Baştan söyleyeyim; ekranda/sütunlarda zeka ve fikir şimşekleri çaktıranları tenzih ederim ama Abdullah Avcı hoca, futbola “yenilik” adına duygulardan arınmış ve ülke koşullarından bihaber önerilerden başka bir şey vaat edemeyen, Avrupa kopyacısı, teknik direktörden daha futbol bilgesi geçinen, istatistik satan, internet tırıklayan, kişisel şöhreti yolunda ülke yansa umurunda olmayan bir yorumcu nesli ile “tencere kapak” gibi örtüşmüş teknik adamların ilk sırasında gelmektedir ve onlar tarafından arkasından itilmektedir.
Bir zamanlar laptopunu yanından ayırmadığı için Ersun Yanal’a tapardı onlar. Ve ilk onlar “tu kaka” yaptılar!
Neden çok iyi hocadır Abdullah Avcı?.. Sadece “klasiklerimiz” Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli’den, Çalımbay’dan, Aybaba’dan farklı bir isim ve kendi meşreplerine daha yakın olduğundan mı, yoksa defalarca altın tepside sunulan şampiyonluğu iki kulpundan tutup döküp saçmadan almayı başaramadığından mı?
Elbette mesleğinde “tın tın” değildir Avcı ama varsa bir hikmeti, en fazla onunki kadar “lüks” takımlara erişemeyip lige tırnaklarıyla tutunan meslektaşlarıyla eşittir. Klasiklerle kıyas kabul etmez.
Lafla peynir gemisi de yürümez futbol takımı da. Hele lafların ağırlığı yoksa.
Bakın burada yazılanlar açık kanallardan akan bilgilerin havuzlanması ve o birikimin incelenmesi sonucu çıkan kirin pasın tortunun açıkça ifade edilmesinden ibarettir. Yazdığım inandığımdır.
Ve inanıyorum ki, özellikle Trabzonlu olmayanlar için “kariyer yapma yeri” olduğu kadar “kariyer bırakma” tehlikesine sahip Trabzonspor, Avcı’nın son ana durağı olur.
Neden?
Çünkü takdim edildiği kadar büyük bir hoca değildir kendisi. Futbolda “komple” olabilir; lakin “eksiği” o bilgi ve meziyetlerini kullanabileceği koşulları oluşturamamasındadır ki, allame-i cihan olsa bir işe yaramaz birikimi.
O yüzden Avcı Beşiktaş’a imza attığında “bu iş yürümez” demiştim.
Üstelik henüz Orhan Ak sorunu ortaya çıkmamış, taraftarın tepki göstereceğini bile bile yanında Beşiktaş’a getirdiği yardımcısını dımdızlak ortada bırakmamıştı daha Avcı.
Transfer etmek istediği 33 yaşındaki Moisander’i yönetim “takımı gençleştiriyoruz” diyerek geri çevirdiğinde, “Quaresma’nın antrenman performansı çok iyi” dediğinin ertesi günü yönetim Quaresma’yı gönderdiğinde kulağının üstüne yatmamıştı.
3-0 kaybedilen Sivasspor maçının sonunda “ilk yarı benim istediğim oyun, ikinci yarı takımın alıştığı düzende oynadık” dememişti henüz. O maçın devre arasında futbolcuların Abdullah Avcı’ya “bırak da bildiğimiz gibi oynayalım” isyanı olmamıştı ki!
Karius maç bitimine 6 dakika varken kaleyi bırakıp rakip ceza alanına gittiğinde “kalene dön” emrine rağmen talebesine sözünü dinletememesine ve üzerine bir bardak soğuk su içmesine daha çok vardı.
Beşiktaş’tan ayrılma sebebini yazan arşivler diyor ki:
“Beşiktaş’ta teknik direktör Abdullah Avcı ile yolların ayrılmasındaki birinci sebebin, hocanın istediği sistemi oturtamaması ve oyunculara kendini kabul ettirememesi olduğu iddia edildi”.
Sezar’ın kendi kendine “öl o zaman Sezar” dediği nokta…
Ne otorite kurabildi ne de sistem yerleştirebildi Beşiktaş’ta. Hediyesi 24 ile 36 milyon lira arası bir şey!
Bugün Avcı’nın “Trabzonspor teklifi reddedilecek kulüp değil” mealinde laflar söyleyip aynı zamanda tribününde maçını izleyerek Antalyaspor ile flört etmesini, kimileri “profesyonellik” ile izah etmeye çalışabilir… Lakin ikna etmeleri gereken Trabzonspor seyircisidir.
Aslında “çorbaya düşen sinek kategorisindeki” bu gibi durumlar o teknik direktör ile çalışmayı aklından bile geçirmeyen camiaları zerre kadar ilgilendirmediği için kimse karışmaz. Hoca’nın anlaşmak üzere olduğu camia ise “yahu gelirse baştan papaz olup da vereceği bir şey varsa ona da engel olmayalım bari” diye yutkunur sesini çıkarmaz.
Ama kimse unutmaz.
Abdullah Avcı kendine ait yolda uygun adım yürüyor işte… Yaptıkları yapacaklarının garantisi ise neler olacağını siz tahmin edin Trabzonspor’da.
Trabzon ki, futbolun “kendini adamak” ile eş anlamlı sayıldığı, otoritenin sokaktan başladığı, büyük teknik direktörlükten önce candan ve okkalı adamlığın kriter kabul edildiği bir camia… Yardımcısının arkasında duramayan, sözü dinlenmeyen, futbolculara “bildiğiniz gibi oynayın” bile diyebilen bir hoca kaç mağlubiyete dayanabilir o coğrafyada?
Bir mi, iki mi?..
Diyeceksiniz ki, hakkını yemeyin… Başındayken Başakşehir fena mı oynuyordu?
Orada olur.
Başakşehir semtinin kuruluşu daha 2008… Kulübün kuruluş tarihi 1990 yazar ama Başakşehir olması 2014. Kar amaçlı şirket. Geleneğe ne hacet! Parası çok, seyircisi yok.
Beşiktaş öyle mi?
Trabzonspor hiç öyle mi?
Trabzonspor ile Abdullah Avcı arasında muhtemel “uyuşmazlığı” tahmin edebilmek için “vukuat” beklemeye gerek yok; kan uyuşmazlığı apaçık ortada.
Ortada olan bir gerçek daha var:
Bugüne kadar çıktığı her kantarda “Trabzonspor’un en başarılı başkanlarından” tonuna ulaşmış Ahmet Ağaoğlu, Avcı ile imzayı atarsa, “birlikte gitmeyi” de göze almış olacaktır; biline.