İyi durumda bile nedir gençlik? Yeşil, olgunlaşmamış bir süre, sığ duygular, hastalıklı düşünceler dönemi... Oscar Wilde
İsmail Özcan
(Eğitimci)
Kastamonu’da doğdu. 1970 yılında İlahiyat fakültesinden mezun oldu ve öğretmen olarak göreve başladı. İstanbul’un resmi ve özel ortaöğretim kurumlarında 41 yıl fiilen öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. İsmail Özcan’ın din, dil ve edebiyatla ilgili 15’ten fazla yayımlanmış kitabı bulunmaktadır. 1985-2000 yılları arasında 8 yıl Milliyet’e, 5 yıl Posta’ya, 3 yıl da Sabah’a Ramazan yazıları yazdı. 1991’de Milliyet’e 400 sayfalık bir İslam Ansiklopedisi, Sabah ve Günaydın gazetelerine de bir düzine kitap ilaveleri hazırladı. Şimdilerde çeşitli ulusal gazetelere ara ara yazılar yazmakta ve kitap çalışmalarına devam etmektedir.
Prof. Dr. Özcan Köknel
İnsanlar, yaşam boyu mutluluğu arar. Mutluluk, ilgi, sevgi, güven, neşe, sevinç, umut gibi duygu durumlarını kapsayan, insana haz veren bir iyilik durumudur.
Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization) (WHO) Sağlığı; “Hastalık ve Sakatlığın olmaması, bireyin bedensel, ruhsal, toplumsal iyilik durumu olarak tanımlar. Oldukça genel ve soyut olan bu tanımlama içine ruh sağlığı da girer.
Bireyin iç ve dış dünya ile barış, denge, düzen ve uyum içinde olması, belirli amaçlara beklentilere ulaşmak için çaba harcaması ruh sağlığının ölçütü olarak kabul edilmiştir.
Ruh sağlığı bireyle toplumun ortak ürünüdür. Bedensel, ruhsal, toplumsal zararlı etkenler, ruh sağlığı sorunlarına, bozukluklarına yol açar.
Dünya Sağlık Örgütü, 1995 yılında, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, genel nüfus içinde ruh sağlığı sorunları olanları araştırmış, sonuçları yayınlamıştır. Araştırmaya katılan bütün ülkelerde ortalama olarak genel nüfusun ancak yüzde kırkının ruh sağlığının yerinde; yüzde kırkının ruh sağlığının sorunlu; yüzde yirmisinin ruhsal bozukluğu, hastalığı olduğu saptanmıştır.
Ruh sağlığı sorunu hastalık değildir. Elem, keder yönünde artmış duygu durumudur. Korku, baskı,
Prof. Dr. Faruk Şen
Faruk Şen 1948 yılında Ankara’da doğdu. Ortaöğrenimine İstanbul Alman Lisesi’nde devam eden Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktorasını yaptı. 1985’te Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kuran Şen 1991’de Essen Üniversitesi’nde Profesör oldu.
Türkiye’de ki Avrupa Birliği (AB) uzmanları Avrupa’nın bize dayattığı kriterlerin en kısa zamanda yerine getirilmesini istiyorlar. AB’li yetkililerin tüm çabası; örneğin, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasından sonra, Kıbrıs için verilecek tavizlere kadar birçok dayatmanın neredeyse Kopenhag kriterlerinin bir parçası olduğunu hepimize inandırmaktır. AB’nin Brüksel’deki uzmanları ve Türkiye’de ki uzantıları Türkiye- AB ilişkilerini takip etmekte güçlük çekiyorlar. 2016 yılında Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın (TAVAK) yaptığı araştırmada Türk halkının AB’ye olumlu bakışı % 22’lere kadar düştü. AB’ye gönül verenlerde artık AB’den koparak “Olmayacak duaya amin dememe” pozisyonuna girdiklerini görüyorlar. Artık yavaş yavaş Ankara kriterlerini ortaya çıkartıp, Türkiye’ ye “hayır” demek isteyen Fransa, Hollanda, Avusturya ve
Dr. Akkan Suver(Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı)
On üç yıl önce aramızdan ayrılan çağdaş Azerbaycan Devleti’nin kurucusu Haydar Aliyev, Kemal Atatürk’e karşı büyük muhabbet besleyen bir devlet adamıydı.
Haydar Aliyev; “Atatürk’ün yarattığı Türkiye, sadece Türkiye Cumhuriyeti için değil, tüm Türk dünyası ve özellikle de Azerbaycan için önemlidir” derdi.
Atatürk’ü Türk dünyasının tarih boyunca çıkardığı en büyük insan olarak nitelendirilen Haydar Aliyev, TBMM’de yaptığı konuşmasında; “Bana sorarsanız, Atatürk’ün Türk milletine verdiği en büyük eser nedir, buna cevap verebilmek o kadar kolay değildir. Ama Atatürk’ün bıraktığı en önemli eser; O’nun yarattığı, kurduğu ve yaşattığı Türkiye Cumhuriyeti’dir” demişti.
Haydar Aliyev her zaman bağımsız devleti kurmaktan çok yaşatmanın önemli olduğunu vurgular, dolayısıyla yaşayan Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük önem atfederdi.
Rehberi Atatürk
Haydar Aliyev göreve başladığında ülkesinde Kiril alfabesi yürürlükteydi. Atatürk’ün Latin alfabesine verdiği önemi her zaman gündeme getiren Haydar Aliyev, 2001 yılında Kiril alfabesinin kaldırılmasına öncülük ederek Latin alfabesinin kabulünü sağladı.
Prof. Dr. Özcan KöknelProf. Dr. Özcan Köknel, 1954 yılında İ.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğine asistan olarak girmiş, 1995 yılına kadar uzman, doçent, profesör, yönetici olarak çalışmıştır. 1995 yılında emekli olmuş; 2002-2008 yılları arasında Ticaret Üniversitesi’nde ders vermiştir. Bilimsel çalışma, araştırma ve yayınları gençlik sorunları, ruh sağlığı, ilaç tedavisi, alkol ve madde bağımlılığı alanlarında yoğunlaşmıştır. Yabancı dergilerde 50, yerli dergilerde 200’den fazla yayını vardır. Yirmi beş kitabı yayımlaşmış; yirmi kitabın bir ya da birkaç bölümünde yazıları yer almıştır. İki uluslararası, beş ulusal bilimsel derneğin üyesidir. Dört ödül kazanmıştır.
Stres (stress) karşılığı Türkçe sözlükte “Aşırı heyecan, üzüntü, yorgunluk, travma etkisi ile organizmada ve metabolizmada oluşan bozukluk” olarak verilmiştir. 1974 yılında, Selye’nin tanımladığı stres kavramının anlamına en uygun sözcük “Zorlanma” dır.
Zorlanma, tehlike, tehdit, tecavüz gibi “Zararlı etkenler” karşısında, ortaya çıkan, bedensel, ruhsal, toplumsal tepki ve uyumsuzluk durumudur.
Zararlı etken (stresseur agent) zorlanmanın ilk ve tek nedenidir. Zararlı etkenler, ruhsal toplumsal olabilir.
İsmail Özcan - Eğitimci/Yazar
1950’li, 60’lı yıllarda Türkiye genelinde ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin dillerinden düşmeyen iki şiir vardı. Bunlardan biri Arif Nihat Asya’nın “Bayrağım”, diğeri de Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin” adlı şiirleriydi. Her iki şiir de Türk insanının ve bilhassa gençlerin milli duygularına çok iyi tercüman oluyor, o yüzden birçok genç tarafından ezberleniyor, her fırsatta da okunuyordu. Her iki şiir çok moda oldukları o yıllardan bu yana milli duyguların galeyana geldiği her konjonktürde yine aynı heyecanla okunmaya, Türk insanının hissiyatını ifadeye aracı olmaya devam ediyor. Bu iki şiiri duymamış ve okumamış olmak her Türk için gerçekten eksikliktir.
Orhan Şaik Gökyay, 20. yüzyılın neredeyse tamamını kaplayan hayatının 70 yıla ulaşan öğretmenliği döneminde Türk edebiyatı tarihinin ve bu tarihin eleştiri vadisinin rakipsiz bir otoritesiydi. Ölümünden sonra da onun otoriteliğine gölge düşürecek güç ve kapasitede yeni bir otorite ortaya çıkmış değil. Gökyay, eski edebiyatımızı çok iyi bildiği gibi günümüz edebiyatını da aynı ölçüde bilen, en iyi analiz eden ve yorumlayan bir edebiyatçı idi. İyi bir şair, iyi bir yazar, Türk edebiyatının
Prof. Dr. Cengiz Kuday
Her yıl öğretmenler gününde her şeyimizi borçlu olduğumuz öğretmenlerimiz için bir şeyler yazmaya çalışırım. Bazen bu yazılarım birbirini andırır, keşke daha farklı ve güzel şeyler yazabilme kaabiliyetim olsa...
Bu sene biz beyin cerrahları akademi toplantısı Konya’da geçtiğimiz günlerde yapıldı. Meslektaşım eski Hacettepe doktoru Prof. Dr. Tunç Alp Özgen bir konuşma yaptı. Konuşmanın konusu bilim ve ilim idi. (Atatürk en hakiki mürşit bilimdir) demiştir. Fakat bu b harfinin başından cımbızla çekilmesi ile ilim olmuştur. Her yerde ‘En hakiki mürşit ilimdir’ diye yazar. Bu iki sözcüğün farkını siz sayın okuyucuların kendi anlayışlarına bırakıyorum. Biri müsbettir diğeri doğmatik fakat tarifler çok eskilere dayanır ve uzundur.
Sevgili arkadaşımız Cumhuriyet’imizin kuruluş yıllarına ait birtakım rakamlar verdi. Bugünü anlamak Cumhuriyet’i yargılamak ve değerlendirmek için başlangıçta nerede olduğumuzu görmemiz lazım.
1923’ten bu günlere
1923. Nüfus 13 milyon, 11 milyon kişi köyde yaşıyor. Toplam köy sayısı 40 bin 38 bin köyde okul yok. İki milyon kişi sıtma ve verem, Üç milyon kişi trahomlu. Bebek ölüm oranı binde 480 yani yarı yarıya ölüyor. Tüm Türkiye’de
Yrd. Doç. Dr. Begüm Bulak Uygun
Günümüzde, 141 ülke ölüm cezasını kanunen ya da fiilen kaldırmış, 56 ülke ise halen ölüm cezasını uygulamaktadır. Ölüm cezasının, öncelikle yaşam hakkı ve adli hata bağlamında, ayrıca uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükler açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. Yaşam hakkı, insanın yalnızca insan olması nedeniyle sahip olduğu bir haktır. Adli hata ise, bir kişinin kesin bir kararla cezai bir suçtan mahkum edilmesi ve sonradan bir delilin kesinlikle yanlış bir adalet uygulaması olduğunu göstermesi durumunu ifade eder.
Türkiye’de yaşam hakkı Anayasa m. 17/1, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) m.2 ve BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (MSHS) m.6 ile güvence altına alınmıştır. İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında belirtildiği üzere, AİHS’ne taraf devletler ‘yalnızca yaşama son vermekten kaçınmakla yükümlü olmayıp, aynı zamanda kendi yargı yetkileri içerisindeki kişilerin yaşamlarını korumaya yönelik uygun adımlar atmalıdır’ (Osman/Birleşik Krallık).
Ölüm cezasının barış zamanında (6 no’lu Protokol) ve her koşulda (13 no’lu Protokol) kaldırılmasını öngören iki Ek Protokol Türkiye tarafından da onaylanmıştır. Bu bağlamda,