“Delikanlıysanız teker teker gelin” diye apaş bir isyan var ya... Aynen haykıracağı geliyor insanın. Lakin, tınmaz ki doğa ana.
Zalim olduğundan değil... “Yapması gerekeni” yaptığından!
O gerekliliği yaratan da doğanın kimyasını bozan bizler; insan.
Hale bakın:
Sel Karadeniz’de doymadı Van’a bile indi.
Orta Anadolu yağmurun damlasına muhtaç, kavruluyor.
Akdeniz yanıyor.
Ekonomiden sosyolojiye, hiçbir kitlesel disiplinin inkar edemeyeceği piyasa kuralları diyor ki, “hikayesi olan ürünler, eserler, başarılar daha çok satar”!..
Tersten okuması da aynıdır:
“Ürünü, eseri, başarılı kılanların başında onun veya yaratıcısının hikayesi gelir”.
İkisi de iyi ise korkma.
Hele şu rekabet ve iletişim çağında…
Mesela, futbolda Beşiktaş - Sergen Yalçın ilişkisi, birbirini besleyerek katlamıştır başarıyı.
Beşiktaş, “her daim yıldız olan” Sergen Yalçın’ın teknik direktörlükteki tozunu almış, Sergen Yalçın “her daim halkın takımı” Beşiktaş’ta bir halk adamından futbol profesörü yaratmıştır.
Pandemiye ilişkin kararlar, altından fay hattı geçen kasabadaki uyanık belediye meclisi üyesinin “fay hattını kuzeye taşıma kararı alalım” önerisi kadar absürttür.
“Ya tutarsa” kıvamındadır. Buram buram çaresizlik kokar.
Çünkü dümen Kovit’te, insanoğlu tayfa bu karabasanda.
Yahu insan bedenine girmeden önce “canlı” sayılmayan virüs bile bilmiyor ne yapacağını, hangi şekle gireceğini, aşıyı alt edip edemeyeceğini... Siz nasıl yakın gelecek rotası çiziyorsunuz?
Aşıya mı güveniyorsunuz?
Bakın, aşılamada “örnek ülke” gösterilen İsrail’de her üç kişiden biri Delta varyantı. İlk vefat haberleri akmaya başladı İsrail’den. Tunus’ta sağlık sistemi çökmüş, Hindistan perişan. Pandemiye karşı zaferini halk konserleriyle kutlayan Hollanda, salgın önlemlerini sıkılaştırma kararı aldı. Florida’da vaka sayısı yüzde 300 arttı. Japonya olimpiyatı seyircisiz yapıyor. Ülkemizin toplumsal bağışıklığı henüz %20.
Bu işin sonbaharı var... İki kat bulaşıcı varyantla kapalı yerlere girme
Fenerbahçe başkanlığına adaylığını koyduğunda toplantı üzerine toplantı yapan Ali Koç, kendisine “takımın başına Ersun Yanal’ı getir başkan” diyen bir genel kurul üyesine “siz benim vizyonumu hiç anlamamışsınız” demişti üç yıl önce…
Okuyunca ben bile mahcup olmuştum!
Ne kadar çapsızdık. Ufkumuz ne kadar dardı. Karşımızdakini ancak kapasitemiz kadar anlıyorduk; o da yanlıştı… Sayın Koç, başta Fenerbahçe hepimize Tanrı’nın bir armağanıydı.
“Bildiklerini unut, Ali Bey’i dinle, izle ve öğren” dedim kendi kendime.
Başkan Ali Koç, bir yıl sonra Ersun Yanal ile imza masasına oturduğunda aklım karışmış “cehaletime” verip “vardır bir hikmeti” demiştim ama son teknik direktör kaosunda Vitor Pereira’yı seçince kafam netleşti…
Artık herkes gibi ben de sayın Koç’un “vizyonunu” çok iyi anladım.
Ortada bir vizyon olmadığı için işin içinden çıkamamıştık muhtemelen!
Yirmi yıl boyunca adı/fotoğrafı/kelamı olmayan bir tek spor sayfası ve programı bulamayacağınız Aziz Yıldırım, üç senelik “konuşma orucu” ardından -tam da sandık ortaya gelirken- yanına kurmaylarını dizerek “çatır çutur” bir basın toplantısıyla Ali Koç’a çatarsa, medyadaki hayreti ve “analiz rötarını” hoş göreceksiniz artık.
Şaşırttı herkesi.
Bayram değil, seyran değil Yıldırım neden gürledi?
“Yahu aday değilsen seçim arifesi bu neyin nesi” diyenler mi ararsınız, söylediklerindeki haklılık payının üslübuna kurban gittiğini yazanlar mı, Koç taraftarlarını kenetleyip tek adaylı başkanlık seçimine katılımı arttırdığını iddia edenler mi?..
Hepsi doğru aslında.
Lakin, asıl soru “Aziz Yıldırım bunu neden ve şimdi yaptı” olmalıydı.
Söylediklerinin hiçbiri son haftanın, altı ayın, bir senenin işi değil ki… Aziz Bey’in en büyük “alınganlığı” borç harç meselesini mazbatayı aldığından beri dile getiriyor, her fırsatta dert yanıyordu Ali Bey. Son Başkan’ın sportif
İki yıldır dünyayı pasaportsuz dolanıyor, çöreklendiği coğrafyayı kasıp kavuruyor, gözüne kestirdiğini alıp götürüyordu Korona…
“Favorisi” yaşlılardı.
Belli ki, yaşını başını almış, bilimi, sanatı, sporu yalamış yutmuş, torun torba sahibi insanlar daha leziz geliyordu ona…
Aşı bulunana kadar- virüsler Köpekbalığı sürüsüydü, insanlık Sardalya!
Ve yeryüzü açık büfe!
***
Bir o tarafa bir bu tarafa vahşice saldırdı.
Neydi bizi merakımız?.. Ali Koç’u yakalayınca “kim hoca olacak, hangi futbolcular alınacak, şampiyonluk ne zaman” diye sormak.
Bir de “suç işler gibi” bazen gizli, bazen dolambaçlı yollarla kulüp kasasına koyduğu dolar cinsinden milyonları hesaplamak…
Bize göre “gerisi teferruat”!
***
Sayın Başkan iki transferin arasına “çok vahim” ekonomik durum notu sıkıştırsa da…
Şampiyonluk konusuna bile artık “kritik noktayı” aşmış naklen yayın gelirleriyle başlasa da…
Hoca deyince, gideri katlayıp gelire kan doğrayan döviz paritesini eklese de…
Sıkı durun saygıdeğer Galatasaraylılar!.. Çünkü gerçekler acıdır ve “nafile seçim” diye bir gerçek vardır.
Her seçim “bayram”, her aday bolluğu “demokrasi” anlamına gelmez her zaman.
Ve her seçim ufuk açmaz. Sorun çözmez. Arındırmaz.
Muhtemelen Galatasaray’ın yeni yönetimini belirleyecek on gün sonraki seçim gibi.
Ortada can sıkacak, ruh karartacak olasılıklar var.
HHH
Galatasaray’ın 19 Haziran’da yapacağı seçim, macera peşinde olanların yarışıdır.