Benim “Yılın Hakemi” adayım Sebastian Coltescu’dur!.. Hani geçen gün PSG- Başakşehir maçını yarıda bıraktıran ırkçı Romen var ya; işte o.
Tek geçerim. Birinci yazarım… Hiçbir meslektaşı eline su dökemez… İkinci üçüncü sırayı boş bırakırım kendisine minnettarlığımdan!
Neden?
Biz, “bizim için çalışmasını” beklemez miyiz bir hakemden?
Orta hakemse lehimize uyduruk penaltı versin, rakip hücumları kessin, kartları onlara göstersin. Kenarda görevliyse öbür takımı illet etsin falan.
Meğer ne kadar nahifmişiz! Bizi hedef alarak bize faydalı olabileceğini hiç hesaplamamışız bir hakemin.
Allah’ın Romeni ufkumuzu açtı.
Bu sefer “geniş” değil “eksikti” Fenerbahçe’nin kadrosu ki, maçın ikinci yarısında bir kişi daha eksildi ve “karabasan” neymiş onu öğrendi.
Evet.. Gustavo da dahil yedi futbolcuyu İstanbul’da bırakmıştı ama on kişi kalana kadar oynadığı futbolda bir fark olmadığı gibi, sonuca gitme konusunda daha da başarılı sayılabilirdi.
Demek ki, giren-çıkan adamlar değildi Fenerbahçe’nin derdi. Kadro ister eksik ister geniş olsun henüz bir şablonu, kalıpları yok Fenerbahçe’nin. Otomatikleşmiş hareketler ve iletişimlerle gelen golü yok. Adeta doğaçlama oynuyor. Yine Caner’in ortalarından, Sosa’nın savunmanın arkasına paslarından medet umuyor skor yapmak için.
Bir de rakiplerin “yanlış” oynaması gerekiyor.
Tıpkı ilk yarıdaki Denizlispor gibi!
Bakmayın Denizli’nin geçen hafta Başakşehir’e karşı büyük bir dönüş yapmasına. Döndüreceği üç golü aynen Fenerbahçe’ye karşı oynadığı gibi futbolla yemişti. Geniş alanda, rakibe zaman ve alan bırakan, temassız bir futboldu bu. Yeteneklere
Biliyoruz; Fenerbahçe’nin futbolunu Fenerbahçe teknik direktörü bile beğenmiyorsa, Erol Bulut’a “ne oluyor orada” demenin faydası yok.
Lakin, merak ediyor insan.
Bir zamanların en iyi savunması, neden tepeden tırnağa “restorasyon” geçirdi de yandan gelen her hava topunu ağlara göndermesi için rakiplere müsaade eder hale geldi?
Süper Lig’in en iyi orta sahası, kafayı çalıştıran rakiplerin karşısında neden üzerinden atlanacak kadar küçülüyor, hatta moleküllerine ayrılıp görünmez oluyor?
Sahadakiler ve kulübedekilerle her rakibin imrenerek baktığı Fenerbahçe forveti, gol atabilmek için kornere veya penaltıya muhtaç durumda… Neden ?
Fenerbahçe’nin sularından vitaminlerinden sakınmadığı kesin; sakın nazenin çiçekler gibi yerini beğenmiyor olmasın bazıları?..
Yoksa takımın “o maça özel” ihtiyacı ile futbolcunun yeteneğini denk getirecek “tercihlerde / zamanlamada” mı sorunu var bu dev yatırımı sevk ve idare edenlerin?
Kadıköy’de sakatlı/karantinalı Beşiktaş’ı yenmeye “sahip olduğu yetenek servetinin zekatı bile yeter” sanılan Fenerbahçe, artık bir sıra takımı haline geldi evinde. Yenilmek bir yana, sıradan bir semt takımı gibi oynadı koskoca derbiyi.
Özellikle ilk yarı fizikte, kimyada, hatta matematikte Fenerbahçe’ye fark attı Beşiktaş. İşin püf noktası fen bilimleri değil zeka idi aslında; o da Sergen Yalçın’da daha fazlaydı muhtemelen.
Fenerbahçe “tercihen”, Beşiktaş “mecburen” kurulmuş kadrolarla çıkmıştı sahaya. İkisinde de altışar eksik vardı ama Fenerbahçe zenginliğinde lafı olmazdı yokların. Fenerbahçe’yi sallayan, maçın içinde düzeltilmeyi bekleyen yanlış tercihlerdi her zamanki gibi.
Kartal 45 dakika aynen Başakşehir maçının ilk yarısındaki gibiydi. Hücum organizasyonlarında, ikili mücadelelerde üstündü. İsabetli pas ve ortada rakibinin önündeydi. Çok iyi adam eksiltiyor, topu kaptığında yelpaze gibi açılıyordu. İkinci yarı on kişi kaldığında da düşmedi kazanma isteği ve gayreti.
&Cc
Şampiyonluk yürüyüşünü, puan cetvelini, deplasmanı, ev sahibini falan geçin… Pazar günkü derbinin Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı asıl heyecanlandırması, hatta ciddi ciddi endişelendirmesi gereken yönü nedir biliyor musunuz?.. Başkanlarından ergen taraftarlarına kadar iki dev camiayı, hocalarına ilişkin “kanaat notlarını” revize etmek zorunda bırakacak olması.
Artar veya eksilir… Ama hocaların notları derbi ertesi asla eskisi gibi kalmaz; orası kesin.
Maçtan sonra ister Erol Bulut’a “geçmiş olsun” densin, ister Sergen Yalçın’a. Akıbet değişmez; derbiyi kazanan omuzlarda, kaybeden kantarda; ağılığı, ehliyeti ve istiap haddi takıma uygun mudur diye yeniden tartılmak üzere.
Korkmayın… Henüz yolun başı… Kaybeden şapkasını alıp gidecek duruma gelmez tabi. Derbi sebebiyle kimse hocasız kalmaz.
BIÇAKLAR BİLENDİ
Ama İran halısına dönecek teknik direktörlerden biri büyük olasılıkla. Kendisine yönelik hissiyatı, hayal kırıklıklarını, “acaba”ları, “yoksa”ları iliklerine kadar hissedecek.
Deplasmandaki 5-1’lik Gençlerbirliği zaferi Fenerbahçe “muhteşem oynadığı için” değil, “muhteşem ayaklara sahip olduğu için” kazanılmıştır aslında.
Paradoks falan değil, bu bir tercihti.
Teknik direktör Erol Bulut’un titizlikle düzenleyip sahaya sürdüğü, ikinci yarıda ise tam isabet hamlelerle yükselttiği takımda coşku, tempo yoktu mesela…
Zaten istenen o değildi.
Takımsal planlarla sonuç aransa, Fenerbahçe’nin özellikle ilk yarıdaki hücum ağırlığı ikisi de orijinal mevkilerinde oynamayan sağ bek Lemos ve sağ açık Pelkas üzerine kurulur muydu?
Takım enine boyuna uzamış, iyi başlayıp attığı golden sonra geriye yaslanmış, bir ara TV’deki “uykudan önce” programlarına taş çıkarmış; ne gam!..
Kadıköy’de Konyaspor yenilgisi ile haftaya Beşiktaş derbisi arasında esas ihtiyaç “gol ve net galibiyetti” Fenerbahçe için. “Golleri tespih tanesi gibi diziyor mu; ona bakın” dedirtmekti bu maçın maksadı. “İyi futbol iyi futbolcularla oynanır” tespitine yeni
Baştan söyleyelim, Süper Lig’de pandemi yüzünden 14 futbolcu bir araya getiremeyen herhangi bir takımı “hükmen mağlup” ilan etmeye bu saatten sonra kimsenin gücü yetmez.
Deneyen olursa hakimler var Ankara’da.
En azından 25 Ocak 2021’de başlayıp dolu dolu 6 gün sürecek, konuyla ilgili paneller, çalıştaylar yapabileceğimiz, kanaat önderlerinin bilgi ve birikimlerine başvuracağımız “mış gibi” devre arasına kadar böyle!
Çünkü “içtihat” var ortada.
Beşinci ve altıncı haftalarda Hatayspor’un on futbolcusu pozitif çıkmış, Erzurumspor ve Ankaragücü maçları ertelenmişti.
İki ay unutun “hükmen” meselesini… Dert arıyorsanız fazlasıyla var zaten. Örneğin, Süper Ligimizin olası seyir defteri.
Çok değil; bir-iki aylık geleceği kestirebilen, görebilen, öngörü/uzgörü sahibi bir babayiğit var mı?
Allah korusun; Fenerbahçe Konyaspor’a 2-0 mağlup olacağına es kaza aynı skorla kazansaydı mesela… Yandı gülüm keten helva!.. Kim bilir neler gelecekti şampiyon adayı takımın başına.
Süper oldu yani Milli maç arasından önce Kadıköy hezimeti.
Evet; buna inananlar veya bizi inandırmaya çalışanlar var!
Sadece Erol Bulut yenilginin takıma pozitif katkıları olacağını söylemedi…
Sadece kaleci Altay yumurtlamadı “Belki de bu(mağlubiyet) bizim için hayırdır. Aynaya daha rahat bakmamızı sağlar” diye…
Ekrandan kulağımla duydum “Bir bakıma iyi oldu, takım yenilmezlik gerginliğinden kurtuldu” diyerek Polyanna’yı bile sollayan Fenerbahçeli gazeteciyi.
Valla ben çok aradım ama “Erol Bulut’u ufkunu genişletmek zorunda bırakıp iki kat daha fazla çalışmaya mecbur etmek” dışında olumlu bir çıkarsama yapamadım Konyaspor mağlubiyetinden.