Fenerbahçe başkanlığına adaylığını koyduğunda toplantı üzerine toplantı yapan Ali Koç, kendisine “takımın başına Ersun Yanal’ı getir başkan” diyen bir genel kurul üyesine “siz benim vizyonumu hiç anlamamışsınız” demişti üç yıl önce…
Okuyunca ben bile mahcup olmuştum!
Ne kadar çapsızdık. Ufkumuz ne kadar dardı. Karşımızdakini ancak kapasitemiz kadar anlıyorduk; o da yanlıştı… Sayın Koç, başta Fenerbahçe hepimize Tanrı’nın bir armağanıydı.
“Bildiklerini unut, Ali Bey’i dinle, izle ve öğren” dedim kendi kendime.
Başkan Ali Koç, bir yıl sonra Ersun Yanal ile imza masasına oturduğunda aklım karışmış “cehaletime” verip “vardır bir hikmeti” demiştim ama son teknik direktör kaosunda Vitor Pereira’yı seçince kafam netleşti…
Artık herkes gibi ben de sayın Koç’un “vizyonunu” çok iyi anladım.
Ortada bir vizyon olmadığı için işin içinden çıkamamıştık muhtemelen!
Rüzgara göre yelken basıyordu Fenerbahçe Başkanı.
Ve “müthiş keşifleri” selefi Aziz Yıldırım’ın gezip/dolaşıp terk ettiği “iç denizler” ile sınırlıydı.
Elbette bu konuda suçlanamaz sayın Ali Koç… Yirmi yıllık Aziz Yıldırım devri muazzam bir süre ve onunla temassız futbol figürü bulup çıkarmak neredeyse imkansızdı.
Peki, Pereira tercihi niye kimsenin içine sinmedi?
Eleştirilecek nokta, “büyük konuşmak”! Beklentiyi yükseltip “sıradan” ile ortaya çıkmak; yönetiminden tarzına kadar eleştirdiği Aziz Yıldırım’ın ayak izlerine basması değil Ali Bey’in.
Ancak, Pereira’yı Fenerbahçe yönetiminin de yana yakıla istemediği “bulduğu ile yetindiği” ortada.
Değilse, o algıyı yaratarak daha baştan yazık ettiler Pereira’ya.
Pereira’nın “Pazartesi hocası” ile aynı adam olmadığını anlamak için yüksek bir zekaya sahip olmak gerekmez. Çünkü Portekizli Hoca para bile konuşmamış… Fenerbahçe’de yarım kalan işini tamamlamak için yanıp tutuşuyormuş! Aylardır boşta olduğuna, Fenerbahçe de aylardır hoca aradığına göre neden el sıkışıp sezon bittiğinde gelmedi? Hadi geçtik; neden Pazartesi hocası olarak ilan edilmedi bari?
Fenerbahçe’nin ikinci/üçüncü/beşinci tercihi olabilir, bizim Vitor Pereira için “ikinci sınıf hoca” diyecek halimiz yok elbette. Ama ikinci gelişinde ilk seferkinin ancak çeyreği kadar kredisi olduğu kesin. Kadro ise o günkünün yarısı düzeyinde. Altı yıl geçmiş başarı şansı altıda bire düşmüş yani. İşin kötüsü bir zamanlar altı misli şansla da başaramamıştı Pereira.
Fenerbahçe hafızasına bıraktığı anılar, sakat Van Persie’yi oynatma emrine boyun eğip, takır takır gol atan Fernandao’yu mundar etmesi, Caner’e mahalle kavgası düzeyine inmesi için asist yapması ve Laktak testine inanmaması ile sınırlı.
Bir de şerefli ikinciliği var.
Fenerbahçe’nin geleceği karanlık mı?
Hayır.
Pereira altı yıl evvel en az gol yiyen, en çok gol pozisyonuna giren takım yaptığı Fenerbahçe’de bu sefer taşları yerine oturtabilirse, takım onun önce gol yemeyen sert ama kontrollü futboluna uyan adamlarla takviye edilirse, altı yılda biraz daha olgunlaşıp gelişmişse, neden olmasın.
Futbol takımı beyindeki nöronlar gibidir. Teker teker gariban sinir hücreleri, eşgüdüm halinde doğa mucizesi… Bir bakmışsınız Pereira enerjisiyle aktive ediyor, birbirine zincirliyor hücreleri.
Bu bir “denk gelme” hadisesi.
Yazı tura gibi.
Vizyon böyle inşa ediliyor demek ki!
Gerçekten de sayın Ali Koç’un “vizyonunu” restore etmesi için çok büyük bir fırsat yaratıyor bu koşullar.
Aziz Yıldırım’ın bulduğu, beğenmeyip gönderdiği teknik direktörle şampiyon bir Fenerbahçe yaratabilirse, Aziz Bey’den 1-0’lık Ersun Yanal mağlubiyetinin rövanşını aldığı gibi, hocaların ve takımın ancak “doğru ellerde” başarılı olabileceğini, o doğru elin de kendisi olduğunu kanıtlar. Kolay kolay sorgulanamaz artık.
Tersi mi?..
Fenerbahçelilerde bu “sabır”, sayın Ali Koç’ta bu “vizyon” varken daha çok “Ters Köşe” oluruz hepimiz… Aziz Yıldırım’ın çalıştıklarından Daum var, Mustafa Denizli var, Aykut Kocaman sırada… İkinci üç yıllık dönem yetmez valla.