Galatasaraylıların ilişkisi böyledir.
Lakin Fatih Terim’i iki elin parmaklarını geçmeyen yerli ve milli- elit hocalar arasında bir numara yapan, sadece Galatasaray ile özdeşleşmesi değildir. Öyle olsa, toplumun üçte ikisi için yok hükmünde sayılabilir, zirve tırmanışına Galatasaraylılar yetmeyebilirdi.
Terim, sevenin/sevmeyenin klasman listesinin ilk sıralarına yazmadan geçemeyeceği bir hocaysa; kariyeriyle, duruşuyla, karizmasıyla, futbol anlayışıyla, motivasyonuyla, zeka ve becerisiyle hak ederek gelmiştir o noktaya.
Galatasaray’la “etle tırnak gibi” olmasına rağmen.
Sadece sahada, kulübede, taraftarın gönlünde özdeş değildir Galatasaray ile… Şayet “eş başkanlık”
Üstüne koya koya giden Fenerbahçe İzmir’de gösterdi ki, Fenerbahçe artık ne “hobi bahçesi” ne de “fobi”!
Rakibin gölgesine saklanan kimse yok takımda.
Hata yapınca her şeyin sonu gelmiş olmuyor.
Henüz son gaz değil ama her hafta ivme kazanıyor.
Tabi, özel bir sezon Fenerbahçe için.
İddialı sezon.
Başkan da hoca da transfer sezonunda Fenerbahçe’ye yakıştırılan “şampiyon” lafından rahatsız ama… Sezon itibarıyla Misak-ı Milli sınırlarındaki en iyi forvetler, en iyi orta sahalar ve topu arkadan getirip forvetin ağzına atacak adamlar varken ne diyeceğiz; “Fenerbahçe küme düşmez” mi?
“Galatasaray için bin kere ölürüm” diyen Sayın Başkan Mustafa Cengiz’e benden naçizane bir tavsiye:
“Olmaya Galatasaray cihanda; bir nefes sıhhat gibi!”
Hayır; küçümsemek değildir bu Galatasaray’ı... Fenerbahçe için de aynı, Beşiktaş, Trabzon için de... Kanuni Sultan Süleyman “olmaya devlet” demiş. Yani “servet”. Padişahın sahip olduklarına bakarsanız Memalik-i Osmaniye’nin tümü. Her şey dahil. Komple... Galatasaray ne ki?
Ayrıca futbol ile ölüm sözcüklerinin bırakın yan yana gelmesini, aynı kitapta yer alması bile abesle iştigal olmalı.
Değil mi Sayın Başkan Mustafa Cengiz?
Ne var ki, ameliyatından sonra sayın başkanın gündemi biraz öteki dünyaya kaydı. Kim bilir; travma sonrası stres bozukluğu olabilir belki. Haksız da değil, ömrü uzun olsun, ciddi bir tehlike atlattı.
Kimsenin sağlığını kimsenin diline dolaması kimsenin haddine değildir ama Sayın Cengiz her açıklamasını “sağlık durumu” ile tahkim etmeye çalıştığı için bu yazı gerekli oldu maalesef.
Olay açık… Transfer bitmeden Fenerbahçe’nin rakipleri bitti…
Mecazen tabi!
Ama geride kalan dört hafta ölçü olacaksa Fenerbahçe’nin “ezeli” rakiplerini bir kenara bırakıp şampiyonluk için hiç de alışık olmadığı yeni takımlar, kulüplerle mücadele edeceği ortaya çıktı.
Ne “iyi” ne “kötü” diyorum; sadece durum tespiti yapıyorum.
Beşiktaş’ta Sergen Yalçın topun ağzında. Hocayı “futbol sihirbazı” mertebesine yükseltip beklentiyi arttıranlar, artık harıl harıl kuyusunu kazmakta.
Yalçın’ın “işinin başında durmadığını” iddia edenler bile var aralarında.
Oysa Beşiktaş kemer sıkmak, Sergen Yalçın elindekiler ile idare etmek zorundaydı ve hepsi razıydı.