Pandemiye ilişkin kararlar, altından fay hattı geçen kasabadaki uyanık belediye meclisi üyesinin “fay hattını kuzeye taşıma kararı alalım” önerisi kadar absürttür.
“Ya tutarsa” kıvamındadır. Buram buram çaresizlik kokar.
Çünkü dümen Kovit’te, insanoğlu tayfa bu karabasanda.
Yahu insan bedenine girmeden önce “canlı” sayılmayan virüs bile bilmiyor ne yapacağını, hangi şekle gireceğini, aşıyı alt edip edemeyeceğini... Siz nasıl yakın gelecek rotası çiziyorsunuz?
Aşıya mı güveniyorsunuz?
Bakın, aşılamada “örnek ülke” gösterilen İsrail’de her üç kişiden biri Delta varyantı. İlk vefat haberleri akmaya başladı İsrail’den. Tunus’ta sağlık sistemi çökmüş, Hindistan perişan. Pandemiye karşı zaferini halk konserleriyle kutlayan Hollanda, salgın önlemlerini sıkılaştırma kararı aldı. Florida’da vaka sayısı yüzde 300 arttı. Japonya olimpiyatı seyircisiz yapıyor. Ülkemizin toplumsal bağışıklığı henüz %20.
Bu işin sonbaharı var... İki kat bulaşıcı varyantla kapalı yerlere girme dönemi var. Yeni varyantlar olmayacağını kimse iddia edemez. Peru varyantı yolda.
Allah herkesi aşının etrafında dönme yeteneğindeki muhtemel varyantlardan korusun.
Benzer şeyleri geçtiğimiz sezon “maçlar seyircili oynanacak” kararı çıktığında da yazmıştım; niyet ile gerçeğin örtüşmediğine hep birlikte tanık olduk.
Dejavu gibi... Yeni sezon tribün kapasitesinin yarısı kadar seyirci ve tıka basa dolu localarla başlayacakmış.
Başlar da biter mi acaba?
Şimdi... Önümüz bayram. Doğal olarak virüs için de bayram! Turizm mecburiyeti, kaçınılmaz olarak virüs kokteyline kapıları açtı. Gelecek 25 milyon turistin birkaç tanesi enfekte olabilir mi? Zaten pandemi nedeniyle her gün kaybettiğimiz vatandaş sayısı 50’nin altına düşmüyor.
Her hafta ortalama 250 bin kişilik kalabalıkların statlara doluşup mutlu ve sağlıklı olarak evlerine döneceğine inanmak “olasılık hesabı” denilen akıl yürütmeyi hüngür hüngür ağlatıyor!
Niyet tamam da... Tribün serbestliğinin delta ve meçhul varyantlar eşliğinde sürüp gideceği, kulüplerin hesaplarını ona göre yapması fantezi gibi geliyor insana.
Yanılırsam “şom ağızlı” bir adam olmaktan mutluluk duyarım.
Ya yanılmazsam!
İşte böyle bir ihtimale karşı zaten bataktaki kulüplerimizin “B” planı olması lazım.
Kimse güvenmesin tribünlere!
Ne kulüpler, nakit para gelecek diye...
Ne yayıncı kuruluş, kulüplerin eli bollaşır beni sıkboğaz etmezler ümidiyle...
Hatta Aziz Yıldırım bile muhalefetini “tribünsüz” kurgulasın şimdilik!
Kulüplerin pandemi dönemini ayakta atlatması için ilk ve olmazsa olmaz şart, yayıncı kuruluşun ihale koşullarına uymasıdır.
Yahu ticaret bu... Zarar etmek de var. “Kurtarmıyor” diye sen nasıl kırparsın vermeyi taahhüt ettiğin parayı. Para kazandığında kulüplere bonus mu veriyorsun? Belki senin yeteneksiz yöneticilerin yüzünden zarar ediyorsun. Niye kulüpler sübvanse etsin senin kötü yönetimini. Ki, yayıncı kuruluşun tek prensibi “kümesteki tavukları yolmaktır”. Ben de o tavuklardan biri olarak söylüyorum; kulüp ödemeleri azalırken benim faturalarım devamlı artıyor.
Pandemi “mücbir sebep” mi!.. O, esnaf için, işletmeci için geçerli. Yayıncı kuruluşa tersine işler salgın. Kimse tribüne gidemez, herkes TV’den izler. Yani müşteri artar. Daha fazla ödeme yapmalı kulüplere aslında.
Değerli kulüplerimizin yayıncı kuruluştan hak ettikleri parayı alabilmeleri için “sahaya çıkmamaya” kadar uzanan yaptırımlarla TFF’yi sıkıştırmaları pek işe yaramaz bilsinler. TFF’nin öyle bir gücü yoktur... En azından bu TFF’nin!
Zaten yayıncı kuruluşun “ticaret anlayışı” belli olmuştur. Birlikte çalışılmaması gerekenler listesindedir yayıncı. Yenisi gerekir. Daha az paraya olabilir. Ama karını da zararını da içine sindirebilecek bir yayıncı. Devlete bırakmasınlar. TFF’den medet ummasınlar. Kulüpler Birliği var. Kendileri arasınlar. Olmadı; bir şirket kursun kulüpler yayıncı olsun.
Bugün eloğlunun eline bakmazlar, pandemi günün birinde sıradan grip haline gelip futbolun coşkusu geri döndüğünde futbolun kaymağını eloğluna yedirmezler.