Bilindiği gibi ülkemiz Ortadoğu coğrafyasının merkezinde bulunmaktır.
Kadim zamanlardan beri bu bölge, her zaman hareketli ve sorunlu bir coğrafya olmuştur. Ortadoğu tarih boyu birçok medeniyetin kurulduğu, yıkıldığı, yok olduğu ,yeryüzünün en önemli durak ve medeniyet merkezi, insanlığın doğduğu ve dünyaya yayıldığı paylaşılamayan bir bölge olmuştur.
Bunun sonucu olarak anılan coğrafyada cesur, ilkeli, sevilen ve kendini ülkesine adayan devlet adamlarının işi çok zor olduğu gibi, vatansever gözüküp uluslararası aktörlerin yanında ihanet içinde olanlarla mücadele etmesi de oldukça güçtür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir asra yakın süre parlementer sistemle -buna yarı parlementer sistem diyenler de var - yönetilmekte iken 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylaması ile “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine”(Başkanlık) geçmiştir. Bu köklü ve devrim niteliğindeki siyasal değişim halkın yarısından çoğunun anayasa değişikliğine onay vermesiyle gerçekleşmiştir. Tamamen halka dayanan bu değişim, demokratik meşruiyeti de tartışmasız ortaya koymuştur. İşte bu köklü değişimin istikrara kavuşmasının belli bir süreyi alacağı kuşkusuzdur. Bu sistemin Önder’i (1) ve ekibi çok kısa süre
Adana Mutabakatı iki ülke arasında o tarihe kadar hiç bir zaman normal gitmeyen ilişkileri adeta mucizevi bir şekilde onarmıştı. Ankara’da o günlerde yaygın olan ‘acaba Esat bu anlaşmaya sadık kalacak mı, yoksa bize karşı zaman mı kazanmaya çalışıyor?’ endişesi kısa bir süre içinde dağılmıştı; çünkü Suriye anlaşmanın gerek lafzına gerekse ruhuna uygun hareket etmekteydi. Hafız Esat’ın ölümüne kadar (2000) Türkiye ile Suriye arasında içi doldurulmayı bekleyen bir barış ortamı oluşturulmuştu.
AK Parti’nin iktidarı fiilen ele almasına (2003 başları) kadar geçecek toplam beş yıllık sürede Türkiye-Suriye ilişkilerinin hızla düzelmeye ve elde edilen barışın içinin ticari ilişkiler ve insan hareketliliği ile doldurulmaya başlandığı gözlemlenecekti. İlişkiler o denli hızlı ilerlemişti ki, Hafız Esat’ın cenaze törenine Türkiye’nin Cumhurbaşkanı (Ahmet Necdet Sezer) düzeyinde katılımının ABD’yi rahatsız etmiş olduğu anlaşıldı; ama Türkiye doğru olanı yaptı ve ilişkileri geliştirmeye devam etti. Doğrusu Suriye hükümeti de bu konuda gayet kararlı görünüyordu
İlişkiler iyi gidiyordu
AK Parti iktidara geldiğinde gayet iyi ilerleyen bir Türkiye-Suriye ilişkilerini devralmıştı. İki yıl hafız Esat
Moskova zirvesinin ardından (23 Ocak 2019) basın toplantısında Putin’in Türkiye’nin güvenlik kaygılarının Adana Mutabakatı çerçevesinde ele alınabileceğini ifade etmesi ve bir gün sonra da Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Adana Mutabakatı’na vurgu yapan sözleri yeni bir başlangıca işaret ediyor olabilir.
Açıkça bir değişiklikten söz edilmese de iki ülke arasındaki ilişkilerin Adana Mutabakatı üzerine tekrardan inşası hem yeni bir başlangıç demektir hem de iki ülke açısından en akıllıca yol olur. Peki bu Mutabakat ne zaman, hangi şartlarda ve hangi olayların sonucunda imzalanmıştı?
İlişkiler toparlanamadı
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlığını elde eden Suriye ile Türkiye’nin ilişkileri hemen hemen hiç bir dönemde dostane değildi. Suriye’nin ‘İskenderun Livası’ diye adlandırdığı bizim Hatay vilayetimizle ilgili tezleri Şam hükümetinin Ankara ile sağlıklı ilişkiler kurmasına uzun yıllar mani oldu. Gerçi Türkiye’nin Ankara’nın Batı İttifakına yönelmesi Orta Doğu Arap dünyasının büyük bir kısmıyla ilişkilerini zaten gerginleştirmişti ama Suriye ile yaşanan gerginlikler daha keskin ve daha onarılmaz görünüyordu.
1957 Türkiye-Suriye krizinden bir yıl sonra Şam yönetimi o yıllarda
Yeni yıl, bireysel ve toplumsal olarak amacı, beklentiyi, durumu, tasarımı gerçekleştirmek mutlu olmak için umut ışığıdır. Başarıya ulaşmak için güç kaynağıdır. Bu kaynağın çıktığı yer güdülerdir.
Güdüler (Motivation): İnsanın davranışını, tutumunu, eylemini başlatan, yöneten, yönlendiren, sürdüren, güce; Güdü (Motivation).
Güdüler; doğuştan gelen ve yaşamını sürdürmek için gerekli olan iç güdüler (instinet) ile, eğitim, öğrenme ve pekiştirme gibi sonradan kazanılmış dürtüleri (drive, trieb) içerir.
Genel olarak güdüler dört kaynaktan beslenir. Varlığını sürdürme, haz, toplumsal ve kültürel olmak üzere dört ayrı güdü söz konusudur. Toplumsal ve kült olan güdüler, umut kavramına duygu değer kazandırır. Umut insana haz veren , mutlu kılan duyguların duygusudur. Bir amacın , beklentinin, durumun, tasarımın gerçekleşmesini imgelemektir. Duygulanım, iç ve dış uyaranların, bilişsel işlevlerden ayrı, bağımsız olarak bireyde yarattığı etki ve tepkidir. Uyaranların hoşa gitmesi yada gitmemesi sonucunda bireyde haz ya da elem doğrultusunda duygulanım oluşur.
Dilimizde, umut beslemek , umut vermek , umut ışığı, umut kapısı, umudunu kırmak, umudunu kesmek gibi umut içeren birçok değim vardır.
Yılba
Dictioanary.com, 2018 yıl için değişik konulardaki uzmanlarca belirlediği yılın sözcüğü olarak seçtiği Yanlış Bilgi ( misinformation) ,post-truth gibi bütün ülkelerde büyük ölçekte ses getiriyor. Herhangi bir art niyet olmadan, bilmeden, farkında olmadan yayılan ya da yayılmasına olanak sağlamayı açıklayan bir sözcük. Yanlış Bilgilendirme 1500 yılların sonundan bu yana yaygın. Son yıllarda ise çok hızlı biçimde yaygınlaşması sosyal medya nedeniyle gerçekleşmekte.
Farkı ne?
Kasıtlı değil, bilinçsizce, yanlış olan bir şeyin doğru bilgi sanılarak yayılması. Dilimizde “dezenformasyon” olarak da kullanılan ve kasıtlı olarak, bilinçli biçimde aldatmak, yanlışa yönlendirmek niyet ve amacıyla yanlış bilgi ve haber verme ise bu özellikleri ile farklılıklar gösterir. Yanlış Bilgilendirme, genellikle kasten yanlış bilgi verme olarak bilinen “dezenformasyon” ile karıştırılır. Kasıtlı ve yanlış bilgi verme olan dezenformasyon ön yargılı olarak yanlış yönlendirmeye, aldatmaya yönelik bilgi, bilgilerin ya da söylemlerin yayılmasıdır. Bir tür kara propaganda olarak da düşYalan Haber (false news) ise, benzerlikleri ile daha çok medyada kullanılan bir kavramdır. Örneğin, Washington Post yalan ve
Google Kaliforniya genel merkezinde MBA yaz stajımın ilk günü. Kendimi bir anda üst düzey satış toplantısının ortasında buldum. Yöneticim bir yanımda, satış direktörü öteki yanımda. Konuşulan hararetli konuyu kavramaya çalışırken kafamdan birçok soru geçti: “Ben buraya nasıl geldim ve üç ayda nasıl göze girmeyi başaracağım?”
Başa saralım... Kadıköy’de beş çocuklu bir ailenin en küçükleriydik, ben ve ikiz kardeşim. Çocukluk yıllarım hatalar ve yaramazlıklarla dolu geçti. Sonrasında keşfetme ve öğrenme merakım aldı götürdü beni okyanusun öte tarafına. Yıldız Teknik Üniversitesi’nden değişim programı ile gittiğim Prag’da öğrencilik ve kariyerle geçen on senenin ardından Yale Üniversitesi ve Google yılları. İşte hikâyenin ayrıntılarına dokunan 7 adım ve tavsiyede Kadıköy’den Silikon Vadisi’ne uzanan yolculuk:
1 - Tutkunuzu belirleyin ve iddialı hedeflerle yola çıkın: Yurtdışı değişim programlarını sorduğum dekanımız hiçbir okulla anlaşmamız olmadığını söylemişti. Arkamı dönüp “ne kadar şanssızım” diyebilirdimancak dekanımıza yardım etmeyi önerdim. Araştırma yapıp yüz yirmi okula anlaşma metni yolladım. Yaklaşık on okulla anlaşma sağladık ve bölümümüzden gönderilen ilk yurtdışı
Yerel yönetim seçim sürecine girildi. Bu süreçte “Kime oy verelim?” sorulacak. Türkiye’de 31.03.2019 tarihinde yapılacak yerel yönetim seçimi başka bir deyişle belediye başkanı ve belediye meclisi üyelerinin seçim süreci başladı. Bu süreç içinde partiler adaylarını belirlemek, seçmenler oy verecekleri adayları tanıma çabası içinde olacak.
Partiler, adayları belirlemek için seçmenlerin eğilimini anlamak amacıyla anketler, araştırmalar yaptı. Alınan sonuçlara göre, özellikle büyük kentlerde etkili, yetkili, bilinen, tanınan politikacılar, siyaset yapanlar ilk sıralarda yer aldı. Partiler seçimi kazanmak için, başka parti ya da partilerle işbirliği yaptı. Güçlü oldukları kentleri paylaştı.
Güçlü olduğu kentlerde işbirliği yaptığı partinin ya da partilerin seçime girmemesi ya da zayıf adayla girmesi kararlaştırıldı. Seçimde destek sözü verildi. Partiler, politik ve siyasal görüşlerine göre adayları belirlediler.
Adayları biliyoruz ancak, seçmenlerin adayların, kentin ne denli bilip bilmediklerini kentin durumu ve sorunları ile ne düzeyde bilgili ve ilgili olduklarını bilmiyoruz. Her yörenin, her kentin kendine özgü değişik, farklı durumu, yaşantısı ve sorunları vardır. Bilindiği gibi
2008’de Montenegro (Karadağ) Devleti tarafından İstanbul’a Fahri Başkonsolos olarak atanan Dr. Akkan Suver, halen Marmara Grubu Vakfı’nın başkanlığını yürütmektedir. 1998 yılından beri aralıksız olarak gerçekleşen Avrasya Ekonomi Zirveleri’nin kurucusu olan Dr. Akkan Suver; hem sarı basın kartlı gazeteci, hem de diplomat olarak çalışmalarını sürdürmekte olup, barış ve kültürlerarası diyalog çalışmalarından dolayı uluslararası alanda birçok ülkeden madalya, liyakat nişanı, fahri doktora ve fahri profesörlük unvanlarını almıştır.
“Bugün Azerbaycan yatırım alan ülke statüsünden, yatırım yapan ülke statüsüne geçmiştir.Bu Haydar Aliyev’in yüksek vizyonu olduğu kadar Ondan bayrağı devralanların Onun çizdiği yol haritasına duydukları sadakatin eseridir.”
Azerbaycan Kurucu Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’i on beş yıl önce bugün kaybetmiştik.
Haydar Aliyev, Azerbaycan’ın başına geçmeden önce Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Politbüro üyeliğine yükselebilen ilk ve tek Türk’tür. Azerbaycan’ın başına geçtiğinde ise ülke parçalanma, bölünme ve iç kargaşa dönemi yaşıyordu.
On yıllık kısa iktidarı zarfında Azerbaycan’da ve Kafkaslarda inanılmaz başarılara imza atan Haydar Aliyev, önce