Ligin yedinci haftasını paketleyip üzerine muhtemelen- yeni liderin adresini yazacak Antalya’daki maçın futbol ve gol vaat eden tarafı yedi futbolcusu ile yeni teknik direktör adayı tribünden bakan Antalyaspor değildi tabi… Hele, sahada ve yedek kulübesinde şampiyon adayı iki takımı hazır kıta bekleyen Fenerbahçe varken.
Ancak, Fenerbahçe teknik direktörü Erol Bulut takımı şekillendirmeyi, süslemeyi, vites yükseltmeyi yine ikinci yarıya bırakmış, sahaya oynayan ama bir türlü sonuç alamayan geçen haftanın kısır kadrosunu sürmüştü.
Oysa denenmiş ve sonuç alınmışı elinin altındaydı.
Tek tek bakınca Fenerbahçe’de kötü performans yoktu ama Bulut’un Sosa’yı oyundan çıkarıp Cisse ile santrforları çiftlediği ve sonuç aldığı düzenleme çok tazeydi. Hafızalardaydı.
Alternatifler nereyse sınırsızdı oysa… Sola kilitlenmiş Pelkas maça santrafor arkası olarak başlasa, en iyi yaptığı iş geriden aldığı toplarla rakip savunmayı delmek olan Ozan forvet arkası yerine 8 numaraya çekilse belki daha çok verim alınabilirdi mesela.
Yok!.. Bulut kafasını esas tercihinin kısırlık meselesini kırmaya takmış olmalıydı.
Neden üstün oynamasına karşın gol atamıyordu takım? Forvette Valencia ortasını yapıyor, Caner bindiriyor, Gustavo her zamanki klasını ortaya koyuyor, Sosa iyi paslarını sürdürüyordu. Samatta da kötü golcü veya kaytaran adam değildi.
Yine de yapılan helvanın tadı neden eksik kalıyordu.
Çünkü takımın tüm gol stratejisi yan ortalar üzerineydi. Fenerbahçe’de rakip savunma arkasına koşan yoktu… Orta sahadan gelip Samatta’nın yanında destek olan yoktu. En büyük kozu duran toplarda rakipler çözmüştü F.Bahçe’yi.
Fenerbahçe koca bir devre ya penaltı ya duran top golü bekledi durdu. Antalyaspor ise gol yiyip silkinmeyi bekliyordu sanki.
Devre bitmeden Antalyaspor’un gol umudu Jahovic Serdar Aziz’e yaptığı faulle kırmızı kart görüp ev sahibi 10 kişi kalınca ikinci devre yine takımı değiştirmedi Bulut. Israr ettiği kadronun “gol kısırlığını” kırmak için fırsat olarak gördü.
Gerçekten de oynadığı futbola söz edilmeyecek Ozan, Fenerbahçe’nin golünü attı.
Peki, sadece üç dakika sonra yeni hocası ve yedi futbolcusu tribündeki on kişilik Antalyaspor’un Podolski ile kazandığı beraberlik golüne ne demeli? İki Fenerbahçelinin arasından hem de. Oturmuş Fenerbahçe savunmasında ne bir kademe ne de olasılık hesabı vardı. Gökhan bir yerlerde, Serdar başka bir dünyadaydı.
Ardından gelsin Fenerbahçe baskısı. Cisse ve Perotti ile takviye… Bu kadar güçlü, geniş ve derin takım neden basketbol maçına çevirir bir maçı?. Pelkas’ın, Gustavo’nun, Cisse’nin direkten dönen topları elbette heyecan verir Fenerbahçe seyircisine ama Fenerbahçe birkaç gol fark atmışken yaşansa kadim kulübün bu sezon futbola yaptığı yatırımların anlam ve manasına daha uygun olmaz mı sanki?
Neyse, 83. dakikada Perotti’nin rakip ceza alanında kişisel gayreti ve Arjantin çalımları penaltıya dönüp yine Perotti tarafından galibiyet golü olarak kaydedilince maçın son demlerinde Fenerbahçe’nin kabusu Antalyaspor’un onurlu direnci bitti.
Evet, Fenerbahçe gibi yeni ve geniş bir kadroyu en verimli şekilde kullanmak kolay değildir. Lakin Erol Bulut’un asıl işi budur ki, en büyük tuzağı kendi kendisiyle inatlaşmaktır.
Kulübedeki tüm futbolcular sahada olsa yine Fenerbahçe kazanırdı Antalya’da. Hele rakip on kişi kaldıktan sonra. O zaman nedir bu yapay heyecan?
Denenip sonuç alınmışı yap Hoca’m!..