N. İSMET HERGÜNŞEN - Tarihimize baktığımızda temmuz ayı içerisinde Lozan Barış Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması, Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlaması gibi, ulusumuzu hem siyasi hem hukuki hem de ekonomik açıdan derinden etkileyen pek çok olayın yaşandığını görüyoruz. Ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in; Dört nala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/bu memleket, bizim’ dizelerinde yer bulduğu gibi denizle iç içe yaşayan bir ülke olan Türkiye 24 Temmuz 1923 yılında imzaladığı Lozan Antlaşması’yla bağımsız bir devlet olarak yepyeni bir kimlik kazanarak dünya devletleri arasında kendisine yaraşan yeri almış oluyordu. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında denizcilik gücünün çeşitli faaliyet sahalarında geri kaldığının bilincinde olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet döneminde aynı hatalar yaşanmaması için hem söylem hem de eylemleriyle biz Türkleri denizlerle buluşturma çabası içerisine girmiştir.
Savaştan yeni çıkan halkın
Av. Zafer İşeri <br>
I-Ekosistem üzerine <br>
Ekosistem, belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran cansız çevrelerinin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik arz eden ekolojik sistemlere denir. Ekosistem teriminin genel tanımından anlaşılacağı üzere ekosistemden bahsedebilmek için mekan ve özne unsurlarının birlikte varlığı gerekmektedir. Ekosistem teriminin tanımında yer alan özne unsurunu ise canlılar ile cansız çevreler oluşturmaktadır. Nitekim bu iki özne arasında meydana gelen ve süreklilik arz eden karşılıklı ilişkileri muhteva eden ekolojik sistemler ekosistem olarak adlandırılmaktadır.
Ekosistem teriminin çevre hukuku bağlamında detaylı olarak incelenmesini gerektiren sebep, çevre hukukuna konu oluşturan ekosistem kavramının bütün unsur ve detayları ile idrak edilebilmesinin Çevre Hukukunun kapsam ve sınırlarının belirlenebilirliğinin sağlanmasındaki önemdir.
II-Çevre hukukunun konusu
Çevre Hukukuna konu olan ekosistemin korunması 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun ruhunda yer alan en temel amaçtır. Nitekim
Prof. Dr. Cengiz KUDAY - Yazdığımız zaman ömrümüzü aştığımızı; ölümlü insan ömrünü yendiğimi hissediyorum diyor birçok kıymetli köşe yazarımız.
Yazmak, doğruları yazabilmek çok güzel ve o oranda bilgili ve o konularda birikimli olabilmek ( bu da zamanla; kötü veya iyi tecrübelerle oluyor).
Geçenler de bir TV dizisinde yaşlı gazeteci rolünde Al Pacino genç meslektaşına şöyle diyordu: “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur.” Bu sanatla ilgili her alanda doğrudur. Benim mesleğim beyin cerrahisi; biliyorum ki beyinde ayrı ayrı merkezler vardır. Müzik, resim yapma, matematik, güzel yazı yazabilme vb. ne kadar uğraşırsanız uğraşın müzik merkezi gelişmemiş bir beyinde Mozart’ı bile hoca tutsanız müzik öğretemezsiniz. Biz buna Amusi (müzik körlüğü) deriz.
Diğer sanat dalları içinde bu geçerlidir. Yazı yazmak bir sanattır. Herkes yazı yazar ama yazar olmak farklıdır.
Tolstoy’un bir sözü vardır. Bu söz sonradan İsmet İnönü’ye mal edilmiştir. “Namusluların da en az
Bülent AKARCALI - Geçenlerde, virüs salgınıyla ilgili okuduğum haberin başlığında “Türküm, endişeliyim, kaygılıyım” yazıyordu. Habere göre salgın döneminde tetiklenen bu sorun hakkında Sağlık Bakanlığı duyarsız kalamamış ve ciddi bir araştırma yaptırmış. Çıkan sonuç ürkütücü: “kaygı bozukluğu” olarak tanımlanan bu bozukluk toplum genelinde % 25’e ulaşmış. Bu oran ekonomik, sosyal, ailevi gibi çok çeşitli nedenlerden kaynaklanıyor. Ben, en önemlisi kabul ettiğim ekonomik nedenler hakkında bazı rakamlar vererek başlamak istiyorum:
İcra ve haciz dosyaları
İnternette yaptığım araştırmalara göre şu anda 25 milyona yakın icra dosyasının var olduğu görünüyor. Yalnız bu yılın ilk 6 ayında 3 milyon kadar yeni icra dosyası açılmış. 2021 rakamlarına göre ülkemizdeki hane sayısı 20 milyon. İcra dosyalarının 5 milyon adedinin şirketler üzerinde olduğunu var sayarsak hane başına 1 icra dosyası düşmektedir ki bu gerçekten sosyal bunalım yaratacak bir rakamdır. Eğer sizin hanenizde bir icra sorunu yoksa, komşunuzun 2
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com | Değerli okurlarım ne demişler; “Söz uçar yazı kalır” ne kadar doğru. İşte ispatı.
Geçen hafta Roma’dan sonra, Bakü’de de feci mağlubiyetlerle evimize döndük, ki bu bizim makus talihimizdir.
Tarih 19 Haziran 2013’te TFF Genel Kurulu’nda yaptığım konuşmada önerilerimi iletmiştim. Türk futbolunun en üst makamı olan, 300 kişilik TFF genel kurul üyelerine ve takip eden yüze yakın medya mensubuna seslenmiştim. Alkışlarla kürsüden inmiştim ama acıdır ki ertesi gün medyamızda ve TV’lerde pek yer almadığını da üzülerek görmüştüm!
Arkasından 5 yıl önce 24 Haziran 2016’da Fransa’daki Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan dönüşte, uğradığımız hezimetlerden sonra aşağıdaki yazıyı kaleme aldım.
Buyrun beraberce okuyalım ve de hiçbir şeyin, bir milim dahi değişmediğini görerek hep beraber önümüze bakalım, hep baktığımız gibi:
Fransa’dan dönüş
Beşiktaş’ta oynayamayan Sivok, ve Fenerbahçe’de yedek Kadlec, 3 büyüklerle adı
Dr. Akkan Suver - "Türkiye’nin Azerbaycan’la Şuşa’da attığı imzayı; uluslararası arenada bundan böyle siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri alanlarda yeni bir beraberliğin yol haritası olarak değerlendirebiliriz.”
Geride bıraktığımız günlerde, Azerbaycan’ın Şuşa şehrinde Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev, “Bir millet, iki devlet” felsefesine hukuki bir veçhe verdiler.
İlham Aliyev’in “Aramızdaki işbirliğinin adı ittifaktır ve bu her şeyi söylüyor” diyerek değerlendirdiği hukuki veçhe imzalanan “Şuşa Anlaşması”ydı.
Şuşa’da atılan imzalar gerçekte dünden bu güne iki ülke arasında var olan birlikteliğin kâğıda yansımasıydı.
Artık bu anlaşma ile Türkiye ve Azerbaycan herhangi biri üçüncü bir ülke tarafından tehdit edilirse, bu ülkeler birbirlerini korumak için ortak adımlar atacaklardır.
İşbirliğinin ötesi
Gene 100 yıl önce imzalanan Kars Anlaşması’na atıfta bulunarak hazırlanan bu yeni anlaşma ile iki ülke arasındaki stratejik ittifak, güvenlik ve
Prof. Dr. Kemal Çiçek - Kcicek35@gmail.com - Seçimlere Ermenistan’ın Türkiye, Azerbaycan ve Rusya’ya karşı nasıl bir siyaset izleyeceğine dair tartışmalar damgasını vurdu. Nikol Paşinyan her ne kadar Türkiye ve Azerbaycan aleyhtarlığı yapsa da, Karabağ savaşı sonrası imzalanan anlaşmalara sadık kalacağı ve ülkeyi barış içinde kalkındıracağı mesajını verdi. Rakiplerine göre bu iki komşusu ile daha iyi ilişkiler peşinde olacağı da sır değildi.
Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan, onu, sahada savaşı kaybeden ve Karabağ’ı masada veren bir lider olmakla suçladı. Ama Paşinyan ateşli seçim konuşmalarıyla toplumu şuna ikna etmiş gözüküyor:
“Savaşın kaybedilmesinin gerçek suçlusu, orduyu kötü durumda bırakan ve zamanında Azerbaycan’ın taviz olarak istediği işgal altındaki 7 rayonu vermekten imtina eden eski liderlerdir. Koçaryan ve Sarkisyan, bu siyaset ve uzlaşmaz tutumları yüzünden Karabağ’ın da kısmen kaybedilmesine ortam hazırlamışlardır.”
Benzer görüşler
Seçim gözlemcileri, bu etkili
Prof. Dr. Kemal Çiçek - <br>Mutlu gökyüzü hey<br>
Büyük zaferin ve uyanışın sesi<br>
Ölümü eve çağırın şimdi<br>
Çekin sinenize silahı<br>
Ermeni’nin intikamını alın<br>
Düşsün yere Türkün cesedi<br>
Gelin size anlatayım Talat’ın ölümünü<br>
Bu dizeler Ermenistan’ın ünlü şarkıcısı Sirusho’nun Koçaryan’ın seçim mitinginde söylediği şarkının sözleri. Sirushi aynı zamanda Koçaryan’ın gelini.