Ülkemizde son yıllarda, başta aile olmak üzere bürokratik, ekonomik, politik, siyasal bütün toplumsal kurum ve kuruluşlarda en son konuşulan ve tartışılan değişim, dönüşüm, gelişim ve “Ben”, “Biz” sorudur. Gerçekte bu iki sorun aynı nedenlerden kaynaklanır.
Toplum; insanların yaşamlarını sürdürmek, temel gereksinimlerini karşılamak amacıyla bir araya gelmeleri ve yaşam biçimlerinden kaynaklanan ortak kültürü paylaşmaları sonucu oluşur.
Kültür; toplumun yüzlerce hatta binlerce yıldan beri oluşturduğu ortak amaçların, beklentilerin, değerlerin, inançların, duygu ve düşüncülerin, özetle ortak davranış kalıplarının depolandığı, saklandığı, soyut bir kavram olup, toplumsal bellek olarak kabul edilebilir. Toplumun içine giren, toplumda yaşamını sürdüren insan toplumsal bellekte bulunan davranış kalıplarını kullanarak iletişim kurmak ve sürdürmek zorundadır.
Bütünleşme süreci
Davranış kalıbı (behaviour pattern) bir toplumda alışkanlık duruma gelmiş tek eylem biçimidir. Bu kalıpların belirgin ve ortak özelliği, belirli durumlar karşısında insanı “evet” ya da “hayır” biçimde bir davranış yapmasıdır. Bu davranış kalıpları; grubun, çevrenin, toplumun birliğini, bütünlüğünü sağlamak amacıyla
1 Kasım 2018, Yahya Kemal Beyatlı’nın vefatının 60. yılı. 2 Aralık 1884’te Osmanlı’nın Balkan şehirlerinden Üsküp’te doğan Yahya Kemal, 1 Kasım 1958’de İstanbul’da vefat etmişti. Genel olarak bütün Türk edebiyatının, özel olarak da 20. Yüzyıl Türk edebiyatının bu en büyük şair ve yazarının ölüm yıldönümleri geliyor geçiyor, ne yazılı ne de görüntülü medyada onun efsanevi şahsiyetine ve yaşantısına, şiir sanatındaki dehasına, Türk vatanı ve Türk tarihi üzerindeki orijinal değerlendirmelerine dair bir analize rastlanmıyor. Edebiyatımızın bu dahi şairinin 60. ölüm yıldönümünde nasıl anılacağını, ilgili/yetkili ve edebi çevrelerin hakkında neler söyleyeceğini merak ederken biz de kısa bir yazıyla bu kervana en baştan katılalım istedik.
Yahya Kemal’in bir şair ve yazar olarak en karakteristik yanlarından birini Türkçeye herkesten fazla sevgisi, bağlılığı, bunun da bir adım ötesi olan aşkı oluşturur. Onun bu aşkını ifade eden “Bu dil, ağzımda annemin sütüdür” sözünün gücünde bir söz bugüne kadar söylenmemiştir.
Dile katkısı
1930’lu yıllardaki dilde özleştirme çalışmaları sırasında Atatürk Yahya Kemal’den de destek istemiş. Fakat o, “Benim dil konusunda ilmim yok, vehmim (duygum, sezgim)
III- ANAYASA MAHKEMESİ UYGULAMALARI
Anayasa Mahkemesi tarihine bakılacak olursa, Mahkeme’nin dönemlere göre siyasi mahiyetteki davalarla ilgili gerekçesi çok değişik kararlarının olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Teklifin bu haliyle veya değiştirilerek kabulü halinde aşağıda örnekleri verilecek gerekçelere vb.göre Mahkeme’nin nasıl bir karar vereceğini isabetli tahmin etmek güçtür. Çünkü hukukun genel ilkeleri ve ifadeleri öne sürülerek, Mahkeme’ce Anayasa maddeleri ve o maddedeki bir tümce zikredilerek geniş yorumlayıp iptal veya ret edilebilmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin 18.7.2001 tarih 4/332 K. Sayılı vb. ilamlarında (R.G.27.10.2001/24566) özetle;
“…Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte davaları henüz sonuçlanmamış olan kişilere böyle bir ayrıcalık tanınmasının hiçbir haklı nedeni bulunmadığı… Açıkça dürüst davranmayan, yargılamadan kaçarak ya da başka kusurlu davranışlarla davanın sonuçlanmasını engelleyen veya hukuki ve fiili nedenlerle Mahkemece davası sonuçlandırılmayan kişilerin..”, “… düzenlemenin adil olduğu söylenemez… “ , ”10 uncu maddesindeki eşitlik ve 2 inci maddesindeki Hukuk Devleti ilkesine aykırıdır iptali gerekir.”,“… Korunduğu hukuki yarar.. “ ,“…topluma yönelik
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), 7 maddeden oluşan, 24.09.2018 tarih, 2018/2929 sayılı “Bazı suçlarla ilgili ceza sürelerinden şartla indirme ile tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesine dair kanun teklifi”ni Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sundu. Kanun Tasarısı (bundan böyle “Teklif’’ olarak anılacak) “şartla salıverilme” ve cezalarda indirimi öngörmektedir.
I- AF VE ŞARTLA SALIVERİLMENİN MAHİYETİ
“Teklif” ileride değinileceği üzere kamuoyunda “Rahşan affı” olarak dillendirilen şartla salıverilme, dava ve cezaların ertelenmesine dair 4616 sayılı Kanun benzeri bir Tekliftir.
1.Kısaca; af ve şartla salıverilme:
Af, cezaların kısmen veya tamamen infazını önleyen, yetkili mercilerle yapılmış hukuki tasarruflardır. Af yetkisinin kullanılması, netice itibariyle Devletin cezalandırmak hakkından geçici olarak feragat etmesi anlamına gelmektedir.
Af bazen sadece kesinleşmiş cezaları kaldıran, hafifleten veya değiştiren bazen de kamu davasını düşüren veya mahkûmiyeti bütün sonuçları ile birlikte yok sayan bir kamu hukuku tasarrufudur. Mahkûmiyet ve kamu davasını ortadan kaldıran genel af, diğeri de sadece cezaya etki eden özel aftır.
Şartlı Salıverme, mahkûm edildiği hürriyeti bağlayıcı
Bağımsızlığının ilk yıllarında uluslararası uzmanlar Kazakistan’ın geleceğini belirsizlik olarak nitelendirmiş, üstelik ekonomik zorluklar ve etnik bölücülüğün doğuracağı neticelerden ötürü yıkılacağını öngörmüşlerdi. Günümüzde ise, bağımsızlığının 27. yılını kutlayan ülkemiz hakkında aynı uzmanlar Kazakistan’ın bağımsız bir devlet olarak gelişmekte olduğunu, uluslararası arenada yüksek itibara sahip olduğunu dile getirmektedirler. Çeyrek asır önce söylenen tahminler ile günümüzde neşet eden gerçeğin farkını aziz milletimiz ile Sayın Cumhurbaşkanımız Nazarbayev’in izlediği akıllı politikalar ortaya koymuştur.
Kazakistan, etnik ve dinler arasındaki uzlaşmayı derinleştirme ve geliştirmenin kendine has modelini oluşturarak tüm etnik grupların barış içinde yaşadığı bir ülkeye dönüştü. Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ülke içindeki barış ve kalkınmayı sağlama amacıyla kendi inisiyatifiyle önemli adımlar atarak kurumsallaşmaya yönelik büyük çalışmalara imza atmıştır. Astana’nın taşınması, Kazakistan Halkı Asamblesi’nin kurulması, Kazakistan-2030 ve Kazakistan-2050 Stratejileri ile Kamu Bilincinin Modernizasyonu Programı’nın hayata geçirilmesi gibi önemli adımlar söz konusu
Kazakistan’ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in devlet ve millet inşa sürecindeki başarısına paralel bir başka alan ise dış politika. Rusya, Çin ve ABD’nin nüfuz mücadelesi içinde olduğu Orta Asya’nın en geniş topraklarına (toprakları itibariyle dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi) sahip Kazakistan, Rusya ve Batı arasındaki ilişkileri yürütmekte pek de başarılı olamayan Ukrayna gibi ülkelere örnek niteliğinde. Ukrayna’nın başına gelenler belki de bir Nazarbayev’i olmamasından dolayıydı; çünkü Ukrayna’da bir Nazarbayev olsaydı bu ülke bir yandan Rusya ile yakın ilişkilerini sürdürüp öte yandan da Batı dünyasına açılabilirdi. Başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerin Rusya karşıtı kışkırtmalarını ihtiyatla karşılayabilirdi.
Kazakistan Rusya’nın dostluğuna ve ittifakına kendi coğrafyasında şiddetle ihtiyaç duyan bir ülke. Özellikle geniş topraklarına rağmen nüfus yoğunluğunun göreceli olarak çok düşük olması (18 milyon) Çin gibi devasa bir nüfusa ve izafi olarak dar bir yüzölçümüne sahip devletlerin iştahını kabartabilir. Dolayısıyla Orta Asya’nın gelecekteki jeopolitiği Kazakistan ve Rusya’yı müttefik kılıyor; ancak aynı zamanda Kazakistan Rusya ile birlikte Şangay İşbirliği
Orta Asya’nın istikrarlı bir şekilde kalkınan ülkesi Kazakistan’ın Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev geçtiğimiz günlerde (12-13 Eylül) Ankara’daydı. İkili ilişkiler, Türk dünyasının geleceği, yatırım/işbirliği konularının yanısıra bölgesel sorunlar ile Astana Süreci ele alındı ve iki ülke arasında güvenlik, genel ekonomi, kültür ve tarım alanlarında beş anlaşma imzalandı.
Kazakistan sadece Orta Asya’nın değil aynı zamanda eski Sovyetler Birliği’nden ayrılan cumhuriyetler içerisinde stratejik, coğrafi ve ekonomik açılardan Rusya Federasyonu’ndan sonra en önemli olanı. Rusya ile Çin arasındaki kritik ve geniş bir coğrafyada yer alıyor olması, Çin’in ‘Bir Kuşak, Bir Yol’ projesinin güzergahında bulunması stratejik öneminin yanı sıra Türkiye’nin yaklaşık dört katı büyüklüğünde topraklara sahip bu kardeş ülkeyi özellikle lojistik ve ulaştırma alanlarında fevkalade önemli kılıyor.
Son yıllarda zaman zaman proje değerlendirme komitelerinde yer aldığım Kazakistan Milli Bilim ve Teknoloji Merkezi’ne destek almak amacıyla akademisyenler ve bilim insanları tarafından sunulan çok sayıda projenin Bir Kuşak Bir Yol konusuyla ilgili olması şaşırtıcı değil. Ülkenin bu alanlarda yakın bir
Ülkemizde okul öncesinden yükseköğrenime kadar eğitim ve öğretim sorunu sürekli konuşulur, tartışılır. İçeri, süresi, sınav sistemi sık sık değişir. Anketler, araştırmalar, çalışmalar yapılır. Ancak eğitim ve öğretim sorunu sürer. Anketler eğitim öğretim alanında ülkemizin son sıralarda yer aldığını göstermektedir. Son örnek üniversiteye giriş sınavıdır. 2018 yılı üniversite giriş sınavı sonuçları yayınlandı. Kırk bin öğrenci sınavda sıfır puan almıştır. Sayısalcıların %65’i, sözelcilerin %25’i baraj altında kalmıştır. Başarısızlığın nedenini araştıran birçok çalışma yayımlanmıştır.
Ruh bilim ve toplumsal ruh bilim kavramlarını anlamak ve anlatmakta bireysel ve toplumsal engeller olduğunu göstermiştir. Bilgilenmek, öğrenmek bu nedenlerle sorun yaratabilir. Milli eğitim bakanı öğretmenlerle yaptığı bir söyleşide öğrencilerle göz göze gelerek, konuşun diyerek bir anahtar vermiştir. Bu anahtar eğitim öğretimin altyapısı olan iletişimi başlatır. İnsanlar ortak kültür yapısı içinde evrenden, doğadan, canlıdan, nesneden, başkalarından haberdar olarak yaşarlar. Haberdarlık dikkat ve algı ile başlar.
Algı, insanın dışından ya da içinden gelen uyaranların iletilerin beş duyu organından biri