Prof. Dr. H. Sami Türk
Slovenya’nın AB dönem başkanlığını devralması dolayısıyla Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapacağı bir günlük ziyaret hakkında görüştüğünü, AB’nin bu ziyaretin nasıl gerçekleşeceği konusunda çok hassas olduğunu ve Kıbrıs’ta iki devletli çözüme ilişkin hiçbir öneriyi asla kabul etmeyeceğini söyledi.
Avrupa Komisyonu Başkanı van der Leyen’in konuşması, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB üyesi oldukları; buna karşılık Türkiye’nin hâlâ AB üyeliğine kabul edilmediği, KKTC’nin Türkiye dışında başka hiçbir devlet tarafından tanınmadığı dengesiz bir siyasî ortamda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin görüşleri doğrultusunda yapılmış bir açıklamadır.
Bülent Akarcalı - dusunce@milliyet.com.tr
Kanada ve Derwall aralarında bir bağlantı olmayan iki isim. Milliyet’in 3 Temmuz Cumartesi günkü “Kanada Katolik Okullarının bahçelerinde bulunan çocuk mezarları” haberi ve 4 Temmuz Pazar günkü Spor ekinde Yavuz Kocaömer’in “Jupp Derwall’in İnsanlığı” yazısının verdiği ilham ile iki ayrı konuyu tek başlıkta topladım.
Toplu çocuk mezarları
Son aylarda bu ülkenin çeşitli Katolik okullarının bahçelerinde bulunan toplu çocuk mezarları birer olağan habermiş gibi okundu geçti. Aslında bu mezarlar Anglo-Sakson yani İngiliz sömürgeciliğinin bilinmeyen ya da unutulmuş mezalim zincirinin ufak parçalarından biridir. Mezalim yalnız yerli çocuklarla sınırlı değildi. 1930 sonlarına kadar İngiltere’de sokak çocukları, başıboş köpekler gibi toplanır ve mesela Kanada Çiftlik sahiplerine satılırdı!
Haziran başında Kamloops kentindeki Kızılderili Yatılı Katolik Kilise Okulu’nda 215 çocuğun ceset kalıntılarının bulunmasının ardından, Kanada genelinde bulunan 139 yatılı
ZAFER İŞERİ / zafer.iseri@milliyet.com.tr <br><br>
- I. Basit yargılama usulü <br>
Türk Ceza Muhakemesi Hukuku’na 7188 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile dahil olan basit yargılama usulü Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251 ve 252. maddelerinde düzenlenmiştir. Duruşma yapılmaksızın, yazılı beyan ve savunma esası gözetilerek yürütülen bu süreçte klasik muhakemeye nazaran daha basitleştirilmiş bir süreç yürütülmektedir.<br>
- II. Basit yargılama usulü’nün getiriliş amacı<br>
Ceza yargılama sistemimizde suçların niteliği ayrıştırılmaksızın tüm suçlar için aynı yargılama usulü yürütülmekteydi. Bu da ceza muhakemesinde “makul sürede yargılanma ilkesi”nin ihlaline sebebiyet verebilmekteydi. Şöyle ki bir açıdan medeni hukuktaki “usul ekonomisi ilkesi”nin de yansıması olan makul sürede yargılanma ilkesine göre amaç mahkemeye başvuran tarafların haklarına en kısa sürede
Bülent Akarcalı - dusunce@milliyet.com.tr
Adalet Bakanlığı’nın takribi personel sayısı 140.000 kadar, bunun yarısı Ceza ve Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü’nde. Yargı düzenimizi 7.000 savcı, 15.000 yargıç ve 143.000 avukat yürütmektedir. Bu rakamlara savcıların yardımcısı adli polis gibi çalışan polis ve jandarma teşkilatı dahil değildir.
Tüm zorluklara rağmen anketler, adli hizmetlerden oluşan memnuniyetin %5-6 olduğunu göstermektedir.
Yine de çözüm yolu tek başına Adalet Bakanlığı’ndan beklenmemelidir. Savcı ve hakim sayısını arttırmak kuşkusuz ciddi rahatlama getirecektir. Ama sağlıkta olduğu gibi esas olan insanımızın hasta olmasını önlemek, onun sağlıklı yaşamasına imkan vermektir. Hastane sayısını arttırmak bir amaç değil sonuçtur. Sağlıklı bir toplumun daha az hastaneye ihtiyacı vardır.
Dava sayısını ihtilafları uzlaşmaya yönlendirip azaltarak sonuç almak esas olmalıdır. Bunun için de uzlaşmayı günlük hayatta örf ve adetimizin bir parçası haline getirmek zorundayız. Bunun yolu %90’nı şiddet, bağırma, çağırma,
Aybars Kuday - Bir olayı ya da durumu veya bir şeyin özelliklerini olduğundan daha büyük ya da küçük göstermeye ‘abartma’ denir.
Bizim kültürümüzde de maalesef abartı ziyadesiyle mevcut. Hayatımızda hemen hemen her gün, her alanda görmekte olduğumuz bir davranış şekli. O kadar çok abartıyla karşı karşıya kalıyoruz ki artık durumun bir abartı olduğunu bile algılayamayabiliyoruz çoğu zaman.
Kültürümüze işlemiş ve bu derece normalize olmuş bir davranış biçimi..
Bir satılık / kiralık ev ilanına bakıyorsunuz hem metroya yakın, hem deniz manzarası var, hem alışveriş merkezine yakın, hem doğa manzarası var, hem İstanbul’un incisi şunca semtte, hem de öyle müthiş böyle harika bir yer. Gidip yeri kendi gözünüzle görüyorsunuz sonra yine kültürümüze işlemiş bir abartı durumu ile karşılaştığınız ortaya çıkıyor.
Gerçek koşullardan uzak
Popüler bir yarışma programını izliyorsunuz orada da karşınıza çıkıyor abartı. “Şu anda 80 milyon seni izliyor” gibi sözler...
Bunu
Emir Gamsız / emirgamsizoglu@yahoo.com
Antonio Vivaldi İtalya’nın Venedik şehrinden bir besteciydi. En tanınmışı “4 Mevsim” olan, 250’den fazla keman konçertosu bestelemiş bu ünlü besteci. Çok popüler olduğu için klasik müzik çevrelerinde eseri küçümseyen yorumlar duyabilirsiniz ama sadece en usta virtüözlerin gerçekten iyi çalabildiği bir eserdir “4 Mevsim”. Vivaldi, Venedik dışında, Mantua’da iş bulup yaşadığı dönemden, uzaktan bir bakışla doğup büyüdüğü şehrin iklimlerini yansıtır bu eserde. 20’inci yüzyılda Vivaldi’nin müziği büyük orkestralardan hantal ve ağdalı icraların yanısıra küçük topluluklardan dönem çalgılarıyla gerçek Venedik hissini yansıtan icralarla kaydedilmeye ve konserlerde çalınmaya başlanmıştı. Tabii konserler Kovid-19 salgını ile durdu.
Venedik hissini en iyi yansıtan topluluklardan Venedik Barok Orkestrası’nın şefi ve klavsencisi Andrea Marcon sert mizaçlı yorumları için gelen sorulara, alışageldik yumuşak ve
Mustafa Kemal Ulusu - kulusu@hotmail.com
Çok değerli tıp doktoru bir dostum vardır Yücel Tanyeri. Zaman zaman bana bu tür çok güzel yazılar yollar, işte yine öylesine güzel bir yazı yollamış ki, sizlerle paylaşmayı uygun buldum. Bakın Urla’ya bağlı Bademler köyünü ne güzel anlatmış:
Bitmez anlatmakla.
Bu Urla.
Şimdi gidelim bir de.
Bademler köyüne...
Bizim Bademler’i tanımamız.
“Susuz Yaz” filmiyle olmuştu.
Bülent Akarcalı - dusunce@milliyet.com.tr
İlk yazımda özellikle dar ve orta gelirli vatandaşlarımızın borç-icra-haciz üçgeni içerisinde sıkışıp kılma yanında yetersiz ve ayıplı hizmet ve ürün satın almaktan doğan şikâyetleriyle (e-ticaret- bankalar- telefon/gaz/elektrik dağıtım şirketleri) yaşadıkları huzursuz durumun yarattığı endişe ve kaygı konusunu ele almıştım. Bunlara ek olarak 500.000 kadar çoğu işsiz üniversite mezunu gencimizin Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü’ne ödeyemedikleri burs borçlarını yazmıştım.
Bu sorunlarını sayısal olarak topladığımızda ortaya asgari 50 milyon gibi korkutucu bir rakam çıkıyor.
Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı’mız Lütfi Elvan’ın “Varlık Yönetim Şirketleri’nin kapasitesini arttıracak çeşitli adımlar atılacak, alt yapı çalışmaları devam ediyor” beyanatına değinerek bu çalışmalarda, şirketlerinin borçluları taciz etmeden, nazik ve kibar davranmaları ve tahsil etmeye çalıştıkları alacakların da, borçları satın alırken ödedikleri miktarlarla