Futboldaki “aşkların” gücü ve sürekliliği çoğu zaman mantık evliliği gibi “çıkar” merkezlidir… Hoca/futbolcu gider, aşk biter.
İstisnalar var tabi… Sevda, aynı renkler için çarpan kalplerdeyse ve ortaklaşa yaşanmış büyük mutluluklar varsa, o zaman yaşam boyu hiç eskimeden devam edebilir.
Fatih Terim ile Galatasaraylıların ilişkisi böyledir.
Lakin Fatih Terim’i iki elin parmaklarını geçmeyen yerli ve milli- elit hocalar arasında bir numara yapan, sadece Galatasaray ile özdeşleşmesi değildir. Öyle olsa, toplumun üçte ikisi için yok hükmünde sayılabilir, zirve tırmanışına Galatasaraylılar yetmeyebilirdi.
Terim, sevenin/sevmeyenin klasman listesinin ilk sıralarına yazmadan geçemeyeceği bir hocaysa; kariyeriyle, duruşuyla, karizmasıyla, futbol anlayışıyla, motivasyonuyla, zeka ve becerisiyle hak ederek gelmiştir o noktaya.
Galatasaray’la “etle tırnak gibi” olmasına rağmen.
Sadece sahada, kulübede, taraftarın gönlünde özdeş değildir Galatasaray ile… Şayet “eş başkanlık” yapmıyorsa, başkandan çok sözü geçer, istese “başkan” olabilecek konumdadır.
Yani bir teknik direktörden fazlasıdır Galatasaray için.
Ne mükemmel değil mi?
İşler yolunda giderken öyle…
Lakin futbol bu… Rüzgar tersine dönerse “etle tırnağın” ayrılması gerekirse, orası ekstra acılı olur işte.
Bakınız; Gaziantep ve Başakşehir’i mağlup ederek müthiş bir başlangıç yaptığı ve her Galatasaraylı’nın ağzına bal çaldığı bu
sezonun üçüncü haftasında Fenerbahçe karşısında frene bastı Galatasaray. Kasımpaşa ve Alanya maçlarında ise sıfır çekti.
Ne sonuç çıkıyor bundan?
Ya Galatasaray geriledi, ya rakipleri transfer yaparak, sıkı çalışarak, toparlanarak onu geride bıraktı. Aslında, Erol Bulut’tan başlayarak rakip hocalar “Fatih Terim sistemindeki” açıklardan yararlanma yolunu bulmaya başladı.
Çok da uzak olmayan -8 Kasım- Sivas deplasmanını yazmıyorum bile… Kısa vadede Erzurum ve Ankaragücü karşılaşmalarından üçer puan çıkaramazsa ne olacak?
Galatasaray tepetaklak…
Normal şartlarda herhangi bir teknik direktör ya bırakır takımı ya da onu yollarlar. İlla kötü bir şey değildir bu… Sebebi teknik direktörün tarzı ile eldeki malzemenin uyumsuzluğu olabilir mesela. Veya kulübün değil ama yönetim iflası… İki taraf da daha çok yıpranmadan hem takım hem de hoca için kurtuluş anlamına gelebilir vedalaşma.
İşte Galatasaray-Fatih Terim ilişkisinde zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Çünkü Galatasaray-Fatih Terim birlikteliği sıra dışıdır, özeldir, tek taraflı niyet ve kararlara kapalıdır.
Ne ona git diyebilir yönetim, ne de Terim alıp şapkasını gidebilir.
An itibarıyla sezonun sinyali kıpkırmızı. Benizler sarı. Sinirler gergin.
Galatasaray takımının rakiplerle, kulübünün MHK ile, federasyonla muhtemel bir sinir harbi görülüyor ufukta. Hatta kendi içinde.
Tabi bunlar kötü senaryo.
Ama yazana değil yazdırana bakmak lazım!
Mesela Fatih Hoca sezon başından transfer kapanana kadar Galatasaray transfer politikasından, parasızlıktan yakındı durdu.
İşin kötüsü haklı olduğu… Fenerbahçe’de Ozan’ın maçta ismini hatırlamadığı futbolcuya ülkesinin adıyla sesleneceği kadar futbolcu bolluğu, Galatasaray’da ayağı kırılıp henüz iyileşemeyen Muslera’nın yerine barajın arkasını boş bırakıp haybeden gol yiyen kaleci toyluğu…
Birinde o kadar çok alternatif var ki, altı hafta olmuş sırası gelip de henüz oynayamayanlar, diğerinde “ümit bağlananlar” geçen sezon sonundan beri satılsın denilen futbolcular ve kurtarıcı Arda.
Yönetimin iyi transfer yapan rakiplerini kıskanıp, karamsarlık kokan beyanlarda bulunması, bazı futbolculardan yakınması, sezon başlamışken ücretlerini konu edip oynayacakları varsa küstürmesi cabası. Falcao bile mundar olmak üzere.
Kulüp yönetimi takım yönetimine karşı!
O takım ki, sorumlusu Fatih Terim.
Tam bir çıkmaz sokak Galatasaray.
Bir ümit var; o da duvarına “imkansız yoktur, mucizeler zaman alır” mealinde bir yazı asan Terim. Lakin, o da biliyor ki, birilerini kurtarması için önce ayakta kalması lazım… Hani uçak tehlikeye girerse tepeden düşecek maskeler için uyarı vardır ya; “oksijen maskesini önce kendinize sonra evladınıza takın”… Gel de yap bakalım!
Allah korusun; orası sonun başladığı nokta.
Beklemek lazım iki hafta. Bakalım aşk nelere kadir!