Ruh bilim ve toplumsal ruh bilim kavramlarını anlamak ve anlatmakta bireysel ve toplumsal engeller olduğunu göstermiştir. Bilgilenmek, öğrenmek bu nedenlerle sorun yaratabilir. Milli eğitim bakanı öğretmenlerle yaptığı bir söyleşide öğrencilerle göz göze gelerek, konuşun diyerek bir anahtar vermiştir. Bu anahtar eğitim öğretimin altyapısı olan iletişimi başlatır. İnsanlar ortak kültür yapısı içinde evrenden, doğadan, canlıdan, nesneden, başkalarından haberdar olarak yaşarlar. Haberdarlık dikkat ve algı ile başlar.
Algı, insanın dışından ya da içinden gelen uyaranların iletilerin beş duyu organından biri ya da bir kaçı ile fark eder. Bilinç etkinlik kazanır. Bu durum anlık ve depo bellek, düşünce gibi bilişsel süreçleri başlatır. Bilişsel süreçler dilin yapısını oluşturan, kavramların gelişmesini sağlar. Bilmek ve öğrenmek için kavramların anlamını anlamak ve anlatmak gereklidir.
Anlamak, bir konu ya da sorun üzerinden odaklaşmak, bilgi toplamak, bilgiyi bilenenlerle birleştirmek, aktarılacak, anlatılacak düzeye getirmektir. Göz göze, yüz yüze ilişki anlamayı, anlatmayı sağlayan insan-insan iletişimini başlatır. İnsanlar, belirli uzaklıkta saniyenin yarısından az bir zaman birimde birbirlerini algılarlar, anlamayı, anlatmayı sağlayan iletişim başlar.
Anlamak ve anlatmak için sözlü, yazılı dil gereklidir. Dil kavramalardan oluşur. Kavramlar, evrenin, doğanın, canlının, insanının bilişsel işlevler düzeyinde yer alan simgeleridir. Her kavramın, özü, ilk örneği, duygusal yükü, değeri vardır. Bunlar göreceli olabilir. Konuşma, dili sese, söze dönüşmesidir. Örnek olarak anne kavramı, değişik duygu yükü, bedeli, değeri açısından özünden ilk örnekten farklı anlaşılır, anlatılır. Bu durum öğrenmede sorun yaratır.
Konuşma ve yazı dilinde gözle ve yüzle ilgili deyimler bulunur. Göze girmek, gözden düşmek, göze gelmek, gözünü açmak, göz kırpmak, göz süzmek, göz kaçırmak, göz ardı etmek, göz boyamak, göz dikmek, göz geçirmek, göz koymak ve daha yüzlercesi. Benzer durum yüz içinde söz konusudur. Yüzüne bakmak, bakmamak, yüzüne gülmek, asmak, yüzsüz, güler yüzlü, asık yüzlü, donuk yüzlü gibi. Buraya kadar anlatılanlar kavramların ve bilişsel işlevlerin oluşma sürecidir. Gözle, yüzle ilgili deyimler kavramaların duygu yükünü etkiler. Anlamak, anlatmak sürecinde sorun yaratabilir.
Genel olarak öğrenciler anlamak, öğretmenler anlatmak durumdadır. Bu durum göz göze, yüz yüze iletişimde doğru ve verimli olarak kullanılabilir. Çocuklarda ve gençlerde anlamak ve anlatmak sorunlarının nedeni dört başlık altında toplanabilir.
1. Temel benlik, kimlik kişilik yapısına bağlı olanlar,
2. Çocukluk, gençlik çağına özgü duygu düşünce özellikler,
3. Toplumsal ortam,
4. Dijital iletişim, sosyal medya son yıllar etkin ve önemli bir etken olmuştur. Sosyal medya bağımlılık yaratmış, kişilere özgü, gerçek dışı, sanal, soyut bir dünya oluşturmuştur. Çağ ve yaşa uygun olmayan bilgi, uygulama, anlama sorunu yaratır.
Ruh bilimci Jean Piaget ( 1896-1980 ) “Bilişsel Gelişim”in dört evresi olduğunu ileri sürmüştür. Bu evrelerin zekâ düzeyi, ortak toplumsal kültür, aile ortamı, ekonomik düzey gibi nedenlerle ilgili olduğunu değişmeler olabileceğini vurgulamıştır.
1. Duygusal hareket evresi: İki yaşına kadar sürer. Doğayla, canlılarla, nesnelerle ilişkili izler kazanılır. “Ben” ile “ben olmayan” ayrımı için çaba harcanır. Sekiz-on ay arasında başta anne baba olmak üzere çevreyle, resimlerle, sesle ilgi başlar ve gelişir.
2. İşlev öncesi evre: İki-yedi yaş dilimi arasında yer alır. Kavramların, sözcüklerin, insanlarla nesnelerle bağlantısı öğrenilir. Konuşma dilinde kullanılır. Dört-beş yaşında nesneler niteliklerine göre birbirinden ayrılır, sözlü simgeler öğrenilir.
3. Somut işlev evresi: Yedi-on iki yaş dilimi arasında yer alır. İnsanlar, nesneler, olaylar, dil bilgisi mantık, ilke ve kurallarına uygun bilişsel düzeyi oluşturur. Kişilerin, nesnelerin, olayların farklı niteliklerine, özelliklerini göre gruplamalar, sıralamalar, sınıflandırmalar yapar.
4. Bilişsel işlev evresi: On iki yaşından sonra soyut kavramlar, dil bilgisi ve mantık kuralları içinde bilişsel süreçte yer alır. Tasarımlar, varsayımlar oluşturulur. Gelecekle ilgili amaçlar, beklentiler, dünya görüşleri belirlenir. Engel açma, sorun çözmeye yönelik bilişsel işlev süreci gerçekleşir.
Anlamak ve anlatmak eğitim ve öğretimin alt yapısını, temelini oluşturan öz bilinç, özgüven ve kişisel yeterliğini sağlar.