Pandemiye, boş tribünlere, ekonomik sıkıntıya inat gümbür gümbür patlatılan Özil bombası, Szalai, Osayi havai fişekleri ile adeta hipnotize edilmiş Fenerbahçeliler “Gülhane Parkı’ndaki Ceviz Ağacı kadar” farkında olsalar da Fenerbahçe dün Kadıköy’de Ankaragücü ile maç yaptı ve 3-1 kazarak hem galibiyet serisini 5’e çıkardı hem de Beşiktaş’ın liderlik koltuğundan kalkmak bir yana, yerini iyice sağlamlaştırdı.
Sezon ölçeğinde yol kavşağı olmayabilir ama o yola döşenmiş sağlam ve parlak bir zemin taşıdır bu galibiyet. İddia, prestij, moral, puan ve gelecek hesapları anlamında tam isabettir.
Kolay mı oldu?.. Hayır.
Bir kere cezalı ve sakatlar yüzünden bu sezonun en zayıf kulübesi ile maça çıktı Fenerbahçe. O kadar ki, ilk değişikliği Serdar’ın çıkıp Lemos’un girmesi ancak 60’lı dakikalarda, o da Serdar’ın sakatlanması sonucuydu. Galibiyet garantilendikten sonra sahaya İsmail ve Fatih gibi gençler sürüldü.
Sonra, dört maçlık galibiyet serisindeki oyununu
Tıpkı Fenerbahçe’nin “hakem katkılı” Başakşehir galibiyeti ardından “sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı” nasihatini unutmuş Galatasaray resmi sitesinden fırlatılan “Karanlık Gece” tuğlası gibi…
Tıpkı, Fenerbahçe’den o işgüzarlığa verilen yanıt-Galatasaray’dan gelen karşı yanıtlarla çıtanın iki gün içinde atmosferi aşıp, oksijensiz ve karanlık “Şikeci-Fetöcü” boşluğuna uçması gibi…
Ve tıpkı, “kaybet-kaybet” durumu ortaya çıkınca tüm alet/edevat, belge ve mevzuatın alelacele toparlanıp “gelecek karanlık geceye” kadar ortadan kaldırılması gibi…
Hiç merak etmeyin!.. Zamanı gelince çıktığından daha hızlı söner bu yangınlar.
Geride kalır…
Yenisine bakılır.
Fenerbahçe’nin “yeryüzü yıldızı” Mesut Özil hamlesi, gündemi tek boyuta indirince, Galatasaray’ın İrfan Can Kahveci ve Visca’ya talip olduğunun -hiç alışılmadık şekilde- Fatih Terim tarafından açıklanması da…
Erol Bulut dün dörtlenen- üçlü galibiyet serisinde, en çok “akılla kazandı” yorumları aldığı Alanyaspor galibiyetinden memnun kalmış olmalı ki, yine “akıl oyunlarıyla” bir takım yapmıştı...
Valencia kulübede, solda Sinan Gümüş… Pelkas-Ozan uyumunu feda etmek pahasına Mert Hakan, Thiam’ın arkasına ve savunmada Serdar’ın yerine Sadık.
Hepsi de işe yaradı sonuçta.
İşin aslı, Fenerbahçe camiası galibiyete garanti gözüyle bakıyor, ana gündem olarak Mesut Özil’in yolunu gözlüyordu. Futbolun zirvesindeki futbolcuyu, zirvede değilse bile ona ortak olarak beklemek en uygunuydu.
Lakin soğuk ve yüksek Anadolu topraklarında galibiyet öyle kolay değildi. Neredeyse uzatma dakikalarına kadar şutu, korneri olmadığı ilk yarı hayli zorlandı Fenerbahçe ama hayatın gerçekleri başka:
Mesut Bakkal “süper futbol marketi” Fenerbahçe’ye karşı ne yapsın!
Üstüne üstlük, bir de kendi berbat zeminleri kendi futbolcularını ikişer ikişer sakatlayınca 50. dakikadan sonra teslim bayrağını çekti
Gelirleri giderlerini karşılayabildiği nadir sezonları bile “finansal zafer” ilan edecek kadar derin mali bataktaki -7 milyar borçlu 2,5 milyar gelirli- futbol kulüplerimize, Bankalar Birliği ile masaya oturmaya sayılı günler kala son bir “çağrı” geldi…
Sahibi futbolun “akil adamı” Hayri Kozak…
“Anlaşma masasına omuz omuza ve arkanızda 50 milyon taraftarla oturun”!
Neden?..
Birlik olmazsanız ödeyemeyeceğiniz bir plana imza atarsınız ve sizi bu millet bile kurtaramaz!
Evet Hayri Kozakçıoğlu Galatasaray kimlikli bir spor duayeni.
Kendisini “fanatiklikten uzak, sadece büyük bir sevgi ve mantıkla renklerine bağlı bir Galatasaraylıyım” diye tarif eden biri… 50 yıllık genel kurul ve divan üyesi ve hem Türkiye’nin hem de Türk Futbolu’nun yakın tarihteki en önemli tanıklarından.
Zaten ezelden beri transfer mevsiminde scout ekibi, geri kalan zamanda teknik direktördük “futbolsever” kategorisindeki Türk vatandaşları olarak!
Hakemliğimiz de vardı tabi… Yaşam boyu süren hobi gibi.
Yetmedi…
Statlar yapılırken mühendis, kulüplerimiz batma noktasına geldiğinde maliyeci/bankacı olduk. Covit 19 çıktığından beri, hepimiz viroloğuz… Pandemi uzmanı kesildik…
Yaşam boyu eğitim dedikleri bu olsa gerek!
Tamam… Oynayanlar/teknik adamlar ve içindeki çeşitli mesleklere dahil unsurlar açısından futbol para kazanılan bir endüstri olabilir. Peki, izleyen ve oraya para taşıyanlar için keyif işi değil midir?
Hani taraftar müşteriydi? Var mı müşteriyi işe koşmak?
Hem eksik, hem formsuz, üstelik camiası “alarm durumundaki” Fenerbahçe’nin zaten “köprüden önce son çıkışa” gelmiş hocası “nereden inceldiyse oradan kopsun” kadrosuyla çıktı maça…
Yedi eksik yetmezmiş gibi, Gökhan, Cisse, Sosa ve Ferdi’yi kulübede bırakıp, Thiam ve Ademi’yi öndeki dörtlünün ortasına çift santrafor yaptı. Öndeki dörtlü; çünkü Fenerbahçe 4-2-4 dizilişinde oynadı maçta.
Bunun anlamı, taraftar karnesinde kırık not alan Erol Bulut’un, son olarak kendisini “futbolcu testi” ile sınamak istemesi, maçı sahadaki her adam ayrı ayrı direnç ve mücadele içinde değilse “kazanılması imkansız bir sınav” haline getirmesiydi.
Gönüllü olarak işi yokuşa sürmüştü sanki!
Henüz altıncı dakikada, Fenerbahçe klasiği “kaleye gelen ilk top gol olur kuralı” ile geriye düşen Fenerbahçe, yine de ipin ucunu bırakmadı ve doksan dakika Erol Bulut’u kurtarmak için varını yoğunu
“Takvimin ne suçu var” demeyin lütfen!.. Pandemisi, seli, depremi, sanki “can almaya azmetmiş” 2020, giderayak Gaziantep’te yoğun bakıma uğrayıp “pes artık” dedirtti ve kırıntılarına razı olduğumuz futbol keyfimizin bir kere daha önüne geçti ama direnmekten başka çare yok.
Yakındır; “uğurlar olsun” diyeceğiz “uğursuz yıla”.
Gaziantep’e, Gaziantepspor’a geçmiş olsun. Fenerbahçe galibiyeti şehre ve takıma biraz teselli olmuştur belki!
Maç başladı, sahada iki farklı takım vardı. Yere sağlam basan, ikili mücadeleleri kazanan savunmada ve hücumda çabuk çoğalan Gaziantep’ti… Pas sayısı ve top kaybı dışında her istatistiği üstündü ev sahibinin. O eksikler de direk ve çabuk oynadığındandı. Topu bile ezbere kesiyorlardı.
Fenerbahçe belki istekliydi ama özellikle ilk yarı sahaya koyabileceği bir oyun bulamadı bu şiddetli rakip karşısında. İkinci yarı zaten oyun falan yoktu. Kimsenin yeri bile belli değildi.
Sumudica’yı seversiniz/sevmezsiniz; iki takımdan teknik direktör dokunuşu
Geçin Erol Bulut’u… O yarın başka bir takıma gider, belki Fenerbahçe’den kazandığını ikiye katlar. Teknik direktörlük mesleğinde “başaranın” krallık tacı hazırdır ama “tökezleyenin” saklanacak çok karanlık bölgesi var. Biz görmedik mi kerameti kendisinden menkul nice anlaşılamayan meslektaşını?
Emre Belözoğlu’nu unutun… Onun önünde en az kırk yıllık bir kariyer uzanıyor. Isınma hareketlerini şu anda Fenerbahçe’de yapıyor ve futbol muhasebesinde “başarı” lafının yanından bile geçemiyor. Tarihin en disiplinli, en sıkı çalışan futbolcularından olduğu iddia edilse de iş sportif direktörlüğe gelince ya tembel ya yetersiz yeni mesleğinde. Belki de bulunduğu pozisyonu sökemedi; kim bilir!
Lakin yıllar içinde önüne serilen şeylerin eksilmeyip artacağı kesindir.
An itibarıyla kazanan onlar, kaybeden Fenerbahçe…
Kaderlerini üst üste koymuşlar. Birbirlerine inanmışlar, birbirlerini seçmişler, kimse kimseye “sen kötüsün” diyemiyor.
Diyenin kendisini de