ALP KIRIKKANAT
1983 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ni, 1987 yılında ise Deniz Harp Okulu’nu bitirdi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın çeşitli harp gemilerinde branş subaylığı, bölüm amirliği, 2. komutanlık ve gemi komutanlığı görevleri sonrasında müşterek karargâh ve birliklerde güvenlik konularında proje subaylığı ve şube müdürlüğü yaptı. 2006 yılında Atılım Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansını tamamladı. 2011 yılında emekli oldu.
İstihbarat, bir sorun karşısında talep edilen bilgilerin, bilimsel ve sistematik olarak toplanması, değerlendirilmesi ve kıymetlendirilmesi neticesinde, meselenin gerçeğe yakın iz düşümlerini ya da gerçek resmini anlamamıza yardımcı olacak bir bilgi üretim disiplinidir. Bu tanım, bu konudaki kendi kişisel görüşümün bir ifadesidir. Her seviyedeki bilgi üretiminde, kesin sonuca ulaşmak genellikle zordur. Birçok disiplini bir araya getirmek zorundasınızdır. Her şeyden önce plansız ve programsız bir istihbaratın olamayacağını da hatırlatmam gerekir. Sisteminiz ne kadar güçlü olursa olsun; ortaya konulacak sonucun, yani istihbaratın, kalitesi en başta sorulan soruların, taleplerin ve kriterlerin doğruluğuyla orantılıdır. Mümkün
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) Ek 16 Numaralı Protokol (Protokol), Ulus Yüksek Mahkemeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) arasındaki diyaloğu düzenlemektedir.
Protokol’ün 7. ve 8. maddeleri uyarınca Protokol, 10 sözleşmeci devletin Protokol’e taraf olma iradelerini yazılı olarak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirdikleri tarihten itibaren hesaplanacak 3 aylık süreyi takip eden takvim ayının 1. gününde yürürlüğe gireceği belirlenmiştir.
Protokol 02/10/2013 tarihinde imzaya açılmış ve bizde 20/12/2013 tarihinde imzalamışız.
Taraf devlet sayısı 22 oldu
Ayrıca Finlandiya, Ermenistan, Fransa, San Marino, Slovakya ve Slovenya tarafından hemen başlangıçta Protokol’ü imzalayan taraf devlet olmuşlardır.
Protokol’ün yürürlüğe girebilmesi için toplam 10 ayrı devletin taraf olması ve onaylaması gerekmektedir.
Nitekim 10 ülkenin Protokol’e taraf olmasının ardından 1 Ağustos 2018 tarihinden Protokol yürürlüğe girmiştir.
Yukarıda belirttiğimiz 6 Devletin yanı sıra bilahare Arnavutluk, Estonya, Gürcistan, Litvanya, Hollanda’nın da onaylaması ile taraf devlet sayısı 11 olmuştur.
Harari’nin toplumdaki genel eğilimle zıtlık teşkil eden tutumunu ateistlik, veganlık ve eşcinsellik. Bu özellikler, fikir, sanat ve eğlence sektöründe tersine bir eğilimle ilgi çekici niteliklere dönüşüyorlar
Kitapta ilgi çekici hususlardan birisi de birkaç defa konuyu eşcinselliğe ve oradan da kendi aile hayatına getirmesi. Cinselliğe ilişkin tabular konusunda ise mevcut sınırları “akıl” temelinde yeniden çizmeye çalışıyor. Bu konuya girmeden önce Harari’nin üç başlıkta toplumlardaki genel eğilimle zıtlık teşkil eden tutumunu öne çıkarttığını söylemeliyim: Ateistlik, veganlık ve eşcinsellik. Üçü de ana damar üzerinde yer alan insanların “ilgi çekici” buldukları hususlar. Olağan hayatta sıra dışı bulunan ve yer yer kültürel tepkilerle karşılanan bu özellikler, düzlemin değiştiği iki alanda (ki bunlardan birisi fikir ve sanat alanı, diğeri ise eğlence sektörüdür) bu defa tersine bir eğilimle ilgi çekici niteliklere dönüşüyorlar. İnsanlığın bu üç konuya ilişkin aklını, eğilimlerini, yorumlarını değerlendirirken üstat, konuyu bütün yönleriyle görmeye çalışan bir düşünür gibi değil de, bunlarla şahsi meselesi olan bir profesyonel temsilci gibi davranıyor. Dostoyevski’nin “Tanrıya benim
“... Savaşlarda en çok ölümler ilerlemenin en fazla olduğu modern zamanlarda gerçekleşti. Bugün de bölgesel savaşlarda yine on binlerce insan hayatını kaybetmeye devam ediyor. Dinlerle değil ama bilim ve teknikteki ilerleme ile savaşlar ve ölümler arasında bir bağ kurmak için daha fazla nedenlerimiz var...”
Bilim ve teknik gelişmelerin geleneksel dinlerin işini bitirdiği tezi yeni olmadığı gibi bunu ateşli bir şekilde dile getiren ilk kişi de Harari değil. 19. Yüzyıl bilime duyulan inancın zirve yaptığı, tüm sorunların ve bilinmezlerin bilim marifetiyle çözülüp açıklanacağı, dolayısıyla sır, gizem, Tanrı, din konularının da artık tarihe karışacağı tezini çok daha ateşli şekilde savunan pozitivist kalemler, buna kuvvetle inanan çok sayıda insan vardı. Aynı zaman diliminde Sosyal Darvinistlerin (tabiat güçlünün zayıfı yenmesiyle mükemmele gidiyorsa aynısı topum için olmalı), Öjenistlerin (genetik bilimi marifetiyle ırkların ıslahı) bilimsel görüşlerin ortaya çıktığını unutmayalım. Nietzsche, Harari’nin utangaç biçimde söylediğini bir yüzyıldan daha fazla zaman önce açıkça haykırmıştı: “Tanrı öldü.” (Elbette Harari bir Nietsche değil.) Öte yandan August Comte sosyolojinin teşekkülünde
“Harari için günümüzün popüler filozofu demek kanımca yanlış olmaz. Bununla kastettiğim, “çok okuyucuya ulaşma, dolayısıyla popüler bir dil ile metnini ve mantığını kurma” günümüzün yayıncılık hayatı için artık “elzem” kabul edilen “halkla ilişkiler”e yaslanmadır...”
Harari’nin 21. yüzyıl için 21 ders kitabını bitirdiğimde, bir kez daha bir kitaba varlık kazandıran dış nedenler ile konusunu anlatma biçimi ve içeriğini oluşturma şartları arasındaki derin bağ üzerine düşündüm. Bu önemli. Okuyucu kitabı eline alır ve yazı kültürünün olağanlaşmış akışı içinde “giriş, gelişme ve sonuç” esaslı mantığı ile baştan sona okur. Fakat yazar zihninde konuyu oluştururken hangi saiklerin etkisi altındadır, bu onun yazma biçimine ve içeriğe nasıl nüfuz eder, neler değişir ve dönüşür, sıralama ve bütünlük nasıl oluşur? Bunlar önemlidir, eğer yazar bu konulara ilişkin bazı ipuçları sunmuş ise bu verileri de kullanarak bazı değerlendirmeler yapmak mümkün hale gelir.
Harari için günümüzün popüler filozofu demek kanımca yanlış olmaz. Bununla kastettiğim, “çok okuyucuya ulaşma, dolayısıyla popüler bir dil ile metnini ve mantığını kurma” günümüzün yayıncılık hayatı için artık “elzem” kabul edilen “halkla
Bu sorunları kısaca;
1.Kanundan,
2.Bürokrasiden,
3.İnsan kaynakları ve mekandan kaynaklanan şeklinde sıralayabiliriz.
Kurumun, Batıda örnekleri görüldüğü üzere daha etkin ve fonksiyonel olabilmesi adına 6328 sayılı Kanunun ivedi değişmesi gerekmektedir. Bunlar aşağıda sıralanmıştır.
1.Ülkemizde hak arama kültürünün yeterince gelişmediği ve insanımızın kamu görevlilerini şikayetten çekindikleri için Başdenetçinin re’sen inceleme ve araştırmaya başlayabilmesi gerekmektedir. (Anayasanın 90’ıncı maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşme (İHAS ) ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) içtihatları gözetilerek Yönetmeliğimizle başta çocuk hakları, temel hak ve hürriyetler vb. olmak üzere uygulamada esnetilmişti).
Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) Avrupa Birliği (AB) müktesabatının gayri resmi kriterler içinde yer alması sebebiyle Anayasa’nın 74 üncü maddesi ile anayasal bir kurum olarak 6328 sayılı Kanun ile kurulmuş 2013 yılı Mart ayında faaliyete geçmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Kamu Başdenetçisi (Baş Ombudsman) olarak TBMM Genel Kurulu’nca seçilmemde destek ve teveccühlerine mazhar olduğum Sayın Cumhurbaşkanıma en derin şükranlarımı sunuyorum. Hâkim kimliğimin yanında çocuklarıma miras bırakacağım Baş Ombudsmanlıkla da ödüllendirdi. Ombudsmanlığın tarihçesi konusunda ayrıntıya girmeden bazı tespitlerde bulunmak istiyorum.
İlk Ombudsmanlık İsveç ülkesinde 300 yılı aşkın süre önce faaliyete geçmiştir. Kesin olan bir durum var ise, o da Ruslara yenilen ve 5 yıl ülkemizde halen Moldova Devleti sınırları içinde kalan Bender kalesi ile Edirne ilimizde şu an Lalapaşa ilçesi hudutlarında bulunan Timurtaşpaşa Konağı’nda tüm masrafları Hazine’den karşılanan İsveç Kralı XII. Charles (Masraflar Hazine’den karşılandığı için Demirbaş Şarl olarak da anılır ) bu süre içinde Osmanlı İmparatorluğu’nu gezerek idari ve adli yapısını inceleyip kendine “emin adam”, “naip” yani Ombudsman atayarak kurumun
3. Bir diğer konu; Başkan’ın ”ÇEVRE”sinin suçlanması
Bu suçlamalarda bulunanlar direkt Başkan’a söyleyemediklerini, hatta husumetlerini çevre üzerinden yapmaktadırlar. Çevre dedikleri, Başkan’ın inandığı, güvendiği, liyakatli, öngörülü, sorun çözücü “ADANMIŞ” insanlar. Başkan kendisi aleyhine bilerek tasarrufta bulunur mu? Başkan’ın yaptığı “Lider” olmanın sonucudur. Şöyle ki; “Gerçekte liderin rolü, sorumluluk almaktan çok sorumluluk yaratmaktır. Liderler, kendi davranışlarından sorumlu olan ve bağımsız davranabilen astlar oluşturmak zorundadır. Yetki devrinin gerçek özü budur. (2)
Çevresindekilerin hata ve yanlışları olabilir, bunu genelleştirmek ne derece doğrudur? Başarısızlık halinde uzun işleme gerek olmadan sistemin gereği Başkan yasal olarak anında görevden alır. Bu bilinen bir gerçektir. “Başkan bildiğini yapıyor”, “etrafı onu yanıltıyor”,” istişare etmiyor” vb. suçlamalar sadece medya değil, dost meclislerinde, arkadaş gruplarında konuşulan rutin suçlamalar oldu. Burada güdülen amaç son sözde açıklanmıştır.
4. Sesimizi Başkan’a duyuramıyoruz!
Başkan’ın halkın içinden gelmesi, hasbi, dobra olması , halkla her an iç içe olması, her şikayeti ve sıkıntısı olanın Başkan’a