Üniversiteler ve toplumsal etkileşim

7 Kasım 2016

ALİ EM

Bilgiye ulaşım kaynaklarında meydana gelen teknolojik gelişim ve değişim, bilgi kaynağı Yükseköğretim kurumu olan üniversitelerin bu gelişmelere ve değişimlere eş değer bilgi üretmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda, üniversitelerde oluşturulan ders programlarının, bilgi üretmeye ve uygulamaya yönelik olması, var olan bilgi aktarımlarının yanında, bilginin uygulanmasına olanak sağlayacak beceri ve deneyimleri ortaya koyacak sistemlerin geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğu gözlenmektedir. Ülkemizdeki Yükseköğretim kurumları kendi içerisinde yeni proje üretmelerinin yanında, dünyadaki gelişimleri yakinen takip ederek üretilen yeni bilgi ve projelerden daha çok yararlanmanın yollarını araştırmalıdırlar.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun tanımlar kenar başlıklı 3. maddesinin (d) bendinde “Üniversite: Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan bir yükseköğretim kurumudur” biçiminde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan üniversitelerin;

1- Eğitim ve öğretim,

2- Bilimsel araştırma,

3- Yayım ve danışmanlık,

gibi üç önemli ana alanda görevlerinin

Yazının Devamı

LİYAKAT

5 Kasım 2016

Prof. Dr. Özcan Köknel

Prof. Dr. Özcan Köknel, 1954 yılında İ.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğine asistan olarak girmiş, 1995 yılına kadar uzman, doçent, profesör, yönetici olarak çalışmıştır. 1995 yılında emekli olmuş; 2002-2008 yılları arasında Ticaret Üniversitesi’nde ders vermiştir. Bilimsel çalışma, araştırma ve yayınları gençlik sorunları, ruh sağlığı, ilaç tedavisi, alkol ve madde bağımlılığı alanlarında yoğunlaşmıştır. Yabancı dergilerde 50, yerli dergilerde 200’den fazla yayını vardır. Yirmi beş kitabı yayımlaşmış; yirmi kitabın bir ya da birkaç bölümünde yazıları yer almıştır. İki uluslararası, beş ulusal bilimsel derneğin üyesidir. Dört ödül kazanmıştır.

Son günlerde, toplumda, konuşulan, tartışılan konuların başında bütün kurum ve kuruluşlarda durumu, rolü, yeri olan görevlilerin “liyakat” lı olup olmadığıdır. Bilindiği gibi liyakatsız görevliler sorun yaratıp sorunları çözemez. Türkçe sözlük, liyakat karşılığı: Laik, uyumlu yaraşır olmak sözcüklerini vermiştir.
Goleman, İş Başında Duygusal Zeka kitabında liyakat kavramına “kişisel yeterlilik” bölümünde yer vermiş, “Öz Bilinç” “Duygusal Bilinç” “Doğru Öz Değerlendirme” “Öz Güven” başlıkları altında

Yazının Devamı

Kültür çökerten Edward Bernays

4 Kasım 2016

Emir Gamsızoğlu



Piyanist-besteci Gamsızoğlu 1973’te doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okuduğu yıllarda Beşiktaş dahil olmak üzere Türkiye Basketbol liglerinde birçok takımda görev aldı. Ancak daha sonra 20 yaşında spordan müziğe geçti. Konservatuvarı bitirdikten sonra Paris’te başladığı konser kariyerini on yıldır New York’ta sürdürüyor. Tiyatro sanatçısı eşi Ege Maltepe ile yarattıkları Teatral-Konser eserleri, konferans ile konseri birleştirdiği “Geveze Piyanist” konsepti ve 12 yıl süren “Notada Yazmayanlar” projeleriyle tanınmaktadır. Kendi eserlerinden oluşan ilk albümü “Alla Turca ile Devr-i Alem”i 2014’de bitirdi. Gamsızoğlu çalışmalarını halen New York’ta sürdürmektedir.

Kültürü çökerten iki temel araç Amerikan televizyonu ve Hollywood filmleri ve bu sadece bizim kültürümüz için değil, Rusya, Çin, Fransa, Almanya, İtalya gibi köklü kültürlere sahip toplumlar için de geçerli. Dünyada Brad Pitt veya Jennifer Lawrence ile bir filmde oynamak için her şeyini bırakıp Los Angeles’a gitmeyecek kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bu şöhret budalalığını yaratan ve körükleyen Hollywood ve Amerikan televizyonu, Amerikan toplumu da dahil olmak üzere tüm dünyayı

Yazının Devamı

Meslek etiğinin özü

25 Eylül 2016

Prof. Dr. Özcan Köknel

1 Eylül tarihinde yapılan, geleneksel adli yıl açılışı tartışmalara neden oldu. Barolar Birliği Cumhurbaşkanı Sarayında yapılan açılış törenine “Bağımsızlık ve tarafsızlık değerlerine aykırı olduğu” gerekçesi ile katılmadı. Açılış toplantısında Cumhurbaşkanı’ nı ayakta ve oturarak karşılayan, alkışlayan, alkışlamayan yargıçlar, savcılar oldu. Bu davranışlar da tartışıldı. Daha önce, HSYK yapısı, görevi; Balyoz, Ergenekon davaları da tartışılmıştı. Bu örnekler çoğaltılabilir.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, FETÖ ile ilişkisi olanlar açığa alındı. Gözaltında tutuldu, tutuklandı. Her gün operasyonlar yapılıyor. Bu operasyonlar “Kurunun yanında yaş da yanmasın”, “At izi ile it izi karıştı” tartışmasına yol açtı. Tartışmalara neden olan sorunlar adalet, hukuk kuruluşlarında görev yapan bir kısım savcının, yargıcın, avukatın “Yüce Adalet” “Hukukun Üstünlüğü” “Hukukun bağımsız, tarafsız olması” ilkelerine uymadığı için ortaya çıktı. Bu ilkeler adaletin, hukukun etiğidir.

Bilindiği gibi toplumsal durumu, rolü, yeri olan insanlar benlikleri, kimlikleri, kişilikleri; eğitim ve öğretim alanı ve düzeyi ile çalışırlar; topluma hizmet verirler. Ancak her alanda görev

Yazının Devamı

Metsamor’da beklenen tehlike

21 Eylül 2016

Faig Bağırov



Azerbaycan CumhuriyetiTürkiye Büyükelçisi

Ermenistan`da bulunan ve kullanım süresi dolmuş olan Metsamor Nükleer Santrali başta Uluslararası Atom Enerji Ajansı ve Avrupa Birliği olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun direktiflerine aykırı olarak faaliyetine devam etmektedir. Son olarak santralin 2026 yılına kadar kullanılacağının duyurulmuş olması bu endişelerin artmasına haklılık payı vermekte.

Yazının Devamı

CHP ve gelecek

14 Eylül 2016



CHP, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulan tarihsel olarak ilerici bir partidir. CHP, kuruluşundan başlayarak Türkiye’nin modernleşmesini ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını hedefleyen ve bu amaçla yapılan devrimlere, reformlara öncülük eden bir parti oldu. Cumhuriyeti kuran, halk egemenliğini ve hukuk devletini gerçekleştirerek yurttaşların hukuk önünde eşitliğini sağlayan CHP, 1946 yılında çok partili rejime geçişi sağlayarak, cumhuriyetin demokratik niteliğinin gelişmesi yönünde de önemli bir atılım gerçekleştirdi.
Çoğulcu demokrasi ve emek yaklaşımı
Nitekim çok partili rejime geçildikten sonra CHP, çoğulcu demokrasinin gereğine uygun olarak politikalarını ve parti yapısını gözden geçirmeye ve yenilemeye başladı. Programında çalışanların sosyal haklarına ve özgürlükçü, çoğulcu demokrasiye vurgu yapmaya başladı. Daha 1947 yılında, parti programına, işçileri korumakla ve yaşam ve yaşam seviyelerini yükseltmek amacıyla; daha fazla çalışma ücreti, ücretli tatil, yaşlılık ve hayat sigortası gibi hükümler koydu. Çalışanlara ve emeğe yönelik bu yeni yaklaşım 1953 kurultay kararı ile ve 1957 Seçim Bildirisi ile daha da

Yazının Devamı

Yer, mekân ve kamusal yapı isimleriyle oynamak

11 Eylül 2016

İsmail Özcan

Biz Türkler; yönetenleriyle, yönetilenleriyle heyecanlarının, galeyanlarının dozunu iyi ayarlayamayan bir halkız. Olağanüstü olaylar, gelişmeler karşısında soğukkanlılığımızı, metanetimizi koruyamıyoruz. Bu yüzden böyle dönemlerde yanlış kararlar alıyor, yanlış davranışlar sergiliyoruz. Bunların örnekleri çoktur. Biz burada yalnızca olağanüstü dönemlerde kamuya mal olmuş yerlerin, mekanların, tarihi ve kamusal yapıların isimleriyle kolayca oynanması durumundan söz edeceğiz.

15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasının bastırılmasından sonraki günlerde, “Boğaziçi Köprüsü”nün adının hükümetçe, “15 Temmuz Şehitler Köprüsü” olarak değiştirildiği açıklandı.

Tarihi içeriğe sahip

15 Temmuz darbe girişiminde özellikle İstanbul ve Ankara’nın birçok yerinde darbecilerle halk karşı karşıya geldi. Bu sırada yine birçok yerde cesaret ve kahramanlık örnekleri verildi. Bu örneklerin verildiği yerlerden biri de Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu ayağıydı.

Darbecilerle halkın karşı karşıya geldiği en önemli noktalardan biri olan bu yer, halkın darbecilere direnişinin simgesi haline geldi. Buradaki direniş, gerçek bir kahramanlık olayıydı. Bu sebeple TV kanalları olay gecesinden bu yana

Yazının Devamı

Sykes-Picot’ya referans vermek

7 Eylül 2016

Reha Bilge

Günümüzde “Sykes-Picot”ya referans verip, “yapay sınırlardan” söz etmek, Doğu Akdeniz ve Batı Asya’da jeopolitik dengeler değişirken sınırların da değişebileceği imgesinin pekişmesine yaramakta; bölgede halen var olan devletlerin sınırlarının “tartışmaya açık” ve “haritaların yeniden çizilmesinin mümkün” olduğu imasını içermektedir. Yani “Sykes-Picot” ölmüş, ama bir türlü bu dünyadan gitmek istemeyen kötü bir hayalet gibi bölge ülkelerinin üzerinde dolaşmaktadır. Bölgedeki gelişmelerle birlikte “Sykes-Picot” hayaletinin de tedavüle girmesi bir rastlantı değil; muhtemelen bazı küresel ve yerel oyuncuların istek ve hedefleriyle de uygun bir algı yönetimidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşları için “Sykes-Picot” değil, Lozan geçerlidir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığının dünya sistemi tarafından kabul edildiği temel antlaşma budur. Lozan Antlaşması, ülkemiz için, aynı zamanda 1699’da Karlofça’da başlamış, Pasarofça (1718), 93 Rus Harbi (1877-1878), Balkan Savaşı ve 1.Dünya Savaşı yenilgisiyle devam etmiş bir sürecin de sonudur. Lozan antlaşması dünya tarihi açısından da 18. Yüzyıldan beri İngiltere ve Fransa’nın egemenliğinde süren bir dünya düzeninin

Yazının Devamı