Ekonomiden sosyolojiye, hiçbir kitlesel disiplinin inkar edemeyeceği piyasa kuralları diyor ki, “hikayesi olan ürünler, eserler, başarılar daha çok satar”!..
Tersten okuması da aynıdır:
“Ürünü, eseri, başarılı kılanların başında onun veya yaratıcısının hikayesi gelir”.
İkisi de iyi ise korkma.
Hele şu rekabet ve iletişim çağında…
Mesela, futbolda Beşiktaş - Sergen Yalçın ilişkisi, birbirini besleyerek katlamıştır başarıyı.
Beşiktaş, “her daim yıldız olan” Sergen Yalçın’ın teknik direktörlükteki tozunu almış, Sergen Yalçın “her daim halkın takımı” Beşiktaş’ta bir halk adamından futbol profesörü yaratmıştır.
Şahane eser, muhteşem hikaye…
Lakin, bir de “tüketicinin direksiyonuna” kene gibi yapışmış “popüler kültürün nankör kuralları” var.
Ürünler, eserler, başarılar, hatta onları yaratanlar, çabucak eskir/eskitilir ki, tüketimin önü açılsın.
Evet… Geçtiğimiz sezon Beşiktaş ile Sergen Yalçın, hem güzel ürün hem de kusursuz hikayenin kahramanlarıydı ve hak ettikleri gibi bir numara çıktılar.
Bu sezon aynısını yapsalar; en fazla “tekrarı” olacaktı.
“Olacaktı” diyorum.
Çünkü Beşiktaş daha top santraya koyulmadan Sergen Yalçın destanına iki özel öykü ile öyle bir takviye yaptı ki, “Sergen Yalçın II” filminin henüz çekim aşamasına gelmeden “kapalı gişe” oynayacağı ortaya çıktı.
“Futbol sadece futbol değildir” ya… “Transfer de sadece transfer değildir” işte.
Büyüklüğü sadece milyon Eurolarla ölçülemez. Başarısı rakibin elinden alınan yıldızlarla tartılamaz. Şayet öyküsü varsa ve bu hikayeler gerçekten sağlamsa, transferde yenilmek de coşturur kitleleri, mütevazı rakamlara yapılması zafer sayılır yürektense.
ROSİER
Birinci öykü Rosier’inki… Beşiktaş’ın sadece teknik değil aynı zamanda atletik özelliklere sahip solbekine doğal olarak talipler çıkmıştı. Ve doğal olarak Beşiktaş’tan alacağı paranın daha yükseklerine ulaşma imkanı vardı Rosier’in.
O ne yaptı?.. Fenerbahçe’ye transfer haberlerini yalanlayarak kestirip attı, ardından Galatasaray’ın teklifini reddetti. Hiç orası burası oynamadan!
Tek gerekçesi; Beşiktaş’ta kalmak istemesiydi.
Yani, “Sergen Yalçın çok iyi bir hoca, Beşiktaş çok büyük bir camia, Kartal ile çok daha yükseklere uçmak istiyorum” türünden futbolcu yağcılıklarını aşan bir tavırla Beşiktaş hakkında son zamanların en büyük methiyelerinden birini yazarak huzur ve güven belgesi verdi Kartal’a.
Tabi kendisi de şimdiden Beşiktaş efsanelerinden biri oldu.
Az buz öykü müdür bu?
GHEZZAL
Henüz sezon başlamadan yazılan ikinci öykünün kahramanı Ghezzal ama yazan Beşiktaş.
Menajeri ile birlikte benimsediği “gez-al” metoduyla Türk Futbolu’na “ne koparsa kar” penceresinden bakan Cezayirli, Beşiktaş’la anlaştıktan sonra Galatasaray ile pazarlığa girdi ve bir yandan da haber uçurdu Fenerbahçe’ye.
“Sen kaç para verirsin”?
Yahu arkasında Rosier ile birlikte Beşiktaş’ı sağdan sağdan şampiyonluğa götüren adam Ghezzal…
“Rakibe giderse taraftar ne der”?
“Ver üç-beş daha kalsın takımda” demez mi Beşiktaş Yönetimi?
Demedi ve yazdı ikinci öyküyü!
Prensip mi dersiniz, Beşiktaşlılık duruşu mu bilemem. Kalırsa ne ala… Lakin Ghezzal giderse kaldığından daha çok yarayacaktır Beşiktaş’a; ondan eminim.
“Sergen Yalçın II” filminin ilkinin benzeri olacağını, en fazla onu tekrar edeceğini sananlar için bu iki yabancı futbolcu öyküsü senaryodaki sürprizlerin bir ipucudur ve Beşiktaşlı olmayanlar bile seyretmek isteyeceklerdir Beşiktaş’ı.
Dikkat… Sezona 2-0 önde başlıyor Beşiktaş.