İsmail Özcan - Eğitimci/Yazar
22 Haziran 2021, Yaşar Nuri Öztürk’ün vefatının 5. yılı. Yaşar Nuri; 2016’da çalışmalarının, araştırmalarının, birikimlerinin kıvamını bulduğu; sentezlere ulaştığı; bunları dini anlama ve yorumlamada büyük sorunlar yaşayan tüm İslam dünyasının hizmetine sunacağı olgunluğa eriştiği 71 yaşında ebedi âleme göç etti. Ana dili Türkçeden başka Arapça ve İngilizceyi de iyi bilen Yaşar Nuri Öztürk, bildiği bu dilleri de kullanarak hep okuyan, hep araştıran; tüm dünyada gerilik, yoksulluk, ilkellik içinde bocalayan Müslümanlara bir çıkış yolu göstermeye kendini adamış bir ilim ve aksiyon adamıydı. Açtığı yolda kendisini takip eden 5-10 ilahiyatçı akademisyen varsa da kendisinin ölümüyle o alanda bir zaaf oluştuğuna şüphe yoktur.
Yaşar Nuri, Yurt içinde çok yüksek popülerliğe ulaşmış yenilikçi/aydınlıkçı bir ilahiyatçı akademisyen olduğu gibi evrensel ölçekte de en çok tanınan Türk din bilgini idi.
Mustafa Kemal Ulusu / kulusu@hotmail.com
Değerli okurlarım bugün sizlere bir dönemin çok önemli bir futbolcusunu, bilhassa yeni genç nesle tanıtmak istiyorum. Sinyor Bartu adıyla hâlâ İtalya’da unutulmayan bir futbolcumuz olan, rahmetli Can Bartu.
1955 ile1961 yılları arasında Fenerbahçe’de futbol oynayan Can Bartu, 28 kez milli formayı giymiştir. Hele bir milli maçı vardır ki...
1958’de Romanya ile oynadığımız bir milli maçta, dönemin uçan kalecisi rahmetli Turgay Şeren sakatlanınca, aynı zamanda iyi bir basketbolcu olan Can Bartu maçın son yedi dakikasında kaleye geçmiş ve maalesef bir müdafaa oyuncumuzun kendi kalesine attığı gole mani olamamıştı.
Bir dönem, 1962 yılında İtalya’ya giden Bartu, önce Fiorentina sonra da Venezia ‘da oynadıktan sonra Lazio’da en parlak dönemi yaşamış ve İtalyan taraftarlar onun özel yaşantısında ,hatta futbol sahasındaki çok şık giyimine hayran kalarak ona, Sinyor Bartu adını takmışlardı.
1967’de Türkiye’ye dönerek tekrar FB’de forma giymiştir.
1969 yılında
Bülent Akarcalı / bulent@bulentakarcali.com
Geçmişte benzer toplantılara katılmış birisi olarak Brüksel NATO zirvesi ve liderler arası görüşmelerden çıkardığım en önemli sonuç, aramızda var olan anlaşmazlıklara rağmen AB ülkelerinin ve Başkan Biden’ın Türk heyetine, kendilerinden biriymiş gibi davranmaları ya da davranmayı öğrenmiş olmalarıdır. Şunu bilelim ki, ülkemiz siyasi ağırlık ve gücüyle Avrupa’nın ilk beş ülkesi içerisindedir.
Türkiye bu zirveden önce, yüksek düzeyde bir heyet göndererek Libya hakkında kararlılığını gösterirken, Cumhurbaşkanımızın Brüksel’den Azerbaycan’a gidip Karabağ ve Suşa ziyaretinin açıklanması da ayrı bir kararlılık mesajıdır.
Dışişleri Bakanımızın Fransız meslektaşını ziyaret ederek çok ciddi dostluk mesajı verdiğini de hatırlarsak, Libya ve Azerbaycan meselesinde Türkiye’ye haksız ve asılsız ithamlar yapmış Macron’un ve yapılan ikili temaslarda eski görüşlerini dile getirmemiş olması Türkiye’nin kazanımlarındandır. Fransa’nın girişte
Bülent AKARCALI / Turizm ve Sağlık eski bakanı - ABD Senato Dış İşleri Komisyon Başkanı Robert Menendez: <br>“Tam ne menem bir kişidir bu?” Sorusu sorulup, Türk kamuoyu tarafından iyice tanınması gereken radikal bir Türk ve Türkiye düşmanı.
Robert Menendez 1954 doğumludur. 1993 yılında Temsilciler Meclisi’ne, 2006’da New Jersey’den Senatoya seçildi (*). Joe Biden’ın ABD Başkanı seçilmesiyle boşalttığı Senato Dış İlişkiler Komitesi’ne Başkan oldu. 28 yıllık siyasi yaşamıyla ABD Kongresi’nin en güçlü şahsiyetlerinden biridir.
2015’te federal, yani tüm ülke bazında yolsuzluk yaptığı suçlamalarıyla itham edildi.
Amerika Birleşik Devletleri Senatosu Seçilmiş Etik Komitesi, onu “ciddi bir şekilde uyardı”. 3 yıl süren soruşturmada 14 ayrı suçtan sorgulandı. Bunlar yalan beyan, komplo/kumpas kurmak, 8 adet rüşvet alma suçlaması vs. seçim bölgesinin en etkin gazetesi Star&Ledger kendisini sürekli istifaya davet etti. 2018 aklandı!
Senato’daki Bermuda Üçgeni
Bir hatırlatma yapayım. 28
Aybars Kuday / aybarskuday@yahoo.com - Dünya edebiyatının en dikkat çekici hiciv romanları arasında bulunan George Orwell’in Hayvan Çiftliği kitabı yönetim biçimlerini ve toplumları son derece çarpıcı bir şekilde anlatan bir eserdir. Bu aralar Orwell’in anlattıklarının spor dünyası için de “Bütün oyuncular eşittir ama yabancı oyuncular daha eşittir” şeklinde geçerli olduğunu görüyoruz.
Arda Turan Atletico Madrid’de oynadığı dönemlerde vermiş olduğu bir röportajında Atletico Madrid taraftarlarının altyapı oyuncularına diğer oyunculara nazaran çok daha fazla saygı gösterdiklerini ve özellikle maç öncesinde tribünlere ilk olarak kendi akademilerinden yetişmiş ve A takıma yükselmiş oyuncularını çağırarak alkışladıklarını ve onore ettiklerini belirtmişti.
Türkiye’de altyapı oyuncularının taraftar gözündeki değeri ve gösterilen ilgi hepimizin malumu. Bizde maalesef oyunculara sadece isimleri ve yetenekleri doğrultusunda ilgi gösteriliyor. Öncelik sırası ise önce
Mustafa Kemal Ulusu / kulusu@hotmail.com
Son zamanlarda bir Z kuşağı konusu çok gündemde, ki esasında gerçekten gündemde olması gereken çok önemli bir konu.
Daha evvelki yazılarımda da belirtmiştim, bu Kovid - 19 belası yüzünden 2 yıla yakındır Bodrum Gündoğan beldesinde yaşıyorum.
İstanbul’un o büyük karmaşık yapısı ve yaşamından, nisbeten daha iyi şartlarda burada hayatiyetimizi devam ettirmeye çalışıyoruz ,hiç olmazsa temiz havası, yürüme ve spor imkanı, bu yaşlardaki bizlere yetiyor, ama burada yaşayan Z kuşağı tabir ettiğimiz genç neslin öyle büyük sıkıntı ve dertleri var ki! Anlatılacak gibi değil, ama ben yine de sizlere ve tabii bilhassa Gündoğan, Bodrum, Muğla halkıyla devletimizin yetkili görevlilerine anlatmaya çalışacağım.
Heyecan yaşanırdı
Bundan 20 yıl evvel Gündoğan’da, nizami olmasa da bir futbol sahası vardı ve de bu sahada o zaman Bodrum amatör liginde hem A, hem de genç takımlar kategorisinde yarışan bir Gündoğan spor futbol takımı vardı. Deplasmanlı bu ligde belde içinde Mumcular,
Bülent AKARCALI / Turizm ve Sağlık eski bakanı<br>Almanya; vizeyi ilk başlatan ülke<br>Doğu Almanya’da Sovyet rejimi altında yaşayanların, Federal Almanya’ya sığınmalarını cazip kılmak ve geldiklerinde yaşam şartlarını kolaylaştırmak için geliştirilen, çok avantajlı siyasi mülteci statüsü (yeme-içme dahil konaklama, aylık harçlık vs.) ister istemez başka ülkelerden gelenleri de cezbetti. Almanya zaten 1975’lerden itibaren Kürt kökenli ve Alevi inançlı vatandaşlarımızın Türkiye bağlarını koparmak amaçlı, başlattığı uygulamalarla, aralarından siyasi sığınma hakkı isteyenleri hemen kabul ediyordu.
Bu durum, 1977’lerden sonra ülkemizde başlayan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle Almanya’ya iş bulmak için gidenlerin kullanmaya başladıkları bir fırsatı oluşturdu. Daha önce bu statüden yararlanmış olanların kendi yakınlarını ve hemşerilerini bilgilendirip çağırmalarına, iş bulamayanları yönlendirmelerine yol açtı.
Ancak 1978’den itibaren Almanya kendi kazdığı kuyuya düştüğünü
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Geçenlerde sözde din adamı, ama adeta bir yobaz çıktı ve de Atatürk’ümüzü ‘‘din düşmanı bir kâfir‘‘ diye suçladı.
Şimdi bu konuyu irdeleyelim, Atatürk gerçekten İslam dinine karşı mıydı? ‘‘Kâfir’’ miydi?
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın tarihi Balıkesir hutbesinin başlangıcını beraberce okuyalım.
Tarih 6 Şubat 1923. Yer Balıkesir Zağanos Paşa Camisi, hutbe kürsüsü.
Gazi’nin ilk girişi şöyledir:
“Ey millet, Allah birdir, şanı büyüktür, Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun.
Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara din gerçeklerini bildirmeye memur ve resul olmuştur. Anayasası, cümlemize malumdur ki, şanı büyük olan Kuran’daki emirlerdir.